
OTORİTER ERDOĞAN VE HEGEMONİK AKP ANLAYIŞINI KABUL ETMEYİZ[1]
- 12 Eylül 2020
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 20
- Facebook25
- Twitter0
- WhatsApp340
- LinkedIn5
- Telegram0
- Paylaşım
İMRALI GÖRÜŞMELERİ -18
11.09.2020 / ANAKARA
Gelinen noktada Türkiye, önümüzdeki ilk on bir ay içinde 171 milyar dolar dış borç ödeyecek. Ancak şu anda bile 2020 yılı bütçesinden 139 milyar dolar açık var. O borçlar nasıl ödenecek? Ödenemeyecekse nasıl ötelenecek? Borçların halli için para lazım. Para Batı’da ve onun önderliğini yaptığı finans kuruluşlarında. Bir zamanlar “canciğer kuzu sarması” olunan Batı ile şimdilerde kanlı bıçaklı kavga var. Günü geldiğinde bazı konuların dayatılacağını görmek için âlim olmaya gerek yok. Olaylar yavaş yavaş ama emin adımlarla geçmişte yapılan ve aşağıda on sekizinci bölümü aktarılan sürecin bir benzerine doğru gidiyor.
Katılanlar: Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan, İdris Baluken
Konular: Baş ağrısı (alınmadı), kadınlar ve örgütte kadın yapılanmaları (kısmen alındılar), mektuplar, kandile sitem edilmesi,
…
A. Öcalan: … Gerçek bir gelişme var mı? PKK’nin yazılarını okudum. Sizce gelişme düzeyi var mı? Yeterince gelişme olmayınca endişeleniyorum, hele şimdi Türkiye Solu da olunca daha çok endişeleniyorum. Denizlerin, Mahirlerin mirasına sahip çıkmıyorlar. Müdahale edeceğim, otoriter diyecekler. Yunanistan’da bile SYRİSA gibi bir parti birinci parti oldu. Ama Türkiye’de sol üçüncü yolu, bilmiyor, demokratik sosyalizmi hala inşa edemiyor. Niye öyle? Çünkü bu işin kadrosu yok. İşte mektupları okudum. Kandil de kadro olmadığını söylüyor. Her şeyi bana yüklüyorlar, o yüzden zorlanıyorum, başımı döndüren olaylar oluyor.
S. S. Önder: Başkanım, Türkiye Solunu ve Kürt Hareketini ayıran iki önemli faktör var: Birincisi Türkiye Solunda önderlik yok. İkincisi Türkiye Solu kendisiyle hesaplaşmadı, yüzleşmedi.
A. Öcalan: Bunu bilmek gerekiyordu, tarihe baksalar bunu görürlerdi. Ben Horasanlı Ebu Müslim’den, Baba İshak’tan örnekler vermiştim. O dönemde de halkın başkaldırısı önderlik yetersizliği nedeniyle imha ediliyor. Bugün de doğru okunamıyor, devletle müzakere pozisyonumuz da anlaşılmıyor. AKP de çok hoyratça harcıyor, o yüzden kan beynime fışkırıyor. İşte dün Gezi’de de gördük, orada da baş edemediniz. Çapul kapitalizmi her şeyi talan etti. Soma faciası ortada. Dün de inşaatta üç işçi düştü. Bunlar bile tüm kapitalizmi götürmeye yeter. Bizim belediyeler de yetersizdir. İşte devletle müzakeredeyiz, ama kullanamıyorlar. HDP önemli bir imkândır. Kullanamayacağınızdan korkuyorum. Bugün ben aradan çıksam iki taraf da çöker; devlet de, bizimkiler de çöker. Ben on iki yıldır bunun için mücadele ediyorum. AKP’yi kurtarmak için değil, her iki tarafın çökmemesi için çalışıyorum. Çünkü çökerse hepimiz altında kalacağız. AKP de ikinci Özal vakasını yaşayabilir. Beni istismar ediyorlar, basın da bunu yapıyor. Her şeyi bana yıkarak gitmek ahlaki değil. Ben de size yükleneceğim. Üçünüze de bu konuda önemli şeyler söyleyeceğim. İşte benim burada durumum ortadadır. Bu kadar yalnızlık, teklik beni zorluyor. Ben Erdoğan’ın zıttayım. O teklikten hoşlanıyor, ben ise kolektivizmi önemsiyorum. Ben taşlara bile arkadaşlık etmişim.
