
Millî Mücadele’nin Askeri Stratejisi Hakkında Değerlendirmeler
- 27 Mayıs 2020
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; güvenlik
- 3
- Facebook20
- Twitter15
- WhatsApp0
- LinkedIn5
- Telegram0
- Paylaşım
Millî Mücadele’nin askeri stratejisinin temelleri, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasından sonra ordu ve kolordu komutanları arasında tartışılmaya başlanmış ve Amasya Tamimi ile ortaya konulan esaslar çerçevesinde Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tespit edilen hedeflere göre belirlenmiştir.
Amasya Tamimi yayımlanmadan önce de ülkenin değişik yerlerinde birçok örgüt kurulmuştur. Ege Bölgesi’nde, Yunanlılara karşı bir silahlı direniş ortaya çıkmış ve bu direniş kısa zamanda örgütlenerek bir cephe oluşturmuştur. Öte yandan Doğu Anadolu’da değişik şehirlerde kurulan yönetimler tarafından Ermenilere karşı silahlı mücadele başlamış ve devam etmektedir. Ancak bu örgütlerin ve silahlı mücadelelerin hedefleri birbirilerinden oldukça farklı olduğundan uyguladıkları stratejiler de farklıdır. Bu sebeple bu hareketlerin Sivas Kongresi ile birleştirilmesine kadar uyguladıkları stratejileri, Millî Mücadele’nin askeri stratejisi içinde değerlendirmek mümkün değildir.
Örneğin Ege Bölgesi’nde Kuvayı Milliye hareketi, Osmanlı Genelkurmayının görevlendirdiği subaylar tarafından başlatılmış, örgütlenmiş ve Ege Bölgesi’nde Yunan ilerlemesini durdurmayı ve işgali sınırlandırmayı hedeflemiştir. Bu direniş, Yunanlılardan başka herhangi bir devlete veya Osmanlı hükümetine karşı herhangi bir düşmanlık içinde bulunmamıştır. Bu sebeple, daha sonra Millî Mücadele’nin amansız bir düşmanı olacak olan Damat Ferit Paşa bile barış antlaşması imzalanması sürecinde olumlu sonuçları olur düşüncesi ile başlangıçta bu direniş hareketine destek vermiştir. İtilaf Devletleri de bu direniş hareketi karşısında doğrudan düşmanca bir tutum almamışlardır.
Hâlbuki Amasya Tamimi, yayımlanır yayımlanmaz İstanbul hükümetinin ve İtilaf Devletlerinin tepki ve düşmanlığını çekmiştir. Çünkü Amasya Tamimi’nin ilk üç maddesi, İstanbul Hükümeti ve tüm işgal güçlerine açıkça karşı tavır almakta ve milletçe bir kurtuluş mücadelesi verileceğini ilan etmektedir. Sivas’ta bir kongre toplanacağının bildirilmesi ise yeni bir otoritenin ortaya çıkacağı ve bu otoritenin İstanbul hükumetine rakip olabileceğinin işaretlerini vermesi açısından merkezi hükümete karşı örgütlenmeye başlanan bir meydan okuma niteliğindedir. Bu tavır Erzurum’da bir program haline getirilmiş ve bu program Sivas Kongresi’nde ülke geneline şamil hale getirilmiştir.
Amasya Tamimi ile Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararları okunduğunda, bu günlerde bazılarının “Eğer Atatürk Millî Mücadele’ye başlarken ne yapacağını açık açık söyleseydi, millet onun arkasından gitmez, ona karşı çıkardı.” gibi cümleler kurmasının ne kadar saçma bir iddia olduğu da görülecektir. Bu kararların maddelerinden, milletçe bir mücadele verilerek milli egemenliğe dayanan yeni bir düzen ve hatta yeni bir devlet kurulacağı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu tür iddiaları ortaya atanlar, nedense bunu görmezden gelmektedir. Zaten hem İtilaf Devletleri hem Padişah hem İstanbul hükümetleri ve hem de bu iddiaları ortaya atanların fikirsel ataları olan kesimler daha Amasya Tamimi yayınlanır yayınlamaz Atatürk’ün ne yapacağını anlamışlar ve birçok bölgede isyanlar çıkarmışlardır. Öte yandan, Damat Ferit Paşa, Padişahın onayı ve İngilizlerin desteğiyle Kuva-yı İnzibatiye diye bir kuvvet kurmuş ve Millî Mücadele hareketini yok etmek için bu kuvveti Anadolu’ya göndermiştir. Yani gizli saklı veya gizli olan bir şey yoktur. Nitekim eğer gerçekleri bilselerdi şöyle yaparlardı denilen kesimler gerçekleri hemen görmüşler ve aynı bu kişilerin dediği gibi hareket etmişler fakat başarılı olamamışlardır.
