
KADINLARIN KATLEDİLMELERİ SAVAŞTAN BETERDİR[1]
- 26 Nisan 2020
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 24
- Facebook15
- Twitter10
- WhatsApp330
- LinkedIn0
- Telegram0
- Paylaşım
İMRALI GÖRÜŞMELERİ-15
26.04.2020 / ANAKARA
Bu yazı dizisini okumaya yeni başlayan okurlar için bir önerim olacak. Bu dizinin ilk bölümünde yayımlamış olduğumuz bir bilgi notu vardı, mutlaka okunmalı. Okunduğu takdirde ortamdaki sis ve pus kalkacak ve süreç daha kolay kavranacak.
Fırat’ın Doğusuna girilen günlerde bir tartışma çıkmıştı. Tartışma, PYD/YPG’nin ana unsuru olduğu Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) nasıl kurulduğu ile ilgiliydi. Neydi, kim kurdu, ne zaman kuruldu türünde içinde bolca bilgisizlik ve hafızasızlık[2] barındıran tartışmaydı… Oysa her şey açıktı. Örgütün kurulma emri Türkiye’de bir cezaevinden -en geç-[3] 23 Şubat 2013 tarihinde verilmişti. İmralı cezaevinde yatan Abdullah Öcalan isimli mahkûm vermiştir bu emri. Hangi ortamda vermiştir? İmralı görüşmeleri sürecinde verilmiştir. Görüşmelerde “yetkili” sıfatı ile bir devlet görevlisinin olduğu bilinmektedir. Onun gözü ve kulağının olduğu bir ortamda verilmiştir. Böylesi toplantıların sesli, görüntülü ve yazılı tutanak altına alınması bir devlet geleneğidir. Alınmamışsa işin içinde karanlık bir süreç var demektir. Bu şekilde elde edilen kayıt ve tespitlerden bir kopyanın ilgili cezaevinde (olmayabilir), bir kopyanın “yetkili”nin bağlı olduğu devlet kurumunda ve bir kopyanın da o devlet kurumuna görüşmeleri konusunda görevin verildiği başbakanlıkta olması gerekmez mi?
Neyse, biz konuya odaklanalım. Hem de bir değil birkaç kez bu emir verilmiştir. Gelecekte bir gün eski ismi “çözüm süreci” olan bir tür sürecin daha yaşanacağını değerlendirerek çözüm süreci ile ilgili olarak ilki 14 NİSAN 2019, ikincisi ise 16 NİSAN 2019 tarihlerinde olmak üzere iki ayrı yazı ile düşüncelerimizi belirtmiştik. Peşinden de İmralı Görüşmelerinin ne olduğunu, nelerin konuşulduğunu anlatan bu yazı dizisine başladık. Kısacası, o tartışmadan önce bu satırları yazmış ve yayımlamıştık. Biz önce davrandık diyelim ama bizden daha önce ellerinde bu bilgilerin her türlü kaydı olan devletin çalışanları “niye bu tartışmanın içine girdi veya böyle bir tartışmanın açılmasına neden oldu” diye sormayalım mı? Bu soru aklı hür, vicdanı hür her aklı başında Türk yurttaşının görevidir.
İşte o tartışmanın temelinde olan ne zaman kuruldu, kim kurdu sorusunun yanıtları:
Birincisi 23 Şubat 2013,
İkincisi 3 Nisan 2013,
Üçüncüsü 9 Kasım 2013 tarihlerinde olmak üzere, İmralı Görüşmeleri sürecinde çeşitli kongre oluşumlarının konuşulduğu günlerde de bu konu kapalı bir şekilde konuşulmuştur.
Sıkı durun ve düşüncelerinize hâkim olun. Kuruluş emrinin verilmesine seyirci kalınması ile birlikte o anlamsız tartışmanın çok ötesine varan bir garabeti de tespit edip yazdık: Türkiye’nin YPG’ye yapmış olduğu kamyonlar dolusu yardım. BAKINIZ.
Yine sıkı durun ve düşüncelerinize hâkim olun. Bugün ise görüşmeci Pervin Buldan’ın, “başkanım” dedikleri mahkûma, MİT müsteşarının“PYD’nin rejimle işbirliği yaptığını, bu tutumunu değiştirirse kendilerine destek sunacaklarını söyledi. Biz de Türkiye’nin El Kaide ve El Nusra’yı desteklediğini, bu desteği bir an önce kesmeleri gerektiğini söyledik.” şeklinde bir aktarımının olduğunu göreceğiz ilerleyen satırlarda. Yani yine yardım vaadi var. Metin içinde altı çizili olan bölümün öncesine dikkat ediniz.
Kimse, “hükümetin gözleri ve kulakları önünde verilen kuruluş emrine kayıtsız kalmasını, onlara yapılan kamyonlar dolusu yardımı ve yeniden yapılacaklarının vaadini bir kenara atıp, yine hükümetin görüşmekte olduğu terör örgütüne ‘bu nereden çıktı’ tarzı yaklaşımını ve ‘hiçbir şey bilmiyormuş’ gibi davranmasını” görmezden gelmesin. Herkesin bir oyu var ve o oy o kişinin “hayatı” pahasındadır.
Kısaca yinelemekte yarar olduğunu düşünüyorum. Tüm bu toplantıların tutanakları tutuluyor, yetkilinin bağlı olduğu kurumda, başbakanlıkta ve katılımını daha sonraki bölümlerde göreceğimiz üzere Kamu Güvenliği Müsteşarlığı gibi ilgili devlet kurumlarında bulunuyor. İşlerin sürüncemeye bırakılmasından anlaşılan odur ki ya işi sulandırıyorlar ya da okumuyorlar bile… Kısacası dostlar alışverişte görsün veya seçimden seçime rant toplama kıvamında devlet yönetmek söz konusudur.