…
P. Buldan: KCK Genel Başkanlık Konseyi’nin iki sayfalık mektubu, PKK Genel Sekretaryasının beş sayfalık mektubu, KODAR’ın[2] mektubu, bir de Ali Atalan’ın özel mektubu.
A. Öcalan: (Hepsini tek tek kontrol etti) Evet, hepsini okudum.
P. Buldan: Başkanım, iki kez Hakan Fidan’la, iki kez bakanlardan oluşan heyetle görüştük. Kandil’de arkadaşlarla görüşmeye yine üçümüz gittik. Şakran Cezaevinde[3] Nesrin Akgül’e mektubu götürdüm, elden teslim ettim.
A. Öcalan: Nasıldılar, yoğunlaşmaları var mı, nasıl gördün?
P. Buldan: Mektubu büyük bir heyecanla aldılar, “Mektup en çok hissettiğimiz ve ihtiyacımız olan bir süreçte geldi” dediler. Size bir resim gönderdiler. Mektup için teşekkür ettiler. Bir çiçek, bir ayraç, ayrıca iki kalem hediyeleri var.
…
A. Öcalan: Kendilerini toparlamışlar mı? Zorlandıkları, desteğe ihtiyaç duydukları bir şey var mı? Sürece bağımsız yaklaşıp bir çıkış yapabilirler mi? Yetenekleri, arzuları var mı?
P. Buldan: Erkeklerin müdahalesinden şikâyetçiler. Özel selamlarını, sevgi ve bağlılıklarını ilettiler. Kadın yapısı olarak yeniden yapılandırma çalışmalarını başlattıklarını, bu konuda kurultay, konferans ve çalıştay çalışmalarının devam ettiğini ifade ettiler. Sizin mektupta bahsettiğiniz KCK kadın konusunu gündemlerine aldıklarını, sistemi yok etmeden KCK kadın çatısı olarak yeniden yapılanmaya gideceklerini, kongrede bunu ete kemiğe büründüreceklerini ifade ettiler. İnşa sürecine de bu temelde katılacaklarını söylediler. Ayrıca kısa bir tekmilleri var, yazılı olarak size gönderdiler.
A. Öcalan: Evet, bu iyi olur, zaten çatıları var. YJAve KJB’yi birleştirecekler. KJK (Komalen Jinen Kürdistan) olabilir, bu bir öneridir. Geliştirsinler, hepsinin ismi farklı olduğu için karıştı. Sadeleştirmeleri iyi olur. Legal ayağı farklıdır. Onu da geliştirmek için destek versinler.
…
A. Öcalan: … Daha önceki toplantılarda da söylemiştim. Dokuz bin yıllık kadın çökmüştür. İşte Diyarbakır’da yığılan o anaların durumuna baktığımda da bir tükenmişlik görüyorum. O kendini yere atan kadın evladını düşünmekten çok bir tükenişi yaşıyor. Yaşamsızlığı olduğu için evladında yaşamı görüyor. Kadında mevcut durum ne etiğe ne de estetiğe sığar. (Pervin’e dönerek) Sati medeniyetini örnek vermiştim. Benim için kadın meselesi Kürt sorunu ve bütün toplumsal sorunların kökenidir. Ama sistem kadına magazinel yaklaşmanın ötesine geçemiyor. Nesrin’e de onu yazdım. Ben kadına çok değer veririm, önem veririm. (Sırrı’ya dönerek) Ama bu süper güzeller, sarışınlar gibi magazinel yaklaşımı görünce dehşete düşüyorum. Bu yaklaşım tamamen ideolojiktir.
