
AKP’NİN HEGEMONİK YAKLAŞIMINI DURDURMAK İSTİYORUZ[1]
- 1 Ekim 2020
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 17
İMRALI GÖRÜŞMELERİ – 19
01.10.2020 / ANAKARA
Katılanlar: Süleyman Sırrı Önder, İdris Baluken, Pervin Buldan
Konular: Sağlık sorunları (alınmadı), yine bol bol tehdit, devletin verdiği ve içeriği yasa tasarısı olan bir belgenin irdelenmesi,
Konuyu sonuna kadar okumanızı öneriyorum.
…
A. Öcalan: (Sırrı’ya dönerek) Baskın Oran’la görüşüyor musun? Senin hocandı, değil mi? Benim zamanımda daha asistandı.
S. S. Önder: Ara sıra görüşüyorum Başkanım. Akil Adamlık serüvenini kitaplaştırıyor bu günlerde. Size de getireceğim.
A. Öcalan: Baskın Oran, Ahmet Özer ve Mesut Yeğen, üçünün tarih uzmanlığından faydalanmak istiyorum. Şimdi sizden önce devlet heyeti ile bir görüşme yaptım. Bazı sonuçlara vardım. Size aktaracağım. Ama önce sizi dinleyeyim.
S. S. Önder: Başkanım, yaptığımız görüşmenin tutanaklarını Kandil’e gönderdik. Notlar Kandil’e ulaştı. Hükûmet heyeti ve Hakan Bey ile görüşme gerçekleştirdik.
A. Öcalan: Tutanağınız kaç sayfa tuttu?
P. Buldan: Ortalama her görüşmemizin tutanağı 25-30 sayfa tutuyor. Mümkün olduğunca burada konuştuğumuz her konuyu aktarmaya çalışıyoruz.
A. Öcalan: Kandil’deki notlar kaç sayfa olmuştur?
P. Buldan: Sanırım 400-600 sayfa civarındadır.
…
S. S. Önder: Öncelikle bu son görüşmemize gelen süreci aktarmak istiyoruz. Dün Başbakanlık binasında Beşir Atalay, Efkan Ala ve Bekir Bozdağ ile son gelişmeleri değerlendirdik. Toplantının sonuna doğru Hakan Beyi de çağırdılar. Toplantımız onunