
Stratejide En Önemli Karar Anı: Dönüm (Doruk) Noktası
- 15 Temmuz 2020
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Küresel Sorunlar
- 2
- Facebook25
- Twitter25
- WhatsApp20
- LinkedIn5
- Telegram0
- Paylaşım
Strateji yalnız başına kuru ve anlamsız bir terimdir. Bu yüzden, etimolojiden bahsederek konuya girilen ve içerik hakkında çok fazla bir şey söylenmeyen strateji tanımlarından çoğu insan hiçbir şey anlamaz ve metni sonuna kadar okumaya bile dayanamaz. Buna rağmen, strateji ile ilgili kitap ve makalelerin büyük bir kısmında ne yazık ki böyle bir yöntem uygulandığı görülmektedir. Halbuki stratejinin içeriği, birçok alt konudan oluşmaktadır. Bunlar stratejinin anlaşılması ve doğru bir şekilde uygulanması açısından çok önemlidir. Daha önce bunlardan ağırlık merkezi gibi bazı terimleri açıklamaya çalışmıştık. Şimdi de strateji açısından belki de en önemli kavramlardan biri olan dönüm noktası (doruk noktası) kavramını açıklamaya çalışacağız.
Bu terimden ilk olarak, Clausewitz bahsetmiştir. Savaş Üzerine isimli eserinde terim, doruk noktası olarak ifade edilmektedir. Türk askeri talimnamelerinde ise bu terim bazen doruk noktası, bazen de dönüm noktası olarak geçmektedir. Bu durum, kelimenin İngilizcesi olan culminating point’in farklı talimnamelerde farklı şekilde tercüme edilmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Clausewitz’e göre doruk noktası; taarruz eden tarafın gücünün artık taarruza devam edemeyecek kadar zayıflamasından kaynaklanan bir durumdur. Bu durumu fark eden komutanın, ya taarruza son verip savunmaya geçmesi veya geri çekilmesi gerekmektedir. Eğer bir komutan kuvvetinin doruk noktasına ulaştığını fark edemez veya fark etse bile taarruza devam ederse yenilmeyi garanti etmiş demektir. Çünkü taarruz eden taraf ilerledikçe daha da zayıflar. Zaten kuvvetin doruk noktasına ulaşmasının sebebi de budur ve taarruza devam edilirse kuvvet büyük bir hızla erir.
Clausewitz, kuvvetin zayıflamasının sebebinin sürtünme olduğunu söylemektedir. O’na göre savaş bilinmezliklerle doludur ve taarruz ilerledikçe bu bilinmezlikler taarruz eden kuvveti eritmeye başlar. Mesela taarruz eden taraf ilerledikçe ele geçirdiği yerleri kontrol altına almak için birliklerinin bazılarını geride bırakır. İkmal yolları uzadığı için ikmal zorlukları yaşar ve ikmal için daha fazla personel ayırmak zorunda kalır. Bu ve benzeri hususlar, taarruz eden tarafın cepheye tahsis edebileceği insan sayısının azalmasına sebep olur.
Türk askeri talimnamelerde doruk (dönüm) noktası, Clausewitz’in anlattığı gibi, taarruz eden taraf için geçerli bir durum olarak ifade edilmektedir. Ancak ABD askeri talimnamelerinde bu terimin anlamı daha geniştir. ABD talimnamelerine göre doruk (dönüm) noktası, taarruz edenin artık taarruza devam edemeyecek kadar, savunan tarafın ise artık savunmaya devam edemeyecek kadar zayıfladığı andır. Bu duruma gelen bir ordu, taarruz ediyorsa savunmaya geçmek, savunuyorsa geri çekilmek zorundadır.