S. S. Önder: Aslında plastiktir[4].
A. Öcalan: Evet, güzel söyledin, hepsi plastik çiçek gibiler. Diğer kadınlar ise gelenekseldir. Ne o plastik kadın ne de o gelenekçi Sati kadını doğrudur. Yiğitlik bunu çözmektir. Kadın arkadaşlara da bunu söyleyin. Kadınla sonsuz, zengince nasıl yaşanabilir, nasıl ortaklaştırılabilir, nasıl politika yapılır, önemlidir. Sartre’ı onun için örnek verdim. Ben 65 yaşındayım, öyle bir kadının elini tutmam. Ne korkarım ne çekinirim, ama etik bulmam, estetik bulmam. Geçen toplantıda da söylemiştim. Cinsiyetçilik kavramı korkunçtur, anti-cinsiyetçilik önemlidir. Cinsiyetçilik mülkiyete, iktidara giden yolu açar. …
Her gün kadın cinayetlerini vahşet boyutunda yaşıyoruz. Kadın bu kadar alçakça öldürülmez, bu ülkenin vatandaşı bunu kabul edemez. Ama kadının dört tarafı zincirle bağlanmıştır adeta. Biz bunu yırtmadan sosyalist olamayız, siyaset yapamayız, Bunu bilince çıkarmak gerekir. Bakın, Zağrosların enteresan bir yönü var. Ninhursag[5], ‘Dağ Bölgesi Tanrıçasıdır. Hala o tanrıça geleneği orada yaşıyor. Arkadaşların arasında İranlı kızlar da var. Bu tanrıça geleneğini yaşatmaları önemlidir. Solun, Dev Yol geleneğinin pratikleri kötüdür. Bir evlilik için bir hareketi yok edebilirler. Bir evladı için her şeyi yok edebilirler. Kürt erkeğinde de bu vardır.
…
O anaların kendilerini yere atması dokuz bin yıllık kadının çöküşüdür. Bu kadın kültürü dokuz bin yıl önce Zağros’ta başladı. Ama Diyarbakır Belediyesi önünde bu tanrıça geleneği bitti. Bunu meclis komünü olarak sizler de tartışabilirsiniz. Belediye Eşbaşkanları bir araya gelip bunu tartışsınlar. O analara “Apo kendi anasına yaptığı çözümlemeyi size de yapıyor, oğullarımız ve kızlarımız Apo’ya mektup yazmışlar” deyin. Özgür ortam olmadığı müddetçe ya onlar kendilerini ya da düzen onları yakar. Kandil onları tehlikeli olmayan bir yerde tutsun. Analar da gidip görebilir, istedikleri kadar kalabilirler. Savaş tehlikesinden uzak anadilde eğitim verebilirler.
Diyarbakır’da Nesrin Tepe vardı, Evrim’den önce kendini yakmıştı. Bu bana en çok acı veren durumdur. Bu çocukların da böyle bir acı yaşatmaması için ben ancak bunu söyleyebilirim. Kadınların gelişim düzeyleri önemlidir. İşte Hacer de, Zaho da, Dilan da beklentimin üstünde gelişimi yakaladılar. Ben erkek açısından da, kadın açısından da bakıyorum. ‘Başını bağla, bitsinler’ anlayışına karşı çıkmak gerekir. Kandil, barışı zorlayacak bir savaşımla aşabilirdi. Savaşın dediğimde asker öldür demiyorum; kadınla, aşkla, estetikle, etikle bunu yapabilirler. Kadının bana bağlılığı değerlidir, ama bu bana büyük bir ezadır, ağırdır. İki tane başarılı kadın erkek ilişkisi örnek olsa her şey değişebilirdi. Bu yanlış anlaşılmasın. Öyle Osman ve Botan gibi örgütü bitirecek şekilde değil. Burada enginleri, karanlıkları aydınlatmak, uçurumları aşmak için aşk olmalı. Kültürel emperyalizm de bunu yapıyor. İşte o filmlerde, sinemada hep aynı şey var. Ben ajan sinema diyorum. Bireyi komünaliteye, toplumculuğa düşman hale getirme durumu var. Kültürel imha en az askeri gladio kadar tehlikelidir.
Ben Sırrı’nın çelişkisi nedir diye hep düşündüm. Sırrı politik özgürlüğü sağlayamadan sanata sığınmaya çalışıyor. Oysa özgürlüğü siyasetle kazanması önemlidir. Siyasette özgürlüğü sağlasın, sanatta da özgürlüğe gider. Açıklamalarınızda da politik dili tutturamadım.
Hitabetiniz bile sanatçı hitabetidir. (Pervin’e dönerek) En iyi hitabet sizindir, hitabetinizi beğeniyorum. Fakat sizde de biraz tekdüzelik var. Yılmaz Güney o büyük hamleyi yaptığı için sanattaki hamleyi başardı.
