
SAKARYA’DAN İZMİR’E
- 30 Ağustos 2020
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 35
- Facebook10
- Twitter5
- WhatsApp385
- LinkedIn0
- Telegram0
- Paylaşım
30.08.2020 / ANAKARA
Cumhuriyet ve laiklik kavramları ile Kurtuluş Savaşı ve onun sonunda yapılan Lozan Barış anlaşmasına yapılan saldırıların artması üzerine, bunlara karşı çıktığını göstermek üzere yazarımız Güven Kaya 26 Ağustos 2013 tarihinde, saat 05.20’de başladığı BAŞKOMUTANIN İZİNDE SAKARYA’DAN İZMİR’E yürüyüşünü tek başına yapmıştır. Bu ilkidir. 2014 yılında ikincisini yine aynı tarihte başlayarak dört vatanseverle, üçüncüsünü ise 2015 yılının aynı günlerinde daha geniş katılımla gerçekleştirmiştir. Güzergâhın uzunluğu 400 km civarındadır.
Bu proje kapsamında, Sakarya Meydan Muharebesini Büyük Taarruzla birleştirmek maksadıyla, 226 km uzunluğundaki GAZİTEPE[1]-ŞUHUT[2] güzergâhındaki yürüyüşü ise az sayıda vatansever ile 23-26 Ağustos 2017 tarihleri arasında yapmıştır. Anılan mesafe 72 saatte yürünmüştür. Günlük 75 km mesafe kat edilmiştir.
Yazarımız Güven Kaya’nın 2013 yılında tek başına yaptığı yürüyüşün son durağı olan BELKAHVE’de kendisini karşılayanların sorularını yanıtlamak ve meraklarını gidermek üzere yaptığı konuşmanın tam metnini yayımlıyoruz. Ayrıca o zamanki adıyla Doğan Haber Ajansı olan kurumun kendisi ile yaptığı uzun görüşmenin kısa bir bölümünü ise yazının sonunda bulacaksınız.
Günümüzde de yukarıda saydığımız değerlere saldırılar durmaksızın devam etmektedir. Aradan geçen yedi senede değişen bir şeyin olmadığı hatta daha kötüye gidildiği görülmektedir. O cenahta değişen olmadığı gibi doğruyu ve aklı temsil ettiğine inandığımız bu cenahta da değişenin olmadığını göstermenin zamanının geldiği bir gerçektir. O günden bu güne anlamını yitirmeyen metni bir kez daha okuyalım:
Maksat herhangi bir konuyu protesto etmek değildir. O kadar çok konu var ki protesto edilecek, hangi biri edilsin? Ayrıca protesto edildiğinde, karşınızda, bunu anlayacak kişilerin olması gerekiyor. Dinde istifa müessesesi olmadığından, mevcut durumda, protestoyu anlayacak kişi bulmak mümkün değildir. Siz hiç görevinden istifa etmiş peygamber veya halife gördünüz mü?
Maksat ancak şu olabilir:
“Mustafa Kemal sonradan katıldı, Kurtuluş Savaşı diye bir şey yoktur, Helenler Anadolu’yu işgal etmedi, Helenler katledildi, Helen’in Türk’le savaşı yoktur, bütün şehitlikler temsilidir, Kurtuluş Savaşı 3 ayda biterdi, Ulusalcılık terörizmdir, her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık, Atatürk ölmüş biridir, değer vermeyin…” denerek, Ülkemin, Türklüğün, Ulusun, Bağımsızlık Mücadelesinin, Mustafa Kemal’in aşağılanmaya uğraşıldığı, yok sayıldığı günümüz Türkiye’sinde;
BAŞKOMUTANIN İZİNDEN YÜRÜYEREK ULUS BİLİNCİ, KUVVA-İ MİLLİYE, MİLLİ MÜCADELE, CUMHURİYET VE LAİKLİK TABANINDA SOSYAL VE HUKUK DEVLETİ, KAHRAMANLARA SAYGI KAVRAMLARINI YENİDEN YEŞERTMEYE YARDIMCI OLMAKTIR.
Sormak gerekmez mi? Mustafa Kemal sonradan katıldıysa ilk katılan kimdir? Rauf Orbay mıdır? O Rauf Orbay Mondros anlaşmasını imzalayan kişilerden değil midir? Peki, ilk katılan diğerleri kimdir? Kimse tarihi yamultmaya çalışmasın; Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919 da başlamıştır. O teknede kimlerin olduğu ise tarihi bir gerçektir. Asıl diğerleri sonradan gelmiştir.