Açıklamalar ile ilgili son söz: uzun kısa demeyin, lütfen okuyun. Görüşmeler hayli uzun. Ancak ben buraya görüşmenin akışını ve ana fikrini bozmayacak şekilde özetini alıyorum. Cümleden ayrı şekilde ve satır aralarına yazılan üç nokta (…) peşi sıra gelen cümlelerin ve paragrafların olduğunu ama önemli sayılmadığını ve alınmadığını gösterir. Hiçbir mesele kısa zamanda çözülmemiştir ve hakkında yazılanlar da kısa değildir. Bu arada kankisi Perinçek hakkında söylediklerine de dikkat! İyi okumalar.
Katılanlar: Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan, İdris Baluken
Konular: Gelip giden mektuplar, İslam’a bakışı (alınmadı), mahpusun bol bol paranoyası-böbürlenmesi-tehditleri (bir kısmı alındı), hasta tutuklular, kadın konuları (bir kısmı alındı), Paris cinayeti, devlete olan uyarıları.
(…)
A. Öcalan: (Elindeki notları Pervin’e verdi) Bunları yazın.
S. S. Önder: Pervin Hanım aktarım yapacağı için gündemi ben yazayım.
P. Buldan: (…) Hükûmet, Hakan Fidan ve Kandil’de arkadaşlarla görüşmeler yaptık. Aktarımını yapmadan önce bir önceki görüşmede HPG’nin[4] üç sayfalık mektubunu getirmiştim. Aldınız mı?
A. Öcalan: Evet, aldım, okudum.
P. Buldan: 22 Ocak 2014 tarihli 7 sayfalık KCK[5] Genel Başkanlık Konseyi, KCK Eş Genel Başkanlığı mektubu size ulaştı mı?
A. Öcalan: Evet, aldım, okudum, değineceğim.
P. Buldan: Doğu Kürdistan’dan Yaresan[6] halkından bir grup adına mektup var. Onu size iletmek istiyorum.
(…)
P. Buldan: Uluslararası komplonun[7] 16. yıldönümünü özetlemek gerekirse ne söylemek istersiniz? 1999’dan itibaren İmralı’da oluşturulan sistem sona erdi diyebilir miyiz?
(…)
P. Buldan: PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah Ankara’ya geldi.
A. Öcalan: Evet, sizi de ziyaret etmiş. Ne çıkardınız ziyaretinden?
P. Buldan: HDP’nin bir konferansı için gelmişti. Dışişleri Bakanından randevu istedik, verilmedi. Rojava’da kurulan Kantonlarla ilgili bilgi verdi. Size özel selamlarını gönderdi. Rojava’daki üç Kantonla ilgili, Cezire Kantonunun üç kişilik yürütmesi var. Başkan Ekrem Hüso; Yürütme Arap, Süryani ve Kürt temsilcilerden oluşuyor.
A. Öcalan: Evet, olur.
P. Buldan: Afrin Kantonu Başkanı Hevi adında bir kadın arkadaş. Yürütme yine üç kişi. Kürt ve Arap temsiliyeti var. Kobani Kantonu Başkanı Enver Müslim, avukattır. Yürütmesi yine üç kişi, üçü de Kürt, bir kadın iki erkekten oluşuyor.
A. Öcalan: Evet, tamamdır.
P. Buldan: Hakan Fidan, Adalet Bakanı ve Kandil’de arkadaşlarla görüştük. Paris Cinayeti ve diğer konuları görüştük.
A. Öcalan: Hakan Beyin verdiği bilgiler tatminkâr mıydı?
P. Buldan: Biz de tam olarak tatmin olmadık, Kandil de ikna olmadı.
A. Öcalan: Ne diyor Hakan?
P. Buldan: Yaptığımız görüşmeden önce Paris Cinayetine ilişkin ses kaydı ve MİT belgesi ortaya çıktı, bunları sorduk. Hakan Fidan cinayeti ilk duyduğunda sırtından vurulmuşa döndüğünü söyledi. “Bu cinayetin bizimle ve yönetim kademesi ile hiçbir alakası yoktur. Bizim içimizde de Cemaat ve Ulusalcılar üzerinden bir yapılanma var. Onlardan araştırıyoruz” dedi.
Yorumum: MİT içindeki ulusalcıları kurumun başındaki şahıs bile lanetliyor. Gelinen noktaya bakar mısınız? MİT en ulusalcı olması gereken yerken, var olan ulusalcılardan şüpheleniliyor. Zaten bir önceki MİT müsteşarı ulusalcılığın devrinin kapanmış olduğunu haddini aşma pahasına olsa da söylememiş miydi?
A. Öcalan: Bence buna dikkate almak zorundayız. Kandil tam tatmin olmamışsa da yapacak başka bir şey yok. MİT içinde soruşturma yapacak halimiz yok.
P. Buldan: Roboski ile ilgili de istihbaratın MİT tarafından verildiği bilgisini sorduk.
A. Öcalan: Roboski, Paris ve Gever[8] hakkında genel değerlendirme yapmak gerekir. MİT’e yönelik kuşatma da devam ediyor. Hükûmet de hala paralel devletle[9] nasıl mücadele edeceğini bilmiyor. Hükûmet bu komplocu güçlere bugüne kadar çok taviz vermiş.
P. Buldan: Hakan Bey, askerlerin komuta kademesinin de busürecin arkasında olduğunu söyledi. “Roboski ile ilgili yargı süreci devam ediyor, avukatlar itiraz hakkını zaten kullanmışlar” dedi.