S. S. Önder: Yasemin Çongar ve Enis Batur’un size selamı var. Bu kadar mitolojiyi cezaevinde mi öğrendi diye soruyorlar.
A. Öcalan: Mitolojiyi bilmeyen felsefeyi de, dini de, siyaseti de bilemez. Mitolojinin dilini dinin diline çeviren de Urfa, Kudüs ve Mekke’dir[6]. Sosyalizm eğer olacaksa Batı’nın oryantalist materyalizmi üzerinde olmaz. Sosyalizmi İslam’ın göbeğinde aramak gerekir. Baba İshak, Sultan Sencer gibi örnekler incelenirse onların hepsi sosyalizmle ilgilidir. Tipik bir Magna Charta’dır. İslam’daki ve daha önceki tarihi sosyalistleştirmeden başaramayız. O özendikleri Avrupa’nın tarihi bin yıllıktır. Sosyalizmin Allah’ı da Ortadoğu’dadır. İslam’ın ana gövdesi toplumsallıktır. Bizim tarihimizi inkâr eden bu anlayışı ben yıkmaya çalışınca anlamıyorlar. Oysa Erbakan ve AKP bile kendi iktidarını bu tarih üzerinden sağladılar. Şunu demek istiyorum: Sosyalizmin beş bin-on bin yıllık özü de bizde mevcuttur. Avrupa taklitçiliği ile ne sosyalizme gidilebilir, ne de kadın özgürleşebilir.
…
P. Buldan: Kandil’de ayrıca genel bir görüşme yaptık. Cemil Bayık, Ali Haydar, Sözdar Avesta, Elif Pazarcık, Heval Helmet, Zaho arkadaşlar katıldılar. Bese Hozat ve Duran Kalkan da öğlene kadar toplantıya katıldılar. Ayrı bir toplantıları olduğu için toplantıdan ayrıldılar.
A. Öcalan: Mektuplarını okudum, ayrı bir şey varsa hızla aktarın.
P. Buldan: Kendilerine Hakan bey ile yaptığımız görüşmeyi aktardık. Hakan Bey giderken Kandil’e bir eylem planı önerisi yapmıştı. Onlar da bu öneriyi yanlış bulduklarını söylediler. Önderlik zaten oradadır, her toplantısı, mektubu bir plandır, projedir, yol haritasıdır dediler. Ayrıca karakollara ilişkin itirazları vardı. Hiçbir şekilde kabul edilemez dediler. Ateşkese aykırı bir durumdur dediler. AKP’nin tutumunu, tavrını ve adım atmamasını eleştirdiler.
A. Öcalan: Evet, biliyorum. Hatta o götürülen uzman çavuşlar meselesi de var, değineceğim.
S. S. Önder: Bu karakol mevzularını bakanlarla da görüştük. İlk defa Efkan Beyden bu durumda olumlu bir yaklaşım gördük. Efkan Bey Lice’deki karakolun yapımının tamamen durdurulacağını, diğer yerler içinde ortak bir komisyonla hangisi gereklidir hangisi gereksizdir, birlikte tespit edebileceğimizi söyledi.
Yorumum: Türk halkını koruması gereken içişleri bakanının tavrına bakar mısınız, bir karakolun gerekli veya gerekli olmadığını terör örgütünün telkinleri ile kararlaştıracak.
A. Öcalan: Bu öneriyi dikkate alın.
S. S. Önder: Biz de bu öneriyi ve verdiği sözü dikkate aldığımız için Lice’de alıkonan iki uzman çavuşu almaya gittik. Ayrıca MGK Toplantısında müzakereyi zorlayacak durumların yaşanması ile ilgili kaygılar bize aktarılmıştı, o nedenle inisiyatif aldık.
A. Öcalan: Evet, Hakan Beyler de bazen zorlanıyorlar. Bu konularda onlara yardımcı olmak lazım. Şimdi de alıkonanlar varsa onlara yardımcı olun. Hükûmetle görüşün, onlar da hasta tutsaklar için duyarlı olsunlar. Kaçırmalar, hendek kazmalar ve yolu kapatmalar doğru değildir. Ama siz de Efkan’la konuşun. On bin nüfuslu Lice’nin dört bir tarafına kırk bin asker yığmak kabul edilemez. Tahriktir.