Bu sebeple, bölgesel mücadelelerin aksine Millî Mücadele’nin askeri stratejisinin iki boyutu vardır. Biri işgalci dış güçlere karşı verilen savaşta uygulanan strateji, diğeri ise İstanbul Hükümeti ile onu destekleyen iç isyanlar ve ayrılıkçı temelli diğer isyanlara karşı uygulanan stratejidir. Bu şekliyle Millî Mücadele’nin askeri stratejisi, 1. Dünya Savaşı öncesinde yaygın strateji anlayışından farklı ve kendine özgü bir stratejidir. Bu strateji, kedisinden sonra dünyada uygulanan askeri stratejileri de etkilemiştir.
Millî mücadeleye liderlik eden askeri kadrolar, Napolyon Savaşlarının Alman yorumu olan Clausewitz’in strateji anlayışıyla hareket eden Alman eğitim heyetlerinin etkisi ile şekillenen bir eğitim görmüş kişilerdir. Bu kişiler, askeri okullarda klasik Osmanlı ve Türk muharebelerini incelemekle birlikte dönemlerinde tüm dünyada kabul gören Clausewitz’in fikirlerinin uygulayıcısı konumunda olan Alman Genelkurmayı’nın Avrupa’da yaptığı başarılı manevra harplerinin etkisiyle yetişmişlerdir. Bu eğitim sürecinde, Goltz Paşa gibi pozitivist Alman yorumcular; danışmanlık faaliyetleri ve yazdıkları kitaplarla Osmanlı subaylarının savaş ve strateji anlayışı üzerinde oldukça etkili olmuşlardır.
Ancak bu eğitimle yetişen subaylar, zamanla Alman tecrübesinden çok farklı ve kendine has bazı tecrübeler yaşayarak bu stratejik altyapılarını geliştirmeye ve strateji ile ilgili kendi fikirlerini oluşturmaya başlamışlardır. Örneğin; Balkanlarda Yunan, Bulgar, Sırp ve Makedon çeteleri ile mücadele sürecinde gerilla harbi ve bağımsızlık mücadeleleri ile ayaklanmalara karşı koyma konularında tecrübeler kazanan bu subaylar edindikleri bu tecrübeleri Trablusgarp Savaşı’nda geliştirme imkânı bulmuşlardır. Balkan Savaşları’nın ardından eski kadroların tasfiye edilmesiyle bizzat değişik çatışmaların içinde bulunarak tecrübelerini artıran iyi eğitimli genç subay kadroları büyük birlik komutanlıklarına gelme fırsatı bulunca, 1. Dünya Savaşı esnasında bu tecrübelerini daha da artırmışlardır.
2. Meşrutiyet’in ve özellikle de Trablusgarp ve Balkan Savaşlarının ardından bu genç subaylar, bu savaşların eleştirisi ve elde edilen yeni tecrübeler hakkında çok sayıda hatıra ve değerlendirme şeklinde yayım yapmaya başlamışlar ve böylece askeri strateji konusunda önemli bir yazılı birikim ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bu kadrolar, 1. Dünya Savaşı’nda büyük birliklerin başında o dönemin süper güçleri karşısında değişik cephelerde savaşarak savaş tecrübelerini artırmışlardır. Diğer devletlerin ordularının stratejileri ve bunlara karşı uygulanabilecek stratejiler konusunda tecrübelerini artırmışlar ve elde ettikleri başarılarla kendilerine güvenleri artmıştır. Bu süreçte Avrupa’daki muharebeler dâhil değişik cephelerdeki savaş tecrübeleri ve tarafların uyguladığı taktik ve stratejiler Osmanlı Genelkurmayı tarafından takip edilerek ordulara yayınlanarak subay kadrosunun stratejik vizyonu genişletilmeye devam edilmiştir.
