
SİYASET SANATLARIN SANATIDIR
- 7 Ekim 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 15
İMRALI GÖRÜŞMELERİ – 13
07.10.2019 / ANAKARA
Çözüm süreci laflarının yeniden, sürekli havada uçuştuğu günlerdeyiz. Kendilerinin de terörist olduğu bir gerçek olan Barzaniler bile çözüm sürecinde aracı olmaya soyunmuş durumdadır. BAKINIZ. Süreç bu yöne evrilmişken geçmişte bu işin nasıl yapıldığı, hangi evrelerden geçtiği daha fazla önem kazanıyor. Çünkü geçmiş geleceğin aynasıdır. Aktarmaya devam ettiğimiz eserin on üçüncü bölümü ile karşınızdayız.
Katılanlar: Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken, Pervin Buldan.
Konular: mektup, belediye seçimleri için adayların değerlendirilmesi (alınmadı), kandildekilerin konumu, hasta tutuklular, başkan denilen ile katılanların birbirlerine yağ çekmeleri (alınmadı), selam almalar-selam göndermeler (alınmadı).
…
A. Öcalan: …
(Sırrı Süreyya’ya dönerek) Geçenlerde televizyonda “Milletvekilliğini bırakabilirim” demiştin, izledim. Bunlara gerek yok. Oralar burjuva yuvasıdır. Sen proletersin. Serde Türkmenlik de var üstelik. Daha dikkatli konuşmalısın. Belki sanatın için böyle konuşuyorsun. Ama sanatların sanatı siyasettir. Sanatların anası siyasettir. Bir siyasetçi gibi konuşmalısın. Yılmaz Güney iyi bir örnektir. Tepeden tırnağa hem sanatçı hem de siyasidir. Yılmaz inanılmaz bir kişiliktir. Mahir’ler döneminde inanılmaz bir pratiği vardı. Hem film çeker hem de müthiş bir mücadele sergilerdi.
…
P. Buldan: Hakan Fidan’la görüştük. Sizinle yaptığımız toplantıdan bir gün sonra onun talebi üzerine bir görüşme oldu. Genel olarak süreci değerlendirdik. Kandil ve Salih Müslim’den bazı rahatsızlıklar olduğunu ifade etti. Kandil’in kullandığı dil ve üslubun ve Salih Müslim’in Türkiye aleyhine yaptığı açıklamaların zorlayıcı olduğunu ifade etti.
Yorumum: Rahatsızlık duyacağınıza baştan akılcı olsaydınız. Terörist ile işbirliği yapılmaz, kuraldır. Salih Müslim’e (PYD) 15 kamyon yardım gönderirken düşünecektiniz bunu. BAKINIZ.
A. Öcalan: Cuma meselesi mi?
P. Buldan: Evet, Kandil’de de arkadaşlarla bu konuyu görüştük.
S. S. Önder: Sadece Önderliğin kuracağı cümlelerin Kandil tarafından kurulmaya başlandığını, bunun da devlet içinde muhataplık meselesini tartışmaya yol açtığını ifade etti Sayın Fidan.
A. Öcalan: Evet, değerlendiririz. Hakan Bey bu işleri ustaca bilir. Cemil bazı şeylere dikkat etsin. “Müzakere başlar, biter” cümlelerini ben söyleyebilirim. Duran da, Cemil de bunları kullanmamalıdır. Siz de onlarla tartışın. Kendi sınırları dâhilinde yorumlar yapsınlar. Benim kullanacağım cümleleri kullanmasınlar.
P. Buldan: Hakan Fidan her görüşmeden sonra bir araya gelmemizin yararlı olduğunu düşünüyor.
A. Öcalan: Evet, rutinleşmesi önemli. Ben de önemsiyorum. Müzakere süreci gelişecekse olabilir.
P. Buldan: Kandil’e gittik. KCK Başkanlık Konseyi ile toplantı yaptık.
A. Öcalan: Nasıllardı? Kim vardı? Onları nasıl buldunuz? Mektuplarını okudum.
P. Buldan: … Arkadaşların Kandil’deki aktarımları kısaca şöyle:
Nevruz Bildirisinin arkasındayız. Acilen adım atılmalı diyorlar. Sizin koşullarınızın değişmesi gerektiğini söylüyorlar. “Baş müzakereci olarak size yaklaşılmalı. Müzakereye geçilmeli. Müzakere eşit koşullarda olmalı. Adım atmamak tehlikeli bir girişimdir. Olumlu adımları destekleriz. Kimseyi tehdit etmiyoruz. Olan durumları ortaya koyuyoruz. Bize güven verilmiyor, adım atılmıyor. Söylenenlerle pratik birbirini tutmuyor. Türkiye hala müzakereye geçmedi” dediler. Arkadaşlar da izlenimlerini anlatırlar.
…
P. Buldan: İdris beyle birlikte Adalet Bakanı ile gelmeden önce bir görüşme yaptık. Sizin vasi meselenizi çözdük. Mazlum Dinç olacak.
…
P. Buldan: Cemil Çiçek ile anayasa çalışmaları ile ilgili bir görüşme yaptım. Kendisi bu ekip ve bu yöntemin doğru olmadığını ve şikâyetçi olduğunu söyledi. Ekip ve yöntem değişirse tekrar bu komisyona Başkanlık yapacağını söyledi.
A. Öcalan: Doğru söylüyor. Ekip de, yöntem de değişmeli. Bu ekip ve bu yöntemle olmaz. …
P. Buldan: Gençliğin kongresi yapıldı. Sırrı bey katıldı. O aktarım yaparken anlatır. Selma Irmak ve Sara Aktaş’a özel selamlarınızı götürdüm. Sara Aktaş bir roman yazıyor ve bitmek üzere. Bundan sonraki çalışmasını sizin tavsiyeniz üzerine Kürtçe roman üzerine yapacak. …
…
S. S. Önder: Sayın Başkanım, öncelikle gençlik kongresi hakkında bilgilendirmek isterim. Çok coşkulu ve oldukça geniş bir katılımla gerçekleşti. Sizin vurguladığınız tema ‘eğitim’di. Ben o konunun odağında olduğu bir mesaj kaleme aldım. Görme şansınız oldu mu?
…
S. S. Önder: Beni en çok etkileyen ‘bayrak’ üzerinden geliştirilen harekete karşı seri ve doğru bir tutum almalarıydı. Sizinle ilgili güzel bir sunum hazırlamışlardı. Uluslararası devrimci gençlik temsiliyeti de gayet genişti. YNK gençliği de gelmişti ve akşamına benimle bir görüşme yaptılar. Size selam ve saygılarını bildirdiler.
A. Öcalan: O bayrak meselesi provokatörlerin işi mi, yoksa provokasyon muydu? Araştırdılar mı? Kimin yaptığı belli mi?
S. S. Önder: Tam olarak bilmiyorum, ama bana kalırsa acemiliğin ağır bastığı bir iş olabilir.
A. Öcalan: Dikkatli olsunlar. Her hareketinizin arkasına bir provokatör takabilirler.
S. S. Önder: Barzani bu kez Kandil’e gidişimde bir hayli sıkıntı yaşattı. Hazırlanmış ve örgütlenmiş bir ayar çekme hareketiydi.
A. Öcalan: Onların usulüdür. Ayar vermeye çalışırlar. Seçimleri ayrıca bir başlıkta konuşacağız. Ama bununla ilgili konuştunuz mu?
S. S. Önder: CHPbir dirsek teması kurmaya çalışıyormuş.
A. Öcalan: Evet, evet. İlkesel ve şeffaf olarak yaklaşmalısınız. Belli yerlerde işbirliği olabilir. İlkesel olmalı. AKP ile de görüşmelisin. Tabii ki bu şartlar içerisinde olmalı. Seni izledim. Meseleyi güzel koyuyorsun. Fakat sanatçı yanın siyasetçi yanının önüne geçmemeli. Senin proleter halkı temsil ettiğin çok açık.
S. S. Önder: Barzani ve Rojava konusunda izniniz olursa bir değerlendirme yapmak isterim. Hükûmetin Barzani hakkında ıskaladığı bir şey var. 16 milyar Dolarlık bir girdiyle cari açığı kapatmak ve seçimler öncesinde ekonomik bir baskıdan kurtulmak istiyorlar. Kısa düşünüyorlar. Bunu yaparken “Buradaki bir iki hırsızını doyururuz, ekonomik çıkar sağlarız. Rojava konusunda Kürt kamuoyunun kafasını karıştırırız. Olası bir yönelmemiz durumunda meşru bir zemin sağlarız. Bakın, Barzani de bunlara çete diyor deriz” diye hesaplıyorlar. Düşünceleri bunlar. Yanılgıları ise Barzani’nin bir devlet refleksinden çok bir aile refleksiyle hareket ettiğini görmemeleri. İran Maliki üzerinden Barzani’ye “Havuz sistemini koruyalım. Sen de Talabani’den boşalacak yere geçersin” tezini işliyor. Bu, Barzani’nin gözlerini kamaştıracak ve hükûmet Rojava halkıyla birlikte Kuzey Kürtlerinin de düşmanlığını kazanmış olacak. Davutoğlu bu durumu çözmekten aciz. Etkili bir retorikle kendi kafasını da, hükûmetin kafasını da karıştırıyor.
Yetkili: Barzani ve Maliki tahlilinizi yeniden duymak isterim.
S. S. Önder: Hakan beyle görüşmemizde aktarırım. Şimdi vakti verimli kullanalım.
A. Öcalan: Evet, aktarmalısınız. Bu Barzani meselesini konuşacağız.
S. S. Önder: Başkanım, bir husus daha var. Ben heyete dâhil olduğum günden bu yana yabancı elçiliklerin tüm görüşme taleplerini geri çeviriyorum. Yabancı gazetecilerle görüşüyorum, ama elçiliklerle görüşmüyorum. İsrail bu zırhı deldi. Yunanlı bir gazeteci gibi geldi, fakat adamın ismini araştırınca bir İsrail enerji şirketinde danışmanlık yaptığım gördüm. Bilginiz olması gerektiğini düşündüm.
Yetkili: İsmini alabildiniz mi?
S. S. Önder: Aldım, Hakan Beyi bilgilendiririm. Son olarak Mandela’nın ölümü üzerine The Guardian gazetesinde ikinizi karşılaştıran bir makale yayınlandı. ‘Tapınılan ve çekinilen’ olarak sizi tarif ediyor. Mandela için ‘sevilen’ tanımını yapıyor.
A. Öcalan: … Mandela benim için özel bir komite kurdu. Ben de bunu bildiğim için Afrika’ya onun yanına gitmek istedim. Görmek istediğim birinci kişiydi. Örnek aldığım bir liderdi. Onun yolunda biz buradayız. İkinci olarak benim adıma taziye mesajı yazın ve benim adıma bir çelenk gönderin. KCK’den bir heyet bizzat gitsin. Mesajım ve çelengim görünür kılınsın. Mandela bize bağlıydı, biz de Mandela’ya gönülden bağlıyız.
Mandela Afrika’nın halkları aydınlatan parlayan bir yıldızıydı. Bizler de o parlayan yıldızın Ortadoğu halkları üzerinde parlamasını sağlayacağız.
…
İ. Baluken: Kandil’de yaptığımız toplantıda arkadaşlar Güney seçimlerini değerlendirdiler. Bir önceki görüşmede siz de değerlendirmiştiniz. O nedenle bu hususun doğru bilinmesi önemlidir. PCDK’nin seçimlerde aldığı oy oranı gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü Güney’deki seçimlere Önderliğin etkisini kırmak amacıyla müdahale edildi. Önce seçime girmesine izin vermeyeceklerdi. Sonra bunu parlamentoya girmesini engelleme taktiğine çevirdiler. Seçimlerle ilgili birçok şaibeli durumlar var. Barzani-AKP işbirliği ile PCDK Meclise girmedi. Arkadaşlar yüz bine yakın bir oy alındığını tahmin ediyorlar. Güney seçimlerinde KDP başarılı olmadı. Goran ve İslami Hareket kazandı. Özellikle Goran Hareketi birçok yerde Önderliğin posterleri ile çalıştı.
A. Öcalan: Evet, ben de tahmin etmiştim.
…
İ. Baluken: Biz Kandil’deyken KDP-AKP buluşması Barzani’nin Amed ziyareti gündemdeydi.
A. Öcalan: Ne diyorlar bu konuda?
İ. Baluken: Özellikle Tel Koçer kapısı ve Tel Halaf alındıktan sonra Ortadoğu’da dengeler değişti. PKK çizgisi hâkim olmaya başladı. Kandil tıpkı Filistin gibi halklar için siyasi merkez haline geldi.
A. Öcalan: Evet, önemlidir.
İ. Baluken: KDP ve AKP bu gelişmelerden rahatsız oldular. KDP toplantılarında PKK’ye karşı mücadele, Öcalan çizgisini etkisiz kılma, PYD ve Rojava Devrimini boğma konuları tartışılmış. Arkadaşlar Barzani’nin ziyaretini özellikle bu açıdan değerlendiriyorlar. Rojava’ya yönelik AKP KDP ittifakını yeni bir hamle olarak görüyorlar. Bugüne kadar her şeyi denediler. Çetelere destek, sınır kapılarını kapatma, sınıra duvar, ambargo… Bunların hiçbiri işe yaramadı. Son bir çare olarak askeri müdahale ihtimalini de içerecek şekilde hamle yapmak istiyorlar.
…
İ. Baluken: Beşir Atalay ile görüşmek istedik, görüşemedik. İlk iki gün Filipinler’deki afet için yurtdışındaydı. Ama sonra da bize dönüş yapmadı. Siz Beşir beyle görüşmemizin önemli olduğunu söylemiştiniz. Sadullah Ergin ile görüştük. Pervin Hanım genel aktarımları yaptı. Ek olarak şunları söyleyebilirim: Cezaevlerinde Kürdistan’dan yoğun sürgünler var. Çıplak arama dayatmaları, havalandırma alanlarına kameralar konması konularını paylaştık. Bu sıkıntıların giderilmesi önemlidir. Bizi tatmin eden cevaplar alamadık. Şimdi Sadullah Bey de bırakıyor. Belediye Başkanı olacak. Yerine ismi geçenlerle bu problemleri çözeceğimizi pek düşünmüyoruz.
A. Öcalan: Yerine kimi koyacakları kendi bilecekleri iştir. Bizi pek ilgilendirmez. Onlar bize muhtaçtır. Biz onlara değil.
İ. Baluken: Çözüm Komisyonu raporlarını size getirdik. BDP olarak bizim sunduğumuz raporda Toplumsal Müzakere ve Barış Komisyonu, Hakikatleri Araştırma ve Yüzleşme Komisyonu kurulmasını önerdik. Komisyon raporu AKP raporunun ötesine geçemedi.
…
A. Öcalan: …
Aktarımlarınız bittiyse ben temel konulara geçeyim. Son beş yıllık diyalog pratiğimiz müzakereye evrilmeye dayanmıştır. Eğer müzakereye eviremezsek, anlamlı müzakereye geçmezsek, AKP eğer bununla oyalarsa karmaşık, kaotik, her tarafa giden ve yayılan bir çatışma ortamı doğar. Kandil’in bile belirleyemeyeceği bir çatışma çıkar. Tıpkı Yüksekova’daki gibi ayaklanmalar olur ki, Yüksekova küçük bir yerdir. Bütün şehirlere yayılan çok büyük ayaklanmalar olur. Gerilla hamleleri, ekonomik hedeflere yönelme, suikastlar devreye girer. Ekonomi diye bir şey kalmaz. Bu defa halkın büyük bir kısmı da kaçmaz, gerillaya katılır. İkinci bir Suriye’nin eli kulağındadır. Üstelik bizde dağ olduğu için dağ ile birleşik olur. Bu uyarıyı son defa yapıyorum. İkinci bir Suriye kaçınılmaz olur. Öcalan artık bunu dizginleyemez. Bunu önleyemem, önlemem de. Aralık ayı sonu son kullanım tarihidir. Ya birlikte bunu geliştireceğiz ya da dört koldan çatışma başlar. Ya anlamlı müzakere ya da karmaşık kaotik çatışma. AKP ve Hakan Fidan’a bunu anlatın. Sizin göreviniz bunu iyi anlatmak. AKP bunu blöf sanıyor. Çıkıp televizyonlarda “Öcalan müdahale eder” diyorlar. Artık etmeyeceğim. Cellat kapıda dursa celladı tercih ederim. Her şeyi benim boynuma atmasınlar. Paralel devlete karşı ortak bir zeminde buluşmalıyız.
Yorumum: Açık açık tehdit ediyor. Ne yazık ki haklı; kuralı bozup terörist ile görüşür, masaya oturursan ve anlaşma yaparsan teröristin eline koz verirsin. Bir de yaptığın o anlaşmaya uymazsan en büyük hatayı yaparsın ve adama haklılık kazandırırsın.
Bir mektup yazdım. Bu mektupta iki eleştiri, bir özeleştiri yaptım. Bu eleştirilerin bir kısmı AKP’ye, bir kısmı KCK’yedir. Biri barışla, diğeri savaşla oynuyor. İkisini de şiddetle eleştiriyorum. Birinin savaşı, birinin de barışı kaotik karmaşık çatışmaya gider. AKP de, KCK de her şeyi benden bekleme tutumundan vazgeçmelidir. Paralel devlet, otonom güçler sandığımızdan daha etkilidir. Paralel devlet son iki yüzyılda Kürt-Türk ilişkisini bir çatışmaya dönüştürmek için hareket etmiştir. Son otuz yılda da etkindir ve en büyük hamleyi de bugünlerde yapıyorlar. Cemaatin dershane meselesi var. Dershane semboldür. Bunun altında gizli bir iktidar hesaplaşması vardır. Ve derin bir çatışma. NATO ve Barzani’yle de ilişkilidir. Barzani de bunların adamıdır. Sırf bana karşı kullanılmasının sonucu felakettir. Bunun devletin çıkarları ile de alakası yoktur. Seçim hesapları ve devleti istismar ederek bunu yapıyorlar. Devlet daha rasyonel, normatif, stratejik, uzun vadeli düşünür. Kürtler de bu devlete bağlıdır. Bu bir İslam devletidir, Ümmet anlayışı üzerinden bu bağlılık olmuştu. Ama sonra devlet dini de bulamaç yaparak Kürtleri bu görüşten koparmıştır. İktidar farklı, devlet farklı bir kavramdır, Şu anda uygulanan devlet faşist devlettir. Daha doğrusu iktidar dersek daha iyi olur. Biz de bu devlet anlayışını reddetmiyoruz. MİT ile görüşmemizin sebebi budur. Bu durum faşist partiler, iktidarlar için aynı değildir.
Yorumum: Bu anlattıkları ile kendisinin de paralel devletin bir aracı veya üyesi olduğunu anlatmış olmuyor mu? Son 30 yıldır ülkeyi kana boğan kimdi?
Bizim devlet anlayışında yaptığımız yenilik var. Marks’ın düşüncesi hiç kimse tarafından derinleştirilmediği için, Rusya ile Çin’deki reel sosyalizm pratiği kapitalizmden çok daha vahim bir yanlışa gitmiştir. Örtülü burjuva diktatörlüğü diyebiliriz. Burjuva diktatörlüğü yerine proletarya diktatörlüğünü koymak çözüm değildir. Sosyalizmde devleti demokrasiye duyarlı hale getirmek bizim işimiz olmalıdır. Benim Marksist düşüncem budur. Marks’ın yorumu komünaldir. Proleter diktatörlük değildir. Demokratik modernite ve benzeri çözümlemelerimiz Marksizm’in yeni yorumudur.
(Sırrı Süreyya Önder’e dönerek) Bunu HDP’ye anlatın. Bu, solu yeniletir. Diyalektik materyalizmi Türkmen tarihselliğine uygulayın. Türkmen tarihini aydınlatın. Materyalizm esas tarih alanında sonuç alacaktır. Asıl tarih size kazandırır. Tarih şimdidir. Geleceği kurmak istiyorsan şimdiyi kuracaksın. …
… İşte bunlar bütün dağı taşı satıyorlar. Antalya’yı bile ne hale getirdiler. HES’ler ve benzeri şeylerle yaşadıkları doğayı tahrip ediyorlar. Halka ait yerleri bu zengin takımına veriyorlar. Devlet Bahçeli de, Deniz Baykal da bundan komisyon alıyorlar, Şimdi bunlar Öcalan bilmem nedir, teröristtir diyorlar. Beni kızdırmasınlar. Hepsinin ipliğini pazara çıkarabilirim. Siz de bunları Türkmenlere iyi anlatın.
S. S. Önder: Sayın Başkanım, Deniz Baykal bugünlerde beni sık sık arıyor. Sarıgül’le yaşadıkları çekişmeden dolayı aklınca bana gaz veriyor. Halkın Sarıgül’den nefret ettiğini ve kendisine gelerek “Biz Sırrı beye oyumuzu vereceğiz” dediklerini anlatıyor.
A. Öcalan: Daha önce de söylemiştim. Bu Sarıgül Amerikan ve İsrail’in adamıdır. ‘Rabbim’ ve ‘Atatürk’ bir Yahudi şifresidir. Rab, biliyorsun, simge bir kelimedir. Yahudi mistisizminde ‘efendi’ demektir. Atatürk de Yahudiler tarafından efendi kabul edilmiş, tanrısallaştırılmıştır. O bu söylemi ile bir yerlere mesaj veriyor. Sen bunu iyi açık ettin.
Yorumum: Sarıgül için denenlere bir şey demiyorum. Masonluğu ve Siyonizm’i ülkesinden kovan Atatürk’ün Yahudiler tarafından “efendi” kabul edilmesi hangi mantıkla açıklanabilir?
S. S. Önder: Başkanım, galiba ben bunu iyi anlatamadım. Çünkü Duran arkadaş tarafından eleştirildim. Dine karşı bir duyarsızlık ya da ötekileştirmek gibi anlaşılmış. Sanırım benim eksiğim.
A. Öcalan: … Tarih sosyolojiktir. Tarih hem sosyalleştirilmeli, hem de siyasileştirilmelidir. Tarih sosyolojileştirilmeli, sosyoloji de tarihselleştirilmelidir. Tarih ve analitik yöntem birlikte kullanılmalıdır. Analitik yöntem tek başına iflas etmiştir. HDP buna yoğunlaşırsa mutlaka başarır. Tarihsiz bir sol olamaz.
Demokratik İslam Konferansına geçelim. Altan Tan Haccac İslamı’nı aşmalıdır, Haccac on bin Kürt erkeğini öldürüp kadınlarını almıştı. Saddam da öyle yapmıştı. Haccac’ın yaptığı Kürdistan’ı Sünnileştiren ilk adımdır. Altan hangi İslam’ı savunuyor? Altan’a sormak lazım: Bu İslam’ın neresindesin? Şia’daki iktidarlaştırma Sünnilerdeki iktidarlaştırmadan da tehlikelidir. İran’daki iktidar Sünnilerinkinden daha az tehlikeli değil. Barzani de PYD’ye bu yüzden saldırıyor. Kemal Bülbül ve Eliaçık bunu daha iyi anladılar. Altan’a söyleyin: Biz İslam’a saygılıyız. Altan’ın HDP eleştirisine de çok üzüldüm. “HDP marjinal sola teslim oldu” diyor. HDP marjinal sol değildir. Benim İslam’ım Altan’ın İslam’ından daha güçlüdür. İslam sadece alnını yere koyarak yapılan bir şey değildir. Tonlarca geleneği vardır. Demokratik bir mücadele alanıdır. Komünist bir yanı da vardır. İşte konferans bu açıdan önemlidir. Bunlar konferansta tartışılmalıdır. Altan da katkı sunacaksa gitsin. Konferansta Diyanet, İran Şiası, Hizbullah, El Nusra teşhir edilmelidir. Konferans kurumsallaşmalıdır. Altan’a söyleyin, öyle Selefilere, İhvan’a, Hizbullah’a yaklaşmasına gerek yok. Hepsi ajandır. Şimdi de Suriye’yi ele geçirmek üzeredir. İŞİD’in yarısı Selefi, yarısı İrani’dir. Davutoğlu “PYD bitsin, İŞİD de İran’a kalsın” istiyor. Bizim dışımızdaki seçenekler felakettir. Selefiler de kazansa, IŞİD de kazansa, Esad da kazansa felakettir. Altan’a söyleyin, bunları bilsin. Medine Sözleşmesi, şura çalışması çerçevesinde çalışmasını yapsın.
Müzakerelerin özüne geçelim:
1- Hukuki formül: Yasal temel olmalı. Bizim burada yaptığımız korsan bir yöntemdir. Ne kadrosu ne de belgesi var. Kadrosu da, belgesi de, yasası da olacak. Bir müzakerenin olmazsa olmazıdır. Şu anda siz de, ben de, heyet de suç işliyoruz.
2- İçeriği: Sekiz komisyon demiştim. Öze ilişkin projelendirme yapılmalı. Siz de AKP ve onun hükûmetiyle projelendirin. Burada kaybedilen bir şey yoktur. Bu çok hayatidir. Anayasa Uzlaşma Komisyonu dağıldı. Olmayacağı baştan belliydi. Şimdi siz tecrübenizi bu sekiz komisyon konusu ile birleştirip projelendirerek yeni bir anayasa ruhu oluşturun. Biz de devletle uzlaşırsak, bir ilkeler ve bildirgeler açıklaması yapabiliriz. …
3- İzleme Kurulu, hakem kurulu Oslo Heyeti olabilir. Bu ara Kandil’e de gitmişler, devletle görüşmüşler, olabilir, uygundur. Avrupa’dan da olabilir. Bu kurul tarafları uyaracak bir kurul olacak, Süreci takip edecek. Biri yabancıysa sekizi yerli olacak. Bir sac üzerinde ekmek yapmak için üçayak nasıl gerekliyse, burada da üçüncü bir güç gereklidir. … Ocak ayına kadar buna cevap verecekler. … Kandil’e şunu söyleyin: Cevap yoksa Ocak’tan itibaren sekiz başlığı hayata geçirin. Nasıl yaparsanız yapın, yaratıcı olacaksınız. Öcalan’ı uğraştırmayın, öz savunmayı da doğru yapın. Bu böyle şehirlerde her gün çatapatla olmaz, anlamlı değil. Halkı da bıktırmışlar. Yapacaklarsa doğru yapsınlar.
…
…
S. S. Önder: … Ahmet Bucak benimle tokalaşmak istedi, bana bu isteğini ilettiler, ben de kabul ettim. Onların Bişar Tüysüz üzerinden şöyle bir zemin yoklama cabaları var. “Siverek’te biz aday gösterelim, ama partiden olmasın. Ona karşılık Viranşehir, Hilvan ve Urfa’da BDP’nin adayını destekleyelim” diyorlar. Ben buna cevap vermeye yetkili olmadığımı, ama bu halka bir özür borçlu olduklarını ve bir özürle birlikte bu cabaların ancak anlamlı olacağını söyledim.
A. Öcalan: Gerek yok, ileride nasıl olsa yaparlar. Hem Bucaklarla barışmamız lazım. İçlerinde saygıdeğer insanlar çoktur. Avrupa’da saygıdeğer bir dostumuz var.
P. Buldan: Serhat Bucak. Bu arada Bucaklar, Zeydanlar, İzollar ve Şeyh Said’in ailesinden büyük bir kesim BDP’ye geçiyor.
A. Öcalan: Bir Fatma İzol vardı. Cezaevinden çıkmışsa ya da çıkacaksa, hukuki durumu uygunsa, mevzuata uygunsa, Urfa’ya da, Siverek’e de eşbaşkan olabilir. Siz niye bu komisyonlarda etkin olarak
Yoksunuz? Siz benim düşüncelerimi temsil ediyorsunuz. Bütün bu isimleri sizinle de uzun uzun tartışmaları gerekiyordu. Ben böyle bir komisyonu tanımıyorum. Üçünüz son şeklinin verilmesinde yer almalısınız. Önerileriniz ve kaygılarınız kesinlikle dikkate alınmalı. …
S. S. Önder: Başka bir Türkiye’ye uyanırız Başkanım.
A. Öcalan: … (Sırrı’ya dönerek) Sen Kerküklü Türkmenlere görüşebilirsin. Kerküklü Türkmenlerde saygıdeğer komünistler de var, onlarla da görüşebilirsin. Türkmenler, komünistler, YNK ve Goran’a özel selamlarımı iletin. Biz Barzani düşmanı değiliz, ama Barzani demokratik olmak zorunda, Hegemonik yaklaşımdan vazgeçsin. Şimdi bir de Diyarbakır’da orta sınıf hareketi arayışı var, tutmaz. Türkiye Kürdistan’ı emekçi sınıf çözümünün merkezidir, bu nettir. Çözüm emek eksenlidir. Diğerlerinin miadı çoktan geçti. Onların çabalarının bir ölüyü diriltmekten farkı yoktur. Leyla’dır, yeni KDP’dir, Hüdapar’dır, Galip Ensarioğlu’dur, boşuna uğraşmasınlar. Devlet de bunlara boşuna masraf etmesin. Kırk yıl mücadele etmişiz. Diyarbakır’da yüzde 70’ten aşağı olmaz. Şimdiye kadar Diyarbakır ev ev gezilmeliydi. Cinayet, afyon vb. bunlar halledilmeliydi. Salim Ensrioğlu’yla görüşülebilir.
S. S. Önder: Başbakanla anlaştığı söyleniyor.
A. Öcalan: Tamam. Bu orta sınıf hareketi arayışına Cemaat de ortaktır. Şunu da söyleyeyim. Bugünkü asıl kavganın sebebi de Cemaat’in MİT’in Kürdistan’daki ofislerini istemesidir. Ben çok önceden söylemiştim, devlet yetkilileri inanmamıştı. Şimdi onlar da doğruluyor. İki müsteşarı da götüreceklerdi. Arkasında NATO ve ABD vardı. MİT kelleyi vermedi, direndi. (Gülerek) Aferin dedim, bunlara karşı bir tek siz direndiniz. Genelkurmay Başkanlarını bile götürdüler.
…
…
… Yüksekova’daki olay çok önemlidir. Sürece karşı lam bir provokasyondur. Devlet heyeti ile yaptığımız görüşme gününe denk getirmişler. Önce şunu sorayım: Basın farklı şeyler yazmış. Bu ölenler tanıdık mı, halk mı, biliniyor mu?
P. Buldan: İkisi de biliniyor, ilçede esnaflık yapan halktan kişilerdir. Diğer bilgilerin hepsi maksatlıdır. Mezarlık tahribatına karşı yapılan protestoya katılmışlar.
A. Öcalan: Kim yapmış belli mi?
P. Buldan: Polis.
A. Öcalan: Bu paralel devlet yerinde durmuyor. Cemaat diyoruz ya, emniyetle bağlantılıdır. Süreci bitirmeyi hedefliyorlar. Hakkâri’de daha önce de aynı şekilde on üç köylü öldürülmüştü. Hakkâri’ye özel önem veriyorlar, çok örgütlüler. Bundan sonra da daha büyük provokasyon yapabilirler. Hepiniz, bu provokasyonlara karşı uyanık ve dikkatli olmalısınız. Bu yeni anayasa ruhu oluşturulmalıdır. 1924 Anayasasında Sol, İslami gelenek ve Kürt bastırıldı. Yeni anayasa yapılacaksa bunlar tekrar konuşulmalıdır. Ama Beyaz Türk şovenizmini de ihmal etmemek gerekir. İstiyorlarsa beyaz Türkler de gelirler. Çok yoğun şekilde mektuplar alıyorum, ama bir kısmı verilmiyor. …
…
7 Aralık 2013
Kaynak: Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), Abdullah Öcalan, Weşanen Mezopotamya, 1. Baskı, Kasım 2015, ISBN:978-3-941012-97-4
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE
Hits: 40
Taha Parla ve Atatürk’ün Nutuk’u Kitabı Hakkında D...
- 23 Eylül 2019
Yeni Askeri Tehditler ve Yeni Askeri Eğilimler
- 10 Ekim 2019