Silvan olayında olduğu gibi tahrik yapılıyor. AKP de bu durumları artık istismar etmesin. İzleme Kurulu bunun için önemlidir. Karakollar, güvenlik barajları vb. sırf bizi tahrik etmek için yapılıyor.
Tüm karakollara değil ama stratejik olanlarına izin vermeyiz. Ciner grubuna bütün köyleri istimlak ettiriyorlar, sömürmesini sağlıyorlar. Bunu kabul etmeyiz. HDK Çevre Komisyonunda sanırım Yusuf Gürsucu Şırnak için güzel çözümlemeler yapmıştı. Barajlar, fabrikalar vb. orada bizi engellemek, halkı sömürmek için yapılıyor. Halk aç kalacak; Çukurova’ya, Karadeniz’e pamuk, fındık toplamaya gidecek, bunlar da büyük paralar kazanacak. Bunu kabul etmeyiz. Böyle yaparlarsa o fabrikalar ileride havaya uçar.
Bu sorunların tamamı için dokuz komisyon ve konferans önermiştim. İktisat ve Güvenlik Komisyonları önemli, konferansları hemen yapılmalı. Dil, din, tarih, sanat konusunda da daha sonra yapılabilir. Güvenlik Konferansı önemlidir. Bugüne kadar Kandil’in aklına da bu güvenlik meselesi gelmemişti. Bu konferansta JİTEM, gladio, koruculuk, hepsi görüşülür. Bunlar egemenlik meselesi değil iç güvenlik meselesidir. Çünkü Kürt imhası için özel bir gladio oluşturulmuş, NATO gladiosuna bağlı üç lobiye bağlı bir gladio oluşturulmuş. 1952’de NATO kurulurken kurulan bu gladio Menderes olayı, sağ sol çatışması vb. tüm bu olayları yapmıştır. Bunun için Türkeş’i ve bazı subayları özel hazırladılar.
Yetkili: Türkiye’de hiç kimse bu çözümlemeleri yapmamıştı. Bunlar önceden önsezilerle ve yoğun birikimle ortaya kondu ve hemen hemen çoğu doğrulandı.
Yorumum: Yetkili burada tamamen haklı. Ülkeye yöneticilik yapanların ve ne olduğu belli olmayan danışmanlarının hiçbirinin bilgi seviyesi Abdullah Öcalan kadar olmamıştır. 2002 yılından sonra bu iş tamamen kötüleşti. Yetkili bu sözleri ile yalakalık yapmıyor, aslında, bir gerçeği ortaya koyarak, içinde bulunduğumuz acınası durumu gösteriyor.
A. Öcalan: Türkiye gladiosu Türkiye toplumunu çökertmek için kurduruldu. Bütün darbe süreçlerinde aktif rol aldılar. Benim durumum da ilginçtir. Ortadoğu’da Şam, Avrupa’da Roma, Asya’da Moskova ve Afrika’da Nairobi’yi düşünün. Dört kıtanın merkezinde dolaştırıldım, bütün bu kamplara imha amaçlı götürüldüm. Ha soykırım kampları ha bu kıta merkezleri, ha tren vagonları ha benim bindiğim ölüm uçakları, hiç fark etmiyor. İşin ilginci beni buralara götürenler de durumu biliyordu. Nairobi’de imhadan kıl payı kurtuldum. Bir gün önce kiliseye ya da BM’ye sığınmam için dışarı çıkmamı istediler, çıkmadım. Çıksaydım öldürüleceğimi buraya gelen askeri yetkililer de o dönem söylemişti. Yine havaalanına giderken ısrarla bana silah verilmek istendi, niyet ne idi bilmiyorum. Ama tek bir silahla kendimi koruyamayacağım, hedef olacağım belliydi. O silahı belime alsaydım ya havaalanı yolunda bir komplo ile rastgele taranacaktım ya da uçağa bindirildiğim anda imha edilecektim.