Bu arada Rusya’daki devrim ve yaşanan iç savaş, özellikle de Mondros Mütarekesi sonrası bu ülkede eski rejim ve dış güçlere karşı verilen mücadele yakından takip edilmiştir. Bu da subay kadrosunun stratejik vizyonuna yeni bir boyut kazandırmıştır.
1. Dünya Savaşı sırasında Teşkilatı Mahsusa kadroları tarafından değişik bölgelerde sivil halktan toplanan gönüllülerle yapılan muharebeler, Mısır, Ortadoğu ve İran’da yapılan gayri nizami harp, Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya’da yerel halktan oluşturulan kuvvetlerle ordu teşkili, bu ordularla savaş ve yeni devlet teşkiline yardım gibi faaliyetler subay kadrosuna Millî Mücadele esnasında kullanabilecekleri emsalsiz deneyimler kazandırmıştır.
Tüm bu tecrübelerin de yardımıyla Millî Mücadele sırasında kendine has ve çok boyutlu bir askeri strateji uygulanmıştır. Elde edilen başarı sebebiyle bu strateji dünyada ortaya çıkmaya başlayan milli kurtuluş hareketlerine de örnek olmuştur. Millî Mücadele Alman askeri kadroları tarafından da yakından takip edilmiş ve uygulanan askeri strateji yeni Alman askeri strateji fikirleri üzerinde de etkili olmuştur.
Strateji, savaş bilim ve sanatının bir nevi metodolojisidir. Millî Mücadelenin savaş boyutunun metodolojisi olan askeri strateji Türk ordusunun bilgi, eğitim ve tecrübeleri ile ortaya çıkan özgün bir stratejidir. Bu stratejinin özgünlüğü ve kendisinden sonraki bağımsızlık savaşlarına örnek teşkil etmesi çok önemlidir. Türk ordusu, bu savaştaki stratejisi ile artık başka orduların oluşturduğu stratejileri kullanarak savaşan bir makine olmaktan çıkarak kendi stratejisini oluşturan düşünen bir organizma olduğunu ortaya koymuştur. Bu sebeple kısa süre öncesine kadar askerlik bilim ve sanatını öğretmek için ülkemize heyetler gönderen Alman askeri geleneğini bile etkileyerek gelecekteki alman askeri stratejileri üzerinde etkili olmuştur.
Nasıl Osmanlı modernleşme serüveni zaman içinde gelişerek 2. Meşrutiyet dönemindeki yoğun yenileşme ve fikir hareketleri ile gelişmiş ve gelişimini Cumhuriyet devrimleri ile en üst noktaya taşımışsa, Kurtuluş Savaşı’nda uygulanan askeri strateji de aynı şekilde askeri yenilik ve modernleşme hareketinin 2. Meşrutiyet döneminde kendi tecrübelerini yoğun bir şekilde yaşayarak Millî Mücadele ile zirveye ulaştığı bir nokta olmuştur.
Bu sebeple; milli mücadelenin askeri boyutu sadece bir kahramanlık menkıbesi şeklinde anlatılan hüviyetinden kurtarılmak zorundadır. Çünkü savaşın kazanılmasının askeri, siyasi, tarihi ve felsefi boyutu da çok önemlidir. Kurtuluş Savaşı sonucunda elde edilen zafer; sadece vatanseverlik ve kahramanlık gibi daha çok duygusal kavramların eseri değil, aynı zamanda iyi düşünülmüş, iyi planlanmış ve iyi icra edilmiş, zekâ ve bilgi ürünü olan bir başarıdır.
Hits: 249
Savaş ve Strateji Kavramları Çerçevesinde Milli Mü...
- 24 Mayıs 2020
Kurtuluş Savaşı Sırasında Yahudiler ve Haim Nahum
- 30 Mayıs 2020