Kurtuluş Savaşı diye bir şey yoksa yüzbinleri bulan ölü sayısı insanların intiharından mı kaynaklandı? Anadolu’daki Helen Mezalimi, komisyonlar tarafından araştırılıp bir sonuca bağlanmıştır. Kendisini inkılap tarihi uzmanı olarak tanıtıp Kurtuluş Savaşı yoktur diyen kişi biraz okumuş olsaydı, Helen’in Anadolu içindeki ileri ve geri harekâtları esnasında, ana karnındaki bebeden neredeyse yüz yaşına gelmiş ihtiyara kadar, her yaştan ve cinsten yüzbinlerce Türkü öldürdüğünü, binlerce köyü yaktığını görürdü. Hem de ne öldürüş? Her türlü işkence ve tecavüz denenerek yapılan öldürmelerdir onlar. Hoş Türklükle alakası olmayan bir insanın bunu okuması ve anlaması beklenemez.
Helenler Anadolu’yu işgal etmediyse alınan o kadar esirin Helen olduğunu bu lafı söyleyen o çokbilmiş insan nasıl açıklayacak? Yoksa burada da devreye evliyalar mı girdi?
Helenler katledilmişmiş. Kimse kusura bakmasın ve gerçeği eğmeye kalkışmasın. Bu harptir ve öldürme üzerine kurulmuştur. Harpte ölenlere katledildi denmez, zayiat denir. Harp edenler birbirlerine leblebi atmıyor, kurşun sıkıyor. Haliyle ölecekler olacaktır. Helen’in daha fazla ölmesi kendine ait olmayan toprakları işgal etmeye kalkışmasındandır. O savaşın sonunda iki hayat gerçeğini öğrendiler: birincisi en hızlı kaçanların Helen olduğu, ikincisi ise kendilerine ait olmayan yerde gezinmemek gerektiği…
Bütün şehitlikler temsilidir diyen kişilerin sülalelerinden o şehitliklerde yatan, daha doğrusu Milli Mücadeleye katılan olmadığı, tekke ve zaviyelerde yan gel palam yattıkları aşikârdır.
Kurtuluş savaşı üç ayda biterdi diyen insan ise, kendi ideolojisinden olan ve yukarıdaki önermeleri ileri süren arkadaşları ile çelişmektedir. Demek “Kurtuluş Savaşı” varmış. Onlar, önce, kendi aralarındaki “var-yok” kavgasında bir karara ulaşsınlar, ondan sonra biz Kurtuluş Savaşının kaç ayda bitebileceğini onlara anlatalım.
Ulusalcılık terörizmdir, her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık diyen kişiler ve kurumlar, zora geldiklerinde ulusalcılığın ve milliyetçiliğin en temel ve somut göstergesi olan Türk Bayrağına sığınıyorlarsa eğer, burada bir çelişki yaşıyorlardır demektir. Önce kendileri beyinlerindeki o çelişkiyi ortadan kaldırsınlar, ondan sonra biz onlara yanıt yetiştirelim. Hem sonra kimse bizim gibi milliyetçilere Türk Bayrağının şeklinin nasıl olduğunu öğretmeye kalkışmasın. Kendilerine baksınlar. Biraz sıkıştıklarında ayaklar altına aldıkları bayrağımıza sarılıyorlar, yazık.
Atatürk ölmüş biridir, değer vermeyin diyerek Mustafa Kemal’i boşa çıkartmak istiyorlar. Ancak, onlara, kendilerine telkin edilenin ve hayatlarını şekillendirenin de ölen birine ait olduğunu hatırlatmak isteriz. Kimse bizim milli büyüğümüze karışmasın, biz onların kendilerini ümmeti hissettiği kişi veya kişilere karışmıyoruz.
Kısacası Milli Mücadele diğer ismiyle İstiklal Harbi, iç ve dış düşmanlara karşı yapılmıştır. Yani Osmanlının beceriksiz yöneticilerine, mandacılara ve yedi düvele hâkim işgalcilere karşı yapılmıştır. O gün olan tehlike bugün de devam etmektedir. Hainler, mandacılar ve uluslararası işgalciler hala işbaşındadır… Yine söylüyorum, kimse tarihi yamultmaya çalışmasın. Bir millet içinde her zaman hainler vardır. Zira bir kale ancak içerden çökertilir.
[1] Mustafa Kemalin Sakarya Meydan Muharebesi esnasında attan düşerek kaburgalarını kırdığı tepedir.
[2] Afyon ilinin bir ilçesi olup, Büyük Taarruzda Başkomutanlık Karargâhına ev sahipliği yapmıştır.
Hits: 348
EMEKLİ EDİLEN ALBAYLAR
- 26 Ağustos 2020
Libya ve Doğu Akdeniz’deki Gelişmeler ve Türkiye
- 4 Eylül 2020