Benim kişisel kanaatime göre ABD talimnamelerindeki tanım daha uygundur. Nasıl ki taarruzda gücün artık taarruzi harekata devam etmek için yetersiz kalması söz konusu ise aynı durum savunmada da meydana gelebilir. Üstelik bu durum, gücün en yüksek noktaya ulaştığı bir anı değil, gücün mevcut harekata devam edemeyecek kadar zayıfladığı ve artık yeni bir harekât şekline geçilmesi gerektiği anı ifade eder. Bu sebeple, doruk noktası yerine dönüm noktası ifadesinin kullanılmasının ve bu ifade ile hem savunma hem de taarruzda gücün mevcut harekata devam edilemeyecek kadar zayıfladığı anı ifade etmesinin daha doğru olduğunu değerlendiriyorum.
Dönüm noktası, bir harekatın başarılı veya başarısız olmasını belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Çünkü dönüm noktasına ulaşan bir kuvvet, imha olmaktan kurtulmak için farklı bir harekât şekline geçmek zorundadır. Aslında bütün muharebelerin sonucunu da kimin daha önce dönüm noktasına ulaştığı belirler. Bu sebeple iyi bir stratej, düşman kuvvetini kendi kuvvetinden önce dönüm noktasına ulaştırmaya çalışır.
Taarruzda, dönüm noktası aşılmadan hedefin ele geçirilmesine çalışılmak esastır. Bu maksatla, eldeki ihtiyatlar ve diğer vasıtalar en uygun zamanda ve hızla kullanılmak zorundadır. Bunun için düşman kuvvetinin ve kendi kuvvetinin dönüm noktasına ulaştığını veya ulaşılmak üzere olduğunu doğru tespit etmek çok önemlidir. Bu tespit doğru yapılamazsa sonuç büyük bir yenilgi ve hatta yıkım olabilir.
Savunmada ise taarruzdan farklı olarak düşmanı dönüm noktasına ulaştırmak ve kendi kuvvetlerimizin bu ana kadar dönüm noktasına ulaşmaması için gerekli tüm tedbirleri almak gerekir. Bunun için ihtiyaca göre savunma şekli ve uygulanan strateji de değiştirilebilir. Örneğin Sakarya Meydan Muharebesi sırasında Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa Türk ordusunun dönüm noktasına yaklaştığını görmüş, Ankara’ya meclisin Kayseri’ye taşınması hazırlıklarına başlaması emrini vermiştir. Bu sırada, Fevzi (Çakmak) Paşa Yunan ordusunun da dönüm noktasına çok yaklaştığını ve birbiri gerisindeki hatlarda savunmaya devam edilirse bunun kısa sürede gerçekleşebileceğini söyleyince, İsmet (İnönü) Paşa’nın da fikrini alarak, mevzi savunmasından alan (bölge) savunmasına geçilmesine karar vermiştir. Böylece Türk ordusunun dönüm noktasına ulaşma süresi uzatılarak Yunan ordusunun dönüm noktasına ulaşmasına kadar zaman kazanılmıştır.
Benzer gelişmeler, Millî Mücadele sırasındaki diğer muharebelerde de ortaya çıkmıştır. TBMM ordusunun kazandığı ilk muharebe olan Birinci İnönü Muharebesi’nde bunun ilk örneği yaşanmıştır. Birinci İnönü Muharebesi, Millî Mücadele açısından en önemli muharebelerden biridir. Çünkü bu muharebe kazanılınca, kısa süre önce kurulmuş olan TBMM’ye halkın güveni artmış, orduya katılım hızlanmış ve vergi toplamak gibi temel faaliyetler kolaylaşmıştır. Ancak bu muharebe kolay kazanılmamış ve Yunan taarruzu çok buhranlı zamanların yaşanmasına sebep olmuştur.
Yunanistan’da kısa süre önce yönetim değiştiğinden ve yeni yönetim yeni bir ordu komutanı atadığından yönetimin ve ordu komutanının rüştünü ispatlaması ihtiyacı hissedilmiştir. Bunda yeni yönetimin Fransa tarafından hoş karşılanmaması ve İngiltere’nin de Yunanistan’a mesafeli davranmaya başlaması etkili olmuştur. Bunun üzerine, yeni Yunan Kralı ve hükümeti devletin politikasının değişmeyeceğini ilan etmiş ve bunu fiilen göstererek en azından İngiltere’nin güvenini kazanmak için ileri harekata geçmeye karar vermiştir. Bu karara uygun olarak Yunan ordu komutanı kısa süre içinde iki tümen kadar bir kuvvetle mahdut hedefli bir taarruz yapmanın uygun olacağını değerlendirmiştir.
