
Yeni Eğitim Sistemi
- 6 Aralık 2019
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Türkiye
- 1
İlkokuldan itibaren, yıllarca çeşitli okullarda okudum. Hala da okumaya devam ediyorum. Çocuk sahibi olunca, onları da küçük yaşlarından itibaren okullara gönderdim. Tüm bu süreç boyunca ülkemizde eğitim adına yapılanlardan ve tartışılanlardan çıkardığım sonuç şudur: Eğitim sistemimizin iki temel sorunu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi eğitim sorunudur. İkincisi ise sistem sorunudur. Yani hem ne öğretileceği, hem de nasıl öğretileceği konusunda sorun yaşanmaktadır.
Muhtemelen bu ülkeyi yönetenler de benim gibi bu iki konunun temel sorun olduğunu düşünüyor olacaklar ki, kendimi bildim bileli ülkemizde eğitim sistemi sürekli olarak değişmektedir. Bu değişim o kadar sık yaşanmaktadır ki, neredeyse her hükümet kurulduğunda ve hatta aynı hükümet döneminde her milli eğitim bakanı değiştiğinde bile bu iki konuda değişiklikler yapılmaktadır.
Değişim iyidir.
Değişim ile sorunum yok.
Ama değişim ileriye doğru olmalıdır.
Değişim gelişmeyi de beraberinde getirmelidir.
Fakat maalesef bizde durum böyle işlememektedir.
Her gelen hükümet ve her yeni milli eğitim bakanı eski sistemi yerden yere vurmakta ve büyük laflar ederek yeni bir sistem ortaya atmaktadır. Ancak, yeni sistemin de sapır sapır döküldüğünü görmek için çok fazla beklemeye gerek kalmamaktadır.
Peki, neden böyle olmaktadır?
Ben bu soruya kendi mesleki tecrübelerimden yola çıkarak bir cevap bulmaya çalışacağım.
Silahlı Kuvvetlerde yeni bir harekât öncesinde, ne yapılacağına karar verebilmek için, durum muhakemesi denilen bir karar verme usulü takip edilir. Bu usulde ilk olarak vazife tahlili ile işe başlanır. Bu tahlilin amacı, yapılacak harekât ile başarılması istenen vazifenin ne olduğunu açık ve tam bir şekilde ortaya koyabilmektir.
Vazife tahlili, durum muhakemesinin en önemli aşamasıdır. Çünkü vazife doğru bir şekilde tespit edilmezse, ondan sonra yapılacak muhakemeler sonucunda varılacak karar da doğru ve sağlıklı bir karar olmayacaktır.
Eğitim konusunda hükümetlerin nasıl hareket ettiklerine bakınca, dakika bir, gol bir misali daha işe başlarken bu konuda hata yapıldığı anlaşılmaktadır. Çünkü vazife doğru bir şekilde ortaya konulamamaktadır.
Bunu nereden mi çıkarıyorum?
Anlatayım…
Durum muhakemesinde vazife bir kişinin aklına geldiği bir sözüne göre tespit edilmez. Vazifenin tespiti için bir tahlil yapılır. Bu tahlilde önce maksat ortaya konur. Bundan sonra bu maksadı gerçekleştirmek için yerine getirilmesi gereken açık ve kapalı görevler tespit edilir. Bu görevler detaylı bir değerlendirmeye tabi tutulur. Bunun sonucunda da vazife açık, kısa ve net bir şekilde ortaya konulur.
Peki, eğitim konusunda bu iş böyle mi yürütülmektedir?
Maalesef hayır.
Bir kişi çıkıp “Dindar nesil yetiştireceğiz.” diye bir laf ortaya atıyor.
Bunun üzerine eğitim bakanlığı yetkilileri, bu sözden vazife çıkarıp herhangi bir tahlile gerek kalmadan her yere imam hatip okulları açıyorlar.
Fakat aynı kişi bir süre sonra “Dünya devleti olacağız.” diye bir laf daha ortaya atıyor.
O da ne demekse artık?
Ama biz; dünyanın en modern, en ileri, bilim ve teknolojide en önde, ekonomisi en büyük olan ülkelerden biri olacağız demek istediğini farz edelim.
Çünkü aynı kişi başka ifadelerinde bu yönde açıklamalar yapılıyor.
Örneğin, “2023’e kadar dünyanın …’nci büyük ekonomisi olacağız.”, “Kendi silahımızı kendimiz üreteceğiz.”, “Savunma sanayiini güçlendireceğiz.” ve “Yerli otomobil ve uçak yapacağız.” diye demeçler veriliyor.
Bu durumda da işler karışıyor.
Çünkü ilk söylenilenlerle, sonradan söylenenler birbirleriyle uyuşmuyor.
Çünkü ekonomi için üretim şart.
Sanayi için yetişmiş teknik personel gerekir.
Ordunun güçlü olması için, iyi yetişmiş subaylar ve astsubaylar ile uzman çavuşlar bulunması gerekir.
Bunun için de; fen lisesi, matematik lisesi, kimya lisesi, askeri lise gibi okullar açmak lazım.
Ama askeri liseler kapandı.
Fen lisesinden çok daha fazla imamhatip lisesi var.
Kimya ve matematik lisesi gibi okullar ise sanırım hiç yok.
