
Soğuk Savaş Sonrasında Kritik Bir Dönemeç: Suriye ve Libya İç Savaşları
- 9 Şubat 2020
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 3
Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından meydana gelen askeri harekâtlar, tarih boyunca meydana gelen askeri harekâtlardan oldukça farklı özellikler taşımaktadır. Bu dönemdeki askeri harekâtlar, klasik devlet orduları arasında değil, daha çok uluslararası koalisyonlar ve gayri nizami kuvvetler arasında meydana gelmiştir. Bu gayri nizami kuvvetler El Kaide, PKK/PYD ve IŞİD gibi terör örgütleri ile bazı suç örgütlerine kadar geniş bir çeşitlilik göstermektedir.
Son yıllarda Suriye ve Libya gibi iç savaş yaşayan ülkelerde aşiretler ile dini veya siyasi grupların kurduğu silahlı güçlerin hem kendi aralarında, hem de Resmi devlet güçleri ile yaşadığı mücadele ise zaten oldukça karmaşık olan çatışma ve savaş kavramlarını daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir.
Hal böyle olunca, günümüzde savaş ve çatışmaların doğası oldukça değişmiştir. Savaş artık Jömini’nin belirttiği gibi hatlara bağlı bir faaliyet olmaktan çıktığı gibi Clausewitz’in öne sürdüğü şekilde politikanın bir devamı olmaktan da çıkmıştır. Çünkü günümüzde savaş da, politika da ve ordular dışındaki diğer milli güç unsurları kavramları da iç içe girmiş durumdadır. Buna paralel olarak savaşlar, eskiden olduğu gibi bir başlangıcı olan ve savaş ilanı ile başlayıp ateşkes veya barış anlaşmaları ile sona eren bir faaliyet değildir.
Çatışmalar, Afganistan ve Irak’da olduğu gibi bir dış müdahale ile başlayıp iç savaş şeklinde yıllarca devam edebilmektedir. Suriye ve Libya’da olduğu gibi kimim meşru, kimin gayrimeşru olduğu her devlete ve hatta her kişiye göre değişebilmektedir. Bu sebeple büyük veya küçük her çatışan grup, belli bir oranda muhatap bulabilmekte ve dar bir çerçevede bile olsa kendisinin meşru bir silahlı güç olduğunu iddia edebilmektedir. Böylece iç savaş yaşayan ülkelerde onlarca küçük silahlı grup varlığını sürdürebilmektedir.
Bu garip durumun bir sonucu olarak, farklı görüşlerdeki çeşitli gruplar birbirleri ile çarpışırlarken, bu grupları doğrudan veya dolaylı olarak destekleyen devletler de bir şekilde savaş ortamına fiilen girmektedir. Burada ilginç olan, karşılıklı çatışma halinde olan gruplar birbirleri ile sert bir ölüm kalım mücadelesine girmelerine rağmen bu grupları destekleyen devletler birbirleri ile savaş halinde kabul edilmemektedir.
Bu duruma bakarak günümüzdeki savaşların vekâlet savaşları olduğunu söyleyenler çıkmaktadır. Ancak uygulamalara göz atıldığında, mevcut savaşların vekâlet savaşlarının çok ötesinde bir görünüm arz ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü çeşitli devletlere vekâlet eden gruplar birbirleri ile savaşırken vekâlet edilen devletlerin özel birlikleri, hava kuvvetleri ve bazı ateş destek vasıtaları da fiilen çatışma alanlarında bulunmakta ve çatışmalara iştirak etmektedir.
Örneğin Suriye’de; Türk, ABD, İran ve Rus ordularına mensup kuvvetler fiilen harekât alanındaki yerlerini almış durumdadır. Bu ordu birlikleri birbirleri ile doğrudan bir muharebeye girmemektedir. Bunun yerine her ordu kendi desteklediği grubu ön plana çıkarmakta ve sanki kendileri orada yokmuş gibi davranmakta, fakat çatışmalara fiilen katılmaktadır.