A. Öcalan: Anlaşıldı.
P. Buldan: Çözüm süreci ile ilgili konuştuk. TMK, TCK, uzun tutukluluk süresi ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini, ayrıca yasal zemin ile ilgili adım atılması gerektiğini söyledik. Hakan Bey de gerekli kurumlar ve bakanlarla toplantılar yapıldığını, bunu hem başbakana hem de size aktaracaklarını söyledi. Adım atılmamasının Öcalan’a haksızlık olacağını, elinizin ve kolunuzun güçlendirilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca Rojava ile ilgili de konuştuk.
A. Öcalan: Ne diyor o konuda?
P. Buldan: PYD’nin rejimle işbirliği yaptığını, bu tutumunu değiştirirse kendilerine destek sunacaklarını söyledi. Biz de Türkiye’nin El Kaide ve El Nusra’yı desteklediğini, bu desteği bir an önce kesmeleri gerektiğini söyledik.
Yorumum: devlet PYD’nin Suriye Arap Cumhuriyeti ile işbirliği yapmasını istemiyor ve yapılmazsa yardım edeceğiz diyor. Gayet güzel ve haklı istektir. Ancak sonrasında gelen yardım vaadi, teröre destek olduğundan tüm insanlığa dinamit atmaktır. Öte yandan, PKK’nin sözcüsü olarak görülenlerin aynı zamanda PYD’nin de sözcüsü olduğu bir gerçektir. İşte, bu kişiler de karşılık olarak IŞİD’i de siz desteklemeyin diyor. Ne güzel bir muhabbet değil mi? Terörle işbirliği yapan kişi, kurum ve devletlerin bir başkasına bu konuda akıl veremeyeceğini, telkinde bulunamayacağını ne güzel anlatıyor, değil mi?
A. Öcalan: Evet, bunları değerlendireceğim.
P. Buldan: Kandil’e gittik, İdris Bey’le birlikte gittik.
(…)
P. Buldan: Arkadaşlar Paris Cinayeti ve Rojava konusunda tatmin olmuş değiller. Zaten süreç ile ilgili mektupta düşüncelerini aktarmışlar.
A. Öcalan: Evet, okudum.
(…)
P. Buldan: (…) Emine isminde Nevşehirli bir kadın arkadaş vardı. PAJK’ta çalışıyor. PAJK adına selamını söyledi.
A. Öcalan: Kimdi bu arkadaş, benim dönemimde var mıydı?
P. Buldan: Vardı, sanırım. Türk’tür. Jineoloji[10] birimi örgütlemesi yapıyor.
(…)
İ. Baluken: Kandil’de arkadaşlar ile Paris Cinayetini uzun konuştuk. Arkadaşlar bu cinayetin hedefinin Nevruz Deklarasyonu olduğunu, uluslararası komplo güçleri tarafından bu katliamın planlandığını söylüyorlar. Hedefin süreci sabote etmek olduğunu, kadın hareketi ve Avrupa’da hareketi sindirme amacı taşıdığını söylüyorlar. Bu cinayetten hem AKP’nin hem de Cemaat’in sorumlu olduğunu düşünüyorlar. MİT’in de bu cinayetten haberi ve onayı olduğunu ifade ediyorlar. Başbakanlık ve MİT’ten açıklama bekliyorlar.
A. Öcalan: AKP de, MİT de isteselerdi, uğraşsalardı, hem Paris’in hem de Roboski’nin önlemini alabilirlerdi. Neden önleyemediniz diye sorabilirsiniz. İsteselerdi önleyebilirlerdi.
İ. Baluken: Bu belgeleri Cemaat ve CIA’nın yayınlamış olabileceğini düşünüyorlar.
A. Öcalan: Evet, doğrudur.
İ. Baluken: Cinayette Cemaat’in parmağı nettir. Ömer Güney BBP kökenlidir. BBP Cemaat’in vurucu gücü niteliğindedir.
A. Öcalan: Evet, bunlar doğrudur. Hakanların milyonda bir de olsa planlama ihtimallerini de düşünüyorum. Ama asıl önemlisi, bunu engelleyememiş olmalarıdır.
İ. Baluken: Hakan Fidan’la görüşmemizde Rojava konusunda, KCK’nin stratejisini tekrar gözden geçirmesini istediğini özellikle aktardı.
A. Öcalan: (Sinirlendi) Nasıl yani, ne diyor?
İ. Baluken: PYD’nin Esad’la birlikte hareket ettiğini, muhalefet içinde yer almadığını düşünüyorlar.
A. Öcalan: (Çok kızarak) Yalan söylüyorlar. Rojava’da bir sonuç alacaksa benimle görüşme yapacaklar. Ne Müslim ne de Kandil bu konuda hazırlıklı. Kandil zaten hazır mirasa bile sahip çıkamıyor. Ben oraya yirmi yılımı verdim. Kimse oraları benim kadar bilemez. Esad da beni ailece tanır. Esad’la işbirliği yapan asıl onlardı. Konuşturmasınlar beni. Önce Esad süper kardeşti. Öpüşmeler, sarılmalar, eşler düzeyinde ziyaretler falan. Sonra Esad düşman oldu. Küstahlıktır bu. Karar alamıyorlar. Ben dört yıl önce Emre Taner’e önerilerimi sundum. En uygun önerileri sundum. Çok büyük yanlış karar verdiler. Saygılı olup karar versinler. Öyle kandırmaya çalışmasınlar.
İ. Baluken: Çözüm süreci ile ilgili Hakan Fidan’la görüşmemizde yasal statünün önemi üzerinde çok durduk. Fetullah Gülen’in yakın dönem röportajında “Asıl paralel devlet müzakereleri yürütenlerdir” tespiti vardı. Bu onlar için de büyük tehlike. Dikkatini çektik.