O uçağa bindirilme anını hiç unutamam. Ben yerdeydim, üzerimde avını yakalamış kartal misali Engin Alan ve ekibi duruyordu. Tahmin etmedikleri kadar rahattım, o nedenle şaşırdılar. Ardından gözlerimi bağlayıp üç saat sonra açmışlardı. Hoş geldiniz teranelerini o zaman sözde beni küçültmek için kullandılar. İşte bu gladio yapısı Cemal Gürsel, Cevdet Sunay ve Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığını İsrail’deki bir toplantıda kararlaştırdı. Çiller’in CIA ajanı olduğunu herkes biliyor. Doğan Güreş’e Londra’dan yeşil ışık yakıldı, dört bin köy yakıldı. Biz işte bunun için Hakikat Komisyonu istiyoruz. Bu gladio yapılarıyla yüzleşmek çok önemlidir. Kardeşi kardeşe kırdırtan anlayışı açığa çıkaracağız. Heyetle yaptığım görüşmelerin temeli de gladionun bu niteliğini ortaya çıkarmaktır.
…
S. S. Önder: Aslında son yaptığımız görüşmede, Beşir ve Efkan Beyler çözüm süreci adına Başbakanın da katıldığı toplantıdan yetki ve güven aldıklarını, bundan sonra görüşmelerimizin artacağını, Hakan Beyin de bir takvimlendirme, yol haritası ve çözüm paketiyle size geleceğini aktardılar. Hakan Bey bahsedilen konuları size aktarmadı mı?
A. Öcalan: Hakan Bey henüz gelmedi, gelmesi gerekir. Geldikten sonra bakıp karar vereceğiz. Sanırım on gün sonra sizin tekrar gelme durumunuz olur.
S. S. Önder: Beşir Bey belirli konularda çalışmaların yoğunlaştığı bir dönemde bölgede tansiyonun giderek arttığını, bu durumun çözümü istemeyen güçlerin devreye girmiş olabileceği kaygısını dile getirdi.
A. Öcalan: Olabilir, geçmişte de olmuştu. Özal, Ecevit, Erbakan dönemlerinde de barış yaklaşınca olaylar oldu, işte son Silvan olayında olayı yapan beş kişi var, adlarını bilmiyoruz, devlet de bilmiyor.
Şimdi de Lice’de üzerimize asker yollanıyor, vurmaya zorlanıyoruz. Karakollar, kalekollar meselesi anlamsız gerginlik kaynağıdır. Barış savaş kadar zordur. Zekâ ve cesaret ister. Bizimkiler de biraz daha sabretsinler. Tarihi aşamaya yakınız, sonuçlandıracağız. Umudu da eksik etmemek lazım. Günü gününe bizi izliyorlar. Paralelin paraleli çıkacak.
…
…
A. Öcalan: …Demokratik Bölgeler Partisi, Türkiye’nin yerel yönetimler boşluğunu dolduran bir modeldir. HDP kitle partisidir, Demokratik Sosyalizm Partisidir. Türkiye’nin bölünen solunu toparlamaya çalışıyoruz. Merkezileşmede demokratik sosyalizm ne kadar önemli ise, tabana doğru örgütlenme ve dallanma da o kadar önemlidir. Bir ağaç düşünün, tek dallı olabilir mi? Ağacın birçok dalı vardır. Farklılık evrensel bir kuraldır. Monolitik ilke ise faşizmdir.
…
A. Öcalan: … Cumhurbaşkanlığı meselesine gelince, bağımsız adayla gireceğiz. İkinci turda duruma göre bakacağız. Türkiye’de iki temel sınıf var. Biz demokratik emek bloğunun bileşeniyiz. Birinci turda azami oy almalıyız. Emekçi halklarımızın burjuvazi karşısında müzakere pozisyonunu güçlendirmek önemlidir. Cumhurbaşkanlığı ve yeni anayasa meselesini AKP ile de yapabiliriz. Yasa ve anayasaya giderken müzakere gerekir. Ancak otoriter bir Erdoğan’ı ve hegemonik bir AKP anlayışını kabul etmeyiz. Bazıları bize “AKP’nin kuyrukçuluğunu yapmayın” diyor. Aslında durum tam tersidir. AKP bizi takip etme durumundadır. Biz AKP’yi peşimizden sürüklüyoruz. CHP’yle de görüşün. Onlar için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.