Çünkü dindar nesil yetiştirilecek…
Ama aynı zamanda dünya devleti de olunacak…
Yani hem dindar nesil yetiştirilecek, hem de dünya devleti olunacak.
O zaman, bilim de imam Hatiplerde öğrenilsin.
Verin imam Hatiplere paraları…
Ama olmuyor…
Hem imam, hem bilim adamı olunmuyor.
Çünkü bu mümkün değil.
İmamhatip, din ağırlıklı derslerin okutulduğu bir okul.
Bir de bilimsel derslere yüklenince, öğrencilerin bünyesi kaldırmıyor.
Üniversite giriş sınavları sonuçlarına da yansıyor bu durum.
İmamhatiplerin sınav başarısı düşük çıkıyor.
Bu sebeple artık çoğu insan çocuğunu İmamhatiplere göndermek istemiyor.
Hal böyle olunca, daha çok başarısız öğrenciler bu okullara gidiyor.
Böylece, imam Hatiplerden bilim adamı yetiştirilemediği gibi, doğru dürüst din adamı yetiştirmek de giderek zorlaşıyor.
Bunun sonucunda, dini kurumlar da zarar görüyor.
Dindar nesil yetiştirmek için açılan imam hatiplerde yapılan anketlerde, öğrencilerin yüzde 40’tan fazlasının deist olduğu ortaya çıkıyor.
Yani, din eğitimi verilen okullarda okuyan çocukların önemli bir kısmı, imanlı ama dinsiz oluyor.
Gazetelerde ateist imamın imamlıktan atılması sebebiyle diyaneti mahkemeye verdiği haberleri okuyoruz.
Yeni sistem de işe yaramıyor.
Şimdi gazetelerde en yeni sistem hakkında haberler yazılıp çiziliyor.
Bu yazılardan anladığım kadarıyla milli eğitim bakanlığı, hala sorunu anlayamamış.
Mecburi ve seçmeli derslerle ilgili açıklamalar da bunu gösteriyor.
Üstelik sıradan insanlar bile eğitimde neye öncelik verilmesi gerektiğini anlamış gibi.
Bu gün kızımla taksiye bindik.
Dershaneye gideceğimizi söyledik.
Taksi şoförü hemen kızıma sordu:
“Size kodlama dersi veriliyor mu okulda?”
Ne demek istediğini ne kızım, ne de ben anlamadığımız için adama sordum.
“Kodlama dersi derken, ne demek istiyorsun?”
Adam cevap verdi.
“Ya, hani şu bilgisayarları çalıştıran kod sistemleri var ya? Onu soruyorum.”
Adam bilgisayar kullanımı ve programcılıkla ilgili ders görüyor musunuz demek istiyormuş.
Ben bunu duyunca şaşırdım.
Kızım ise her zamanki soğukkanlılığıyla cevap verdi.
“Hayır. Öyle bir dersimiz yok.”
Taksi şoförü yüzünü buruşturdu.
Üzgün bir ifadeyle konuşmaya başladı.
“Çok yazık!… Hâlbuki her şey bilgisayarla çalışır hale geldi. Bu arabanın bile bir beyni var. 10-15 seneye kadar her şeyi bilgisayarlar yönetecek. Robotlar yapılacak. Bizim okullarımızda bu konuda ders verilmemesi çok kötü. Bu eğitim sistemiyle dünyanın en geri ülkesi haline geleceğiz.”
Ne diyeceğimi bilemedim.
Çünkü taksi şoförü, sakalı ve takkesiyle tam bir hacı dayıydı.
Hani klasik önyargılarla bakınca, adamın din dersi görüyor musunuz diye soracağını sanırsınız.
Ben konuyu değiştirip başka şeyler konuşmaya başladım ve adamın konuşmalarından; namazında, niyazında dindar bir adam olduğunu öğrendim. Kendisi ilkokul mezunuymuş, okuyamadığına hala hayıflanıyormuş.
İlkokul mezunu ve eğitimle hiç ilgisi olmayan bir taksi şoförü bile bu kadar mantıklı değerlendirmeler yaparken, kelli felli eğitim bakanları ve bakanlık personelinin hala hangi sistem uygulansın tartışmalarıyla gün geçirmeleri çok üzücü.
Bu zihniyetle, hangi sistemi getirirlerse getirsinler, eğitimi düzeltmek mümkün değil.
Çünkü eğitim sistemimiz ne olursa olsun, eğitimin kendisi daha en baştan başarısızlığa mahkûm ediliyor.
Vazife, doğru bir şekilde tespit edilmiyor.
Eğitimin maksadı, doğru dürüst ortaya konulmuyor.
Maksat belirlenmeden ve vazife tespit edilmeden sistem kurulmaya çalışılıyor.
Ne yapılacağı ve niçin yapılacağı belirlenmeden, nasıl yapılacağına karar veriliyor.
Böyle yapılınca da, doğal olarak, hiçbir sistem işe yaramıyor.
Eğitim, hedefi belli olmayan bir gemi gibi, hiçbir yere gidemiyor.
Hits: 20
Şimdi uyanmayacaksan, ne zaman?
- 6 Aralık 2019
Yaşamak İbadettir
- 8 Aralık 2019