A. Öcalan: Kim dedi “Paralel devlet onlar” diye? Fethullah mı dedi?
İ. Baluken: Hakan Bey de yasal statünün olması gerektiğini söylüyor. Bir çalışmanın başlatıldığını söylüyor. Ancak biz Adalet Bakanı ile yaptığımız görüşmede bu konuyu sorduk. Bu konu hakkında bilgisi olmadığını, bir çalışma yapmadıklarını söyledi.
Yorumum: devletin bir organının başındaki çalışmanın olduğunu, diğeri ise olmadığını söylüyor. Böyle midir soruna çözüm bulmanın yolu? Bu bile bu sürecin seçim odaklı olduğunu gösterir.
(…)
İ. Baluken: (…) Yalnız bu hasta tutuklu arkadaşlarla ilgili durumu tekrar belirtmek istiyorum. Bu konuda adım atılmamasının zorlayıcı olduğunu söyledik.
A. Öcalan: Bu hasta arkadaşları en başından bırakmaları gerekiyordu. Sözlerine sadık değiller. Ben açlık grevine son verdiğimde bunu yapmaları gerekiyordu. Biz elimizdeki esir askerleri de bıraktık, ama onlar bu hastaları da bırakmadılar. İsrail bir askeri için bin Filistinliyi bırakmıştı. Bu hastaları da, diğerlerini de rehine olarak tutuyorlar. Bu ahlaksızlıktır. Yakında sizi de rehine olarak alabilirler. Türkiye karışacak, ben ne yapayım. Siz de uyanık olun, tedbirinizi alın.
Yorumum: terörist başı, verilen sözün tutulmamasını ahlaksızlık olarak değerlendiriyor. İtirazı olan var mı?
İ. Baluken: Bu konuları konuşmak için Hakan Bey KCK yetkilileri ile de görüşebileceklerini söylemişti. Kandil’de bunu aktardık.
A. Öcalan: Evet, ne dediler?
İ. Baluken: Buna gerek olmadığını, Önderliğin Baş müzakereci olduğunu, onunla bizim adımıza her türlü görüşmenin yapılabileceğini söylediler.
A. Öcalan: Evet, doğrudur.
İ. Baluken: KDP’nin[11] durumu ile ilgili arkadaşların aktarımları vardı.
A. Öcalan: Ne dediler?
İ. Baluken: KDP’nin boğazına kadar yolsuzluğa bulaştığını, kirlenmiş siyasetin ciddi zorlandığını ifade ettiler. KDP’nin Ulusal Konferans ile ilgili tutumunun yanlış olduğunu, çözüm süreci ile ilgili de şu anki pozisyonlarının süreç karşıtı olduğunu söylediler.
A. Öcalan: Evet, biliyorum.
İ. Baluken: Ayrıca KDP’nin İran’da bizim dışımızdaki partilere ciddi paralar aktardığını, bu partileri kendine bağlamak istediğini ifade ettiler.
A. Öcalan: Yani hem Türkiye’de hem de İran’da bize karşı parayla yeni bir güç oluşturmak istiyorlar.
İ. Baluken: Adalet Bakanı ile de bir görüşme yaptık. Aşağı yukarı görüştüğümüz konuları aktarmış olduk. Farklı olarak cezaevlerindeki sorunları ayrıntılı aktardık. Cezaevlerinde yaşanan sıkıntılar çözülmüyor, giderek artıyor. Bu konuda tedbir almasını istedik.
A. Öcalan: Evet, önemlidir.
İ. Baluken: Başkanım, son olarak İçişleri Bakanı Efkan Ala ile görüşmek istedik. Bize geri dönüş yapmadı.
A. Öcalan: Bu bakanları nasıl değerlendiriyorsunuz, bu meselenin önemini, ciddiyetini kavramışlar mı?
İ. Baluken: Pek anlamış görünmüyorlar. Biz hem süreci hem de son gelişen bazı olayları konuşmak istedik. Üniversitelerdeki ırkçı saldırılar, miting saldırıları, Hüdapar’ın yaptığı provokasyonları konuşmak istedik. Meselenin ciddiyetinin farkında değiller.
(…)
S. S. Önder: Başkanım, Adalet Bakanıyla yaptığımız görüşmeye bir iki ek yapmak istiyorum.
A. Öcalan: Bu bakanları anlamak istiyorum, tanımak istiyorum. Başbakanla görüşebildin mi?
S. S. Önder: Henüz randevu talebime geri dönüş olmadı. Anladığım kadarıyla can derdine düşmüşler.
S. S. Önder: Adalet Bakanlığına gittiğimizde paketi bizimle paylaştı. Ben ona, paketin bu haliyle çok anlamsız olduğunu, sadece canlarını kurtarma operasyonu olarak algılanacağını söyleyerek, “Burada sizin ihtiyacınız olmayan bir tek demokratikleşme düzenlemesi yok, hep kendi ihtiyacınıza göre düzenleme yapmışsınız. Bunu böyle yaparsanız ne toplumda karşılığı olur, ne de demokratikleşmeye hizmet eder” dedim. Adalet Bakanı birçok düzenlemeyi seçimden sonra yapacaklarını söyledi. Biz taleplerimizi içeren dosyayı güncelledik, onlar da o gözle bakacaklarını söylediler. Her şeyi de komplo teorileri ile açıklamaya gerek yok. Bunlarda iki sorun var. Birçok konuda bilgisizler ve birçok meselede de derinlikli bir ihtiyaç olarak algılamıyorlar. Mesela hasta tutsaklar meselesi.