…
İ. Baluken: Kongre heyetindeki bazı arkadaşlar Demokratik Alevi Konferansını önerdiler. Bu hem tamamlayıcı olur, hem de Alevi kesimlerindeki bazı kuşkuları giderebilir.
A. Öcalan: Tabii, konferans yapabilirler, her türlü örgütlenmeyi yapabilirler. Ancak ben Aleviler için de daha önce kullandığım kültürel İslam üzerinden çözümleme yapılmasını daha doğru buluyorum.
Çünkü İslam’ın kendisi de kültürel İslam’ın bir parçasıdır. Hz. Muhammed’in gerçek dini kurumsallaşabilir. Aleviler ilk defa üvey evlatlıktan çıkacak. Selam ve sevgilerimi iletin.
…
Ekler: Bazı pratik hususlar
1- Kaçırılan uzman çavuşlar ve gerillaya katılan çocuklar meselesi.
2- Son dönemde yoğunlaşan çatışmalar konusu. Yeni aşamanın ruhuna ters gelişmelere karşı taraflar alabildiğine duyarlı yaklaşmalı, yeni bir OSLO provakasyonuna geçit verilmemelidir.
3-Kalıcı Çözüm İzleme Kurulunun teşkilinde aranmalı.
4-Mektuplar okundu, cevaplar muhtemelen gelecek haftaki görüşmeden sonra geliştirilecektir.
5- Cumhurbaşkanlığı seçimine girilecek, müzakere gerçekliğine göre taktik değişikliklere de geçilebilecektir.
Gündem: Devlet heyeti ile görüşme-31 Mayıs 2014-
1- Müzakere kararı ve kesin tarih.
2- Mücadelenin formatı ve öz unsurları (müzakereler çerçeve yasası). Hem mücadele hem diyalog artık bir oyalama ve aldatmacaya dönüşmüştür.
3-Heyet ile görüşmeler üçlü lobinin ve arkasındaki güçlerin ağır etkisi altında geçmiştir.
4-Darbeci işbirlikçi güçler çabalarını derinleştirerek sürdürmektedir.
5- Mevcut durumuyla diyalogu sürdürmek darbeci mekanizmaya hizmet etmektedir.
6- Yeni darbe hamlesi mevcut konumuyla başarıyla önlenemez.
7- Şahsi konumum itibariyle mevcut durumu sürdürmem devlet içi çözüme ve demokrasiye terstir.
8- Darbeci cepheye ilişkin son gözlemler.
9- Anti-darbeci demokrasi bloğunun durumu, sorunları ve çıkış yollan.
Gündem: HDP Heyeti ile görüşme -1 Haziran 2014-
1- HDK ve HDP ile DTK ve BDP’nin yeniden yapılanma sorunları ve çeşitli alternatifler, öneriler.
2- Demokratik sosyalizm, neoliberalizmin Türkiye’ye dayattığı vahşi kapitalizme karşı kendi demokratik ulus-devlet, ekonomik program, strateji ve taktik alternatifini ortaya koymalı, pratik örgütsel yönden yaşamsallaşmalı, yürümeli, koşmalı.
3– Devletle ve AKP ile içine girilen tarihi müzakere süreci derinliğine kavranmalı, yol ve yöntemleri, içeriği sürekli yenilenmeli.
4– Müzakere sürecinin esasta politik, yasal alanla ilgili olduğu bilinmeli, çatışma sürecindeki rolümü basit iletişimden öteye taşırmamalı, kapasitesinin bu role uygun olmadığını kavramalı, esas görevlerine yoğunlaşmalıdır.
5– Yerel seçimlerde ortaya çıkan gerçeklik görülmeli, belediye çalışmalarının klasik düzen belediyeciliğinden öteye gidemediği, bunun halkta ve çalışanlarda derin bir rahatsızlık yarattığı bilinmeli, özeleştirel yaklaşılmalı, gerekli olan yapılmalı.
6- Belediyeciliğimizin temelinde demokratik komünalizm yatmakta olup gereklerine yanıt olabilecek kadro ve örgütlenmeleri sürekli yenilenip yetkinleştirilmelidir.