Taarruzun İnönü bölgesindeki Türk birliklerine yapılmasına karar verilmiştir. Bunda o sırada Türk birliklerinin Çerkez Ethem isyanını bastırmak için Kütahya bölgesinde toplanması da etkili olmuştur. Yunan ordusunun hedefi, stratejik bir mevki olan Eskişehir bölgesini ele geçirmektir. Bunun için Yunan ordusu hızla İnönü mevzilerine ilerlemiş ve TBMM kuvvetlerine zor anlar yaşatmaya başlamıştır. Bunun üzerine, cephenin iç hat konumundan faydalanan Cephe Komutanı İsmet Bey, Çerkez Ethem kuvvetlerine yapılan harekâtı durdurmuş ve Kütahya bölgesindeki birlikleri İnönü bölgesine sevk etmeye başlamıştır. Bir yandan da Ankara’dan bazı birlikler cepheye gönderilmiştir.
Buna rağmen Yunan kuvvetleri tüm birlikler gelmeden önce İnönü savunma hattına ulaşmıştır. Bundan sonra; Türk kuvvetlerinin inatla direnmesine, Ankara ve civarından gönderilen birliklerle Kütahya bölgesindeki bazı birliklerin cepheye ulaşmasına rağmen 10 Ocak akşamı Türk birlikleri Yunan taarruzu karşısında daha fazla dayanamamış ve orduda çözülme emareleri ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine, dönüm noktasına yaklaşıldığını değerlendiren İsmet Bey, yeni bir savunma hattı belirleyerek birliklere bu hatta çekilmeleri emrini vermiştir.
Bu sırada Yunan ordu komutanı General Papulas da Türk ordusunun gösterdiği direnç ve verilen ağır zayiat sebebiyle kendi birliklerinin taarruzunun dönüm noktasına ulaştığını düşünmüş ve taarruzu durdurarak birliklerini geri çekmeye başlamıştır. Halbuki Papulas durumu doğru değerlendirebilse, Türk ordu komutanının da kendi birliklerinin dönüm noktasına yaklaştığını düşündüğünü ve geri çekilebileceğini anlayabilse, elinde bulunan çok sayıda birliğin bir kısmı ile taarruzu takviye ederek Eskişehir’e ulaşması mümkündür. Yunan komutanı kendi birliklerinin dönüm noktasına ulaştığına erken karar verdiğinden ve Türk birliklerinin dönüm noktasına ulaşmak üzere olduğunu fark edemediğinden muharebeyi Türk tarafı kazanmıştır.
Papulas, İkinci İnönü Muharebesi’nde de henüz dönüm noktasına ulaşmadan çok önce birliklerini çekmiş ve bu muharebeyi de kaybetmiştir. Bu iki muharebeden sonra İsmet Paşa, Papulas’ın komutanlık yeteneğinin zayıf olduğunu ve kararlı bir kişiliği olmadığını anlamış, bundan sonraki muharebelerde bunu dikkate alarak hareket etmiştir.
Bununla birlikte, Papulas’ın bu niteliğine güvenerek veya başka saiklerle kendisi de Kütahya Eskişehir Muharebelerinde Türk ordusunun dönüm noktasına ulaştığını kabul etmekte zorlanmış, birlikleri zamanında geri çekmemiş ve ancak Mustafa Kemal Paşa’nın müdahalesi sonrasında Sakarya gerisine çekilmeye karar verebilmiştir. Bu müdahale olmasa, belki de Türk ordusu imha olma tehlikesi ile karşı karşıya gelebilecektir.