A. Öcalan: Evet, o konuya değinmiştim. Peki, niçin yapmıyorlar?
S. S. Önder: Çünkü hiçbirinin bağımsız inisiyatifi yok. Hepsi Başbakanın ağzına bakıyorlar. O da can derdinde. Hakan Beyle görüştük. Daha görüşmeye başlar başlamaz “Ermeni Mektubu” konusunda bana ağır ithamlarda bulundu.
A. Öcalan: Evet, haberim oldu ondan. Sen ne dedin?
S. S. Önder: Birincisi, usulen hata yapmadığımı söyledim. Çünkü oradaki şahsa siz bu mektubu bize iletmiş oldunuz notunu ilettim. Ve bunu ilettikten sonra tedbirden iki gün bekledim. Belki bu mektubu tartışmak isterler ya da bir itirazları olur mu diye. Böyle bir şey olmayınca Agos’a gönderdim. İkincisi, yazdığım mektup sizin çizdiğiniz çerçeveye sizin cümleleriniz ve temel yaklaşım biçiminizle bir açıklık sağlamak olmuştu. Üstelik siz yaz demenize rağmen, size de okutup onayınızı almıştım. Bunları aktardım.
A. Öcalan: (Gülerek) Ne dedi? Kendilerini devletin diğer bileşenleri karşısında zor durumda mı bırakmışsın?
S. S. Önder: Evet Başkanım, meseleye aynen öyle yaklaştı. Ben de eğer zor durumda kalmışsanız, devletin diğer bileşenlerine mektubu benim yazdığımı söylersiniz, tüm sorumluluğu üzerime almaya hazırım dedim.
(…)
S. S. Önder: Başkanım, önemli sayılabilecek şeyler oluyor, ama görünür kılmak konusunda büyük engellerle karşılaşıyoruz. Bunda medyanın ikiye bölünmesinin payı büyük.
A. Öcalan: Medyaya takılmayın. Ben dışarıda olsam, altı ayda Türkiye’nin altını üstüne getiririm. Başbakana da git, yakasına yapış. Savaş olacak, Apo daha fazla tutamaz de. Gemiyi batırmak istemiyoruz, çadırı çökertmek istemiyoruz. Üçünüz bir basın toplantısı yapacaksınız. Bunları anlatacaksınız. 30 Mart’ta bunların miadı doluyor. İnfaz memurları da gelse, bu kapıdan da girse, beni tehdit etse de geri dönmeyeceğim. Ben artık bu statüden çıkacağım. Hala bu Başbakanı uyaramıyorsanız, ben bunun sorumlusu değilim. Hükûmet hala bu paralel devleti anlamamışsa ben ne yapayım? İyi niyetimizi istismar etmesinler. Dışarıya da anlatın. Öyle Öcalan’la bir anlaşma falan yoktur. Öcalan sadece anlamlı müzakerenin yolunu açmaya çalışıyor. Hükûmet adım atmamasına rağmen bunu yaptık. 30 Mart’ta bitiyor. Özel Harp Dairesi infazcıları da gelse fark etmez.
Devlet heyeti kendi tedbirini kendisi alsın. Erdoğan her şeyi yapabilir. Bombalarla katliam yapabilir. Paralel devletle beraber Sakine’ler gibi elli kişiyi katledebilir. Ben bunlara, beni, ‘terörist başı’nı hangi merkezlerde tartıştılar, hepsini anlatacağım. Tüm bunları korkudan yapmadım, Türkiye’nin iyiliği için yaptım. Ama artık köşe taşını çekeceğim. Tehdit olarak algılıyorlarsa da öyle algılasınlar. O kasetin çıktığı adama da o zaman sen beni zırdeli olarak da göstersen, PKK de, Kürt halkı da bunu yutmaz demiştim. Doğu Perinçek CIA’nin, Neocon’un darbesine en çok hizmet eder, ama anti-Amerikancı görünür. ABD’nin en gerici darbe tezgâhlarının teorisyenidir. Beraberindeki generaller de öyle. Bunlar kullanılıp köseye atılan adamlardır.
Türkiye ordusu da Türkeş’in ABD’de eğitim gördüğü dönemden sonra emperyalist ABD’nin güdümünde olmuştur. En önemli örneği Menderes Olayıdır. Menderes’i asan subay takımının tamamı ABD’de eğitim görmüştür. Bu ordu halkın aleyhindeki bir ordudur. Bu darbeyi dini sivil cemaatin üzerine kaydırmasının sebebi, ordunun yeterince kullanılmış olmasıdır. Ordu yeterince kullanıldı. Çöp sepetine atıldı. Erdoğan’ı da değiştirmek istiyorlar, Erdoğan direniyor, Kasımpaşalı ya! Ama ne olacağı belli değildir. Türkiye’yi herkes kendine göre yönetiyor. M. Kemal’in de kendine has bir yönetimi vardı, kişisel bir yönetimdi. Mekanizmaları yoktu. Erdoğan da mekanizmaları, devletin güç merkezlerini dengeleyemediği için diktaya gidiyor. Ama Atatürk’ün şahsi otoritesi yetiyordu. Ben PKK’de bu mekanizmaları oluşturdum. PKK’nin içindeki sistematiği ben kurdum. O nedenle kimse başına buyruk davranamıyor, kişisel bir şey yapamıyor.