7- Müzakere çerçeve yasasının form ve içerik sorunları (önceki mektupta 3. ve 9. maddeler) derinliğine kavranmalı, her maddeye özgü kapsamlı konferanslarla aydınlanmaya ve örgütlemeye gidilmeli, diğer partiler, sivil toplum ve hükûmeti ilgilendiren yönlerden diyaloga geçilmelidir.
8- BDP’nin dönüşüm kongresi içerik ve format itibariyle içten benimsenmeli, katkı ve katılımlar bu temelde olmalıdır.
9– Aynı hususlar HDP Kongresi için de geçerlidir. HDP stratejik olarak gerçek bir demokratik sosyalizm partisi olmak kadar, temel taktik unsurlar olan farklı bileşenlerin stratejik doğrultuya içtenlikle katılımı ve katkısı sağlanmalıdır. Birbirinden rol kapma, istismar etme alanı olmadığı kesinlikle kavranmalı ve her bileşen birbiriyle pozitif katkı temelinde yarışmalıdır.
10– DTK kendisinin Kürt sorununun demokratik ulus çözümünün karar düzeyinde temel zihniyet gücü olduğunu bilmeli ve bu zihniyetle sürekli yoğunlaşmalı, dokuz temel alanda oluşturacağı ana komisyonlarla konferans hazırlıklarını layıkıyla temsil etmeli, bunun Türkiye’deki politik-faşist kavram ve teorileri parçalayacak temel olduğunu iyi bilmelidir.
11- HDK gerek Demokratik Ulus Meclisinin (önerim yüz civarında üyesinin olmasıdır) gerek Bölgeler Meclisinin (yirmi beş civarında bölgenin temsili) stratejik birliğini layıkıyla temsil etmeli, bunun Türkiye’deki politik-faşist kavram ve teorileri parçalayacak temel olduğu iyi bilinmelidir.
12- Demokratik sosyalizmin böylelikle devlet, ülke, ulus kavramlaştırılması tarihsel ve politik felsefe ile bağı yetkince kurularak statükonun güçlü eleştiri ile aşılması sağlanmalıdır.
13- Tüm bileşenler, küresel neoliberal kapitalist saldırıya karşı ancak sosyalizmin bu çerçevede güncelleşmiş (öz ve biçimde) haliyle başarılı bir seçenek oluşturabileceğini tüm yönleriyle kavramak ve pratikleştirmelidir.
14– Pratik görevlendirmeler bu ana çerçeveye uygun olarak ve taktik gereği sürekli yenilenmeyi göze alanlarca gerçekleşmeli.
15- Sürecin merkezinde kişi olarak zorunlu olarak devletin de kabul etmesi nedeniyle rol almam ve fiilen tüm alanlar acısından koordinatör konumunda kalmam asla yanlış anlaşılmamalı; otoriter, tekçi, antidemokratik olarak yargılanmamalıyım.
Kaynak: Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), Abdullah Öcalan, Weşanen Mezopotamya, 1. Baskı, Kasım 2015, ISBN:978-3-941012-97-4
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE
[1] Metin içinde geçen bir cümledir.
[2] PKK’nın İran’daki silahlı kolu olarak bilinen “Kürdistan Özgür Yaşam Partisi’nin (PJAK)”, İran’la siyasi diyalog ve müzakere yürütmek için kurduğu Doğu Özgürlük Örgütü (KODAR) isimli yeni bir oluşumudur.
[3] İçinde kalan çocuk mahkûmların birbirlerine işkence ve cinsel tacizde bulunduğu cezaevidir.
[4] Plastik (sanat): Kalıplanabilen veya şekil verilebilen (plastik niteliğe sahip) boya, kil, alçı gibi malzemelerin uygulanmasıyla oluşturulan resim, heykel, çizim, vb. sanat dallarının tümüne verilen genel addır. Bu kavram günümüzde GÖRSEL KÜLTÜR olarak da kullanılmaktadır. Görsel kültür açısından bakıldığında Abdullah Öcalan’ın S. S. Önder’i anlamadığı görülecektir.
[5] Sümer mitolojisinde sıradağlar tanrıçasıdır.
[6] İyi tespit.
Hits: 31
Libya ve Doğu Akdeniz’deki Gelişmeler ve Türkiye
- 4 Eylül 2020
Sağlık Çalışanlarına Saldırılar ve Alınması Gereke...
- 24 Eylül 2020