Sakarya Meydan Muharebesi’nde ise, yukarıda da bahsedildiği gibi, önce Türk ordusu dönüm noktasına yaklaşmış fakat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, stratejinin klasik anlamdaki üç unsurunu en iyi şekilde kullanacak tedbirlerle durumu tersine çevirmeyi başarmıştır. Mevzi muharebeleri yapan orduya, bölge savunması yapması ve birbiri gerisinde mevzilerde savunmaya inatla devam ederek Yunan birliklerini yıpratması yönünde emir verince, Yunan ordusu daha önce dönüm noktasına ulaşmış ve taarruzlarını durdurmak zorunda kalmıştır. Bundan sonra da geri çekilerek çıkış mevzilerine geri dönmüştür.
Mustafa kemal Paşa’nın, stratejinin birinci unsuru olan kuvvetin dönüm noktasına ulaşmasını geciktirmek için ikinci unsuru olan mekânı kullanması ve derinlikte savunma yaptırması, Yunan birliklerini dönüm noktasına ulaştırmak için gerekli ve stratejinin üçüncü unsuru olan zamanı kazanması, muharebenin gidişatını değiştirmiştir. Bu yeni savunma şekli, Yunan ordusunun sadece Sakarya Meydan Muharebesi’nde dönüm noktasına ulaşmasına değil, savaşın genelinde de dönüm noktasına ulaşmasına sebep olmuştur. Böylece, o zamana kadar taarruz eden taraf olan Yunan ordusu savunmaya geçmiş, savunan taraf olan Türk ordusu taarruz eden taraf haline gelmiştir.
Yukarıda stratejinin önemli bir unsuru olan dönüm noktasını askeri kavramlar ve olaylarla anlatmaya çalıştım ancak her ne kadar başlangıçta askeri bir kavram olarak ortaya çıkmış olsa da strateji, günümüzde her alanda kullanılan bir kavramdır. İş dünyasından devlet yönetimine, spor faaliyetlerine ve hatta sınava giren öğrencilere kadar hemen her alanda stratejiden bahsedilmektedir. Hatta bazı yazarlar, herkesin bir stratejisi olması gerektiğini öne sürmektedir. Bu sebeple yukarıda açıklanan hususlar hemen her alana uygulanabilir.
Nitekim, günlük hayatta da yukarıda anlattığım hususların, çevremde olup biten ve gözlemleme imkânı bulduğum birçok olayda geçerli olduğunu gördüm. Örneğin tanıdığım zengin bir kişinin, zengin bir iş adamı olma çabaları sonucunda başlangıçta hızla bazı yatırımlar yaptığını fakat sermayesi artık daha fazla yatırım yapamayacak kadar zayıflamasına rağmen bunu görmemekte veya kabul etmemekte inat ettiği için birdenbire iflas ederek meteliğe kurşun atacak hale geldiğini gördüm.
Bu sebeple, her ne yapıyorsak yapalım elimizdeki kuvvetin (askeri kuvvet, sermaye, iş gücü vb.) artık o faaliyete daha fazla devem edemeyecek kadar zayıfladığı ve yetersiz kaldığı bir an geleceğini bilerek hareket etmek gerekmektedir. Bu an, yeni bir kararın verilmesi gereken bir andır. Eğer bu anı kaçırırsak, daha sonra yaptığımız her şey, bizi kurtarmak yerine daha çok batağa sürükleyecektir. Öte yandan, bu anın geldiğini düşünerek vaktinden önce faaliyetimizi durdurmaya karar verirsek, o zaman da Papulas’ın yaptığı gibi avucumuzun içine girmiş olan zaferi karşı tarafa kaptırmakla karşı karşıya kalacağımız muhakkaktır. Bu sebeple, dönüm noktasına ulaşılınca ne yapılacağına karar vermek kadar, dönüm noktasına ulaşılıp ulaşılmadığını da doğru bir şekilde tespit etmek çok önemlidir.
Hits: 337
Göktürkler ve Ulu Hakan Türk Bilge Kağan
- 22 Haziran 2020
Propaganda Vasıtası Olarak Sosyal Medya
- 28 Temmuz 2020