(…)
Hükûmetle görüşmeleri dirayetli götürmek durumundasınız. Demokratikleşmenin önü açılmalıdır. Biz bu devletin temel demokratik bir unsuru olmak istiyoruz. Emekçilerin demokratik uniti[12] olmak istiyoruz. AKP de muhafazakâr demokrat unit olmayı kabul etsin. Demokratik çözüm istiyorsanız demokratikleşmenin önünü açın. Emre’ler zamanında da KCK’yi bu şartla inşa ettim. Cemaat kokuyu aldı ve yöneldi. On bin kişiyi tutukladılar. Şu anda müzakere sürecinde olmanız çok önemlidir. Bunu demokratik zemine çekmeniz gerekir. Devleti demokrasiyle sınırlayın. Bunu başarırsanız AKP de demokratik sistemde bir parti olarak kalır. Aksi durumda Abdülkadir Selvi de yazmıştı. “Erdoğan’ın ellerini bağlayacaklar, gün bile bellidir” demişti. İşte kafes olayları da ortada. Darbenin bir parçasıdır. HDP ve Türkiye Solu üzerinden önümü kesmek istiyorlar.
Boşuna uğraşıyorlar. Ben Kürtçülüğü de BDP’nin tekeline bırakmayacağım. Kürtçülüğü Barzani’ye de, Leyla’ya da bağlamaya çalışmasınlar, tehlikelidir. Leyla da kaldıramaz bu Kürtçülüğü. Birkaç toplantı daha yapmam lazım ona. Erdoğan’la bunların film çekmesine ne gerek vardı. O bayraklar, fotoğraflar, düğün, Şivan, hepsi tiyatro gibiydi.
Daha önce de anlatmıştım. Kadeş Savaşında Hattuşaş’ın güvenliği Suriye’den geçer. Türkiye’nin güvenliği de buradan geçer. Çökerse İran burayı da Suriye’ye çevirir. (KCK’nin mektubunu eline aldı ve yetkiliye hitaben konuştu) Elli gün içinde ittifaka gitmezlerse, işte mektupta da bahsediyorlar, eski bloğa girebilirler, Suriye-Irak politikasında Türkiye değişmezse, Suriye-İran blokuyla ittifak geliştirebilirler. Bunu Cuma’ya aynen böyle anlatın.
İran Irak’ı aldı, Suriye’yi aldı. Şimdi bizim üzerimizden Türkiye’yi de almak istiyor. Türkiye’yi Türkmenistan, Özbekistan yapmak istiyor, Erdoğan bunu görmüyor mu? Erdoğan’ın tarzı en sinsi şekilde devleti de, devlet heyetini dc kullanmaktır. Bu şekilde giderse İran karşısında tarihi olarak kaybedecekler. Ona deyin ki, Kürtler olmasaydı Anadolu’da 1071’de tek bir Türk olmazdı. Bugün de durum aynıdır. Daha sekiz başlığı müzakereye bile gelmiyorlar. Kabul etmesinler, ama onları aydınlatacağım. Bakanlara söyleyin, bu sekiz boyutta Öcalan sizi aydınlatmak istiyor deyin. En etkili adamlarını AKP buraya göndersin. Hakan Bey de tek başına bir şey yapamaz.
P. Buldan: Hakan Bey görüşmede, esas çözümün cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra olacağını söyledi. Erdoğan milliyetçi tepkilerden çekiniyor dedi.
A. Öcalan: Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar proje çalışması yapılmalı. Projeden konuşmalıyız. Proje olmadan olmaz. KCK’ye de, Cemil Bayık’a da söyleyin, süre bitti. Gücünü nasıl düzenlerse düzenlesin, beni alet etmesinler. Ben pratik olarak ne geri çekil, ne gir derim. Gir desem yüzlerce genç ölecek, girme desem de olmaz.
(Başkan gündemi eline aldı.)
1- Diyalog sürecinin müzakereye dönmemesi. Kayıt dışı olma, sadece süreci MİT Yasasına göre götürme kabul edilemez. MİT müzakereleri idare etme yasası değil. Müzakere olmazsa savaş devreye girecek. Devlet adına birileri müzakereyi yürütecek.
2- Müzakere başlıkları henüz onaylanmamıştır. Sekiz başlık önermiştim. Kim yönetiyor? Beşir Bey mi yönetiyor bu süreci?
Hangi başlık kabul edilecek, sorun, hangileri hayata geçti? Örneğin Mahmur kampını taşımak istiyoruz. Bunun altyapısı, yasal çerçevesi yok, Mahmur için ekonomik sorunları ne yapacaklar, anadilde eğitimi nasıl çözecekler? Kendilerini koruculardan korumak için hangi yasaya güvenecekler? Kaldı ki, bunların hepsinin hukuki sorunları var. Nasıl gelecekler? Kandil’den gerilla grubu çağırsak nasıl olacak? Ben Avrupa’dan da, diğer alanlardan da çağırmaya hazırım.
Kandil’in neyine karşıysanız konuşalım, hemen halledelim. Hasta tutuklular meselesini hiç tartışmıyorum. Büyük bir ayıp olduğunu söylemiştim. Bundan sonra her şeyi çerçeve anlaşmalarla yapacağız. Örneğin Mahmur’u boşaltma çerçevesi. Ne zaman olacak, nasıl olacak? Çerçeve anlaşması yapacağız. Bunların müzakeresi yapılacak. Gelirlerse ben hazırım. Ben eski toyluğumu attım. Burada müzakere çerçevesini konuşacağız. Meclise götürüp yasalaştıracaklar. Güvenlik, köye dönüş, köyleri inşa etme, tüm bunları müzakere edeceğiz. Tek taraflı olmaz. Öyle af falan demek de yanlış. Karşılıklı sözleşme yapacağız. Sözleşme hukuku geçerli olacak. Tek taraflı ihale kanunları çıkarmakla olmaz. Tek taraflı paket dayatması provokasyondur. Çözüm getirmez, çözümsüzlük üretir. Sözleşme hukuku ile muhatapların karşılıklı bir araya gelerek yasal veya tüzüksel bir metniyle olur. Altında imzalar olur. Son dört yüzyıllık tüm benzer sorunlar böyle çözülmüştür. AKP herkesi kandıracağını sanıyor. Üçüz esnaf kurnazlığı yapıyor.