Bunun sonucunda, görünüşte çeşitli gruplar bir birleri ile mücadele ediyormuş gibi görünürken, geri planda da olsalar bu devletlerin orduları da birbirleri ile karşı karşıya gelmektedir. Bu garip durum zaman zaman tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bazı gelişmelere sebep olmaktadır. Örneğin Türk uçakları bir Rus uçağını düşürmüş ve bu durum önemli bir krize sebep olmak üzereyken son anda yapılan görüşmelerle doğrudan bir çatışma yaşanması önlenmiştir.
Son günlerde İdlip’te Suriye ordusunun açtığı söylenen ateş sonucunda çok sayıda Türk askerinin şehit olması da benzer bir krizi tetiklemiş gibi görünmektedir. Her ne kadar ön planda ateş edenler olarak Rus ordusunun desteğindeki Esat’ın askerleri görünse de, hem ateş edilen silahları veren hem de ateş edilmesine karar veren ve hatta ateş edenlerin Rus askerleri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Yeni çatışma ortamı ülkeler arasındaki ittifak ilişkilerine de darbe vurma kapasitesi taşımaktadır. Örneğin ABD, NATO’daki en önemli müttefiklerinden biri olan Türkiye’ye karşı yıllardır terör eylemleri düzenleyen ve kendisinin de terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin en büyük destekçisidir. Türkiye ABD’yi bu davranışından vazgeçirmek ve ABD askerlerini PYD bölgesinden çıkarmak için elinden gelen her şeyi yapmış, hatta tarihi düşmanı Rusya ile işbirliği içine bile girmekten çekinmemiştir. Ama ABD çekilip Türkiye bu bölgeye karşı harekâta başlayınca, karşısına ABD yerine yakın ilişki içine girdiği Rusya çıkmış ve Türkiye’nin kontrol altına almayı planladığı bölgenin önemli bir kısmına Türkiye’nin düşman olarak gördüğü Esat rejimi askerlerini sokmuştur.
Öte yandan İŞID gibi örgütler alanda bulunan hemen hemen her devlet ve silahlı grup için bir terör örgütü ve dolayısıyla düşman olarak kabul edilmektedir. PYD Türkiye’ye karşı düşmanca bir tutum içinde olmasına rağmen Türkiye gibi IŞİD’e ile mücadele etmektedir. Normalde Türkiye ile PYD, IŞİD’e karşı doğal müttefik durumunda olması gerekir. Ama Türkiye ile PYD Terör Örgütü de birbirini düşman olarak gördüklerinden IŞİD bölgesini PYD’nin ele geçirmesini Türkiye, Türkiye’nin ele geçirmesini ise PYD ve dolayısıyla ABD istememektedir. İlginç bir şekilde Türkiye’nin böyle bir hareketini ABD ile çıkar çatışması içinde olan Rusya, İran ve Esat rejimi de istememektedir. Yani çıkarlar ve çıkar çatışmaları çok boyutlu ve olabildiğince karmaşık bir hale gelmiştir. Dost ve düşman kavramları zamana, mekâna ve kimin kiminle çatışma halinde olduğuna göre her an değişebilmektedir.
Bu durumdan şu sonuçları çıkarmak mümkündür: Her devletin bir grubun arkasında durması, ülkede birçok silahlı grubun ortaya çıkmasına ve Suriye’nin çok parçalı bir yapıya doğru everilmesine sebep olmuştur. Bu durum gelecekte Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da bazı devletlerin birçok parçaya bölünmesine, birbirine düşman çok sayıda devletin ortaya çıkmasına ve barış ve istikrarın kalıcı olarak bozulmasına yol açabilir. İkincisi ise Suriye iç savaşı kapsamında örtülü bir şekilde bir mikro dünya savaşının yaşandığı gerçeğidir. Bu durum her an devletlerarası bir genel savaşın ortaya çıkması riskini de içinde barındırmaktadır.
Hits: 18
ALİKOPTERİ BİLE VARMIŞ
- 21 Ocak 2020
BU AÇIK BİR YENİLGİDİR.
- 6 Mart 2020