(…)
Heyetler gelmeli. Öyle açık gelmelerine de gerek yok. Gizli de gelebilirler. Çalışma takvimi haftalık, günlük olabilir. Öyle ayda bir gelmek olmaz, konuşmamız gerekiyor. Paralel devletin tahribatını önlememeniz KCK acısından da, BDP acısından da yeteneksizliktir. Bu tahribatları gidermek sizin sorununuzdur. İmza atmaya yanaşmıyorlar, imzasız olunca garantisi yoktur. İşte Mecliste Kürt ve Kürdistan sözünü çıkardılar. Bu, tanımamaktır. Bunu kabul etmeyiz. Kürt’ü tanımıyorlarsa neyin müzakeresini yapıyorlar? (…)
(…)
A. Öcalan: (…)
(…)
İzleme Kurulunun, Hakem Kurulunun insanlık tarihinde de, İslam tarihinde de olması gerekir. Yüksekova olayı, Sakine’lerin katli, Roboski, bunları kim öldürdü? Halka nasıl izah edeceğiz? Bu kurul şarttır.
Hakikatleri Araştırma Komisyonu şarttır. Cenazelerimizin akıbeti bile belli değil. Yeraltındaki binlerce insanımızı kimler öldürdü? Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu şarttır. Bu devlet için de önemlidir. Devlet adına işlenmiş binlerce suç vardır. Sakine’leri öldüren, Roboski’yi yapan, Yüksekova katliamı, bunlar açığa çıkmalıdır. (…) Barış ve çözüm süreci için kararın var mı, yok mu? Biz büyük demokratik çözüme hazırız, siz hazır mısınız, değil misiniz? Elli bin kişi ölmüş, beş yüz bin kişi daha mı ölsün?
Tarihin en temel sorunu TBMM’ye taşınmıyor. Tarihin yüzyıllık sorunu, kıyamet koparıp gündeme aldıracaksın.
Ben enayi değilim, Hamal Hasso değilim. Elli gün kaldı. KCK eski tarz savaşmayacak. Öyle eski tarz gençleri öldürmekle olmaz. AKP de devlet heyetini istismar ediyor, kullanıyor. Kürt sorunu kalsın, bizim de Hükûmetimiz devam etsin anlayışı var. Bu anlayış sorunu ağırlaştıran anlayıştır. Geçmişte de tüm hükûmetler aynı politikayı güttü. AKP de üç ayda gider.
Politikacı günün 24 saatini taktik üreterek geçirir. Kimsenin sizden stratejik önderlik beklediği yok. Kitleyi örgütleme, demokratik hamleler için ne yaptınız? Bu dönemde eşbaşkanlar da kendilerini savaş yapanlar konumunda gördü. Açıklamalar yaptı. Oysa barışı savaşanlar yapar. Barışı KCK yönetir. BDP[13] en çok arabulucu olur. Selahattin Yüksekova’da “Umarım bir daha savaş olmaz” diyor. Gültan da böyle söylüyor. Siz diyemezsiniz. Halkı sahte umuda bağlamamak lazım. Osman’ı da uyarmıştım.
Her gün onlarca kadın öldürülüyor. Bu ölümler savaştan daha beterdir. Bu devletin güvenliği meselesidir. Ben anama da söyledim. Babam “Beni bu kadının elinden kurtar”, anam da “Beni bu adamdan kurtar” diyordu. Ben hayret ediyordum. Bu aile çökmüş diyordum. Ben de Apo kaç kendini kurtar dedim.
(…)
Son madde BDP. BDP örgüt, kadro ve eylem yaratmalı. BDP sekiz başlık temelinde neyi örgütleyebiliyor, ona bakmalı. Seçim sonrası muhtemelen BDP ve HDP kendi kongrelerini örgütleyebilir. Büyük ihtimalle HDP üzerinden birleşme olur. Gerekirse BDP de, HDP de Meclise girebilir. Bunları seçim sonrası da konuşacağız. HDP’ye böyle bakılmalı. Altan’a da söyleyin, Kürtlüğe yapılacak en iyi hizmet iki Türk aydınıyla da olsa ortaklaşmaktır. Çoğul modeli, demokratik birime sığdırılmış güçlü vatandaşı esas alarak çalışın. Yeni Anayasa’da Vatan tanımı, ulus tanımı, cumhuriyet tanımı, yetkinin yerele devri hususları değişecek. Buna göre siyaset yapın. Ermeniler de, Süryaniler de, kadınlar, feministler ve benzerleri de demokratik birim şeklinde örgütlenebilirler. Asıl sosyalizm de budur.
Suriye için: Kantonal sistem iyidir, destekliyorum. O sistemi Suriye’ye yaymayı beceremediler. Hem savunmayı güçlendirmeliler, hem de Yüksek Kürt Konseyi yerine Demokratik Konseyi oluştursunlar. Barzani’nin adamları girmek isterse oraya girebilirler.
Cenevre’ye kendi modeliyle gitsinler. ABD-Rusya Cenevre’de anlaşabilirler.
Irak için: Süleymaniye’den, Bradost’tan Til Koçer’e kadar öz savunma hattı oluşturulmalı. Sadece Kürt gerillası şeklinde değil, Suriye benzeri özgürlük gerillası oluşturulabilir.
Yorumum: Irak için de Suriye’deki DSG benzeri bir örgüt kurun önerisidir bu.
İran için: Türkiye savaşı başlatırsa İran’la da, İsrail’le de görüşebilirler. Ben yapın da, yapmayın da demem. Gelişecek savaş hem kentlerde hem kırda boyutlanır. Kızılca kıyamet kopar. Kürdistan’da zaten jandarma, emniyet gibi oluşumların çoğu paralel devlet denetimindedir. Çokça barış diye konuşmayın. Son elli gündür. Önerilerimiz makuldür. Kabul etsinler, etmezlerse felaket olur.
Onların hepsi genetik ajandır. İslamcısı da, Sağı da, Solu da öyledir. Bu tarikatları serbest bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya kaçar. İran’la çatışma da olabilir. Kendi kararlarını kendileri verirler.
(…)
Baki’nin sorularına da cevap vereyim. Komplo büyük oranda aydınlanmıştır. Bunun sonuçlarından umutluyum. Birçok boyutuyla tedbirleri de alınmıştır. Bu paralel devlet meselesini de çözdüm. İmralı süreci boş bir süreç değildir, çok dolu bir süreçtir. Sonuca gitme konusu risklidir. Hükûmet bu konuda adım atamıyor. Hükûmet adım atarsa Kürt meselesini çözeceğiz, demokratikleşmeyi başaracağız. Bu büyük bir başarı olur.
(…)
EK 1
(Gündem: Çözümün pratik gelişimi)
1- Özde tarihsel İslam, ümmet-millet ittifakını (Kürt-Türk boyutuyla) güncellemektir.
2- Devletin federasyonlaşmasıyla değil, ümmet-millet olarak toplumun çağdaş demokratikleşmesidir.
3- Bunun için anayasal-yasal çerçevenin kabulüdür.
4- Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin kendini yasal tasfiyesi değil, Demokratik Cumhuriyetin tarihsel, toplumsal temel unsuru olarak, demokratik (özgür ve özerk) birim olarak ifade etme ve kurumlaşmasıdır.
5- Ortadoğu başta olmak üzere, uluslararası alanda ve içte bağımsız ve özgür cumhuriyetin temel toplumsal dayanağı olarak kabulüdür.
6- Eski tasfiyeci sistemin içinde erime tam bir çıkmazdır. Çatışma ve savaşa davetiyedir.
7- Hukuki boyutuyla her türlü hukuk dışı oluşumların sözleşmeyle (af değil) yeni demokratik devlet ve toplum sistemiyle bütünleşmedir.
8- Hukuki boyut temelinde (yasal olarak) ekonomik, sosyal, ekolojik, kadının özgürlüğü ve güvenliğin somut araçlarla teminidir.
9- Tüm bu hususlarda İzleme Kurulu ve Hakikati Araştırma Komisyonu eşliğinde anlamlı-araçlı müzakerelere ivedilikle (ekipli) geçiştir,
Gündem- 7 Şubat 2014
(Devlet Heyeti)
Not: buraya sadece bir gün önce devlet heyeti ile yapmış olduğu ve sırrı Süreyya öndere yazdırdığı görüşmenin ana başlıklarını aldım. BDP heyeti ile yaptığı görüşmenin ana başlıkları zaten görüşme içinde vardı o yüzden yeniden almaya gerek duyulmadı.
8 Şubat 2014
Kaynak: Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), Abdullah Öcalan, Weşanen Mezopotamya, 1. Baskı, Kasım 2015, ISBN:978-3-941012-97-4
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE
[1] Eserdeki özgün başlıktır.
[2] Hafızasızlık, totaliter yönetimlerin olmasını istediği, yoksa da oluşmasını sağladığı ve bunun için her şeyi yapmayı göze aldığı bir “iki kulak arasında sürtünme katsayısı sıfırdır” halidir. Buna üç maymun hatta beş maymun hali diyenler de vardır ve kabulümdür.
[3] Bu şekilde şüpheli yaklaşımın temelinde daha önce verilme olasılığının olmasındandır.
[4] Halk Savunma Güçleri anlamında Hezen Parastina Gel
[5] Kürdistan Topluluklar Birliği anlamında Koma Civaken Kurdistan
[6] Ehl-i Hakk veya diğer bir ismiyle Yaresan Cemaati çoğunlukla İran ve Irak’da bazı Kürt bölgelerinde yaygın olan, heterodoks Şiî inanışıdır. Alevilik ile karıştırılmamalı. Hele Alevi Kürtler tanımlaması ile hiç karıştırılmamalı. Türkiye’de Alevi Kürt yoktur genel geçer düşüncesi vardır ve çok büyük bir oranda doğrudur. Alevi Kürtler diyenler bunu kasıtlı söylemektedir ve esasında Şiî inançlı Kürtleri kastederek onların Türkiye’de de olduğunu ileri sürmektedir. Bunu yeri geldiğinde nefret ve kin söylemlerine alet etmektedirler.
[7] Abdullah Öcalan’ın pimi çekilmiş bir el bombası gibi Türkiye’nin kucağına bırakılmasını böyle tanımlıyor.
[8] Yüksekova
[9] Fetişgillerden bahsediyor. Esasında bunların bu şekilde çalıştığını hükümete çok önceden bildiren de kendisidir. Ama ondan önce bildiren ise 2004 yılındaki “soğancı” genelkurmay başkanıdır.
[10] Kürtçe kadın anlamında olan jin sözcüğünden gelir. Kadın bilimi anlamında olup daha ziyade Kürt feminizmi denir.
[11] Kürdistan Demokrat Partisi, Barzani’nin sulta sürdüğü partidir.
[12] Birim demek istiyor.
[13] Barış ve Demokrasi Partisi. Peşinden Halkların Demokratik Partisi (HDP) kuruldu ve herkes buraya geçti.
Hits: 48
EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ULUSUNDUR
- 22 Nisan 2020
SÜVARİ BİNBAŞI ŞEVKİ BASLO’NUN I. DÜNYA SAVA...
- 27 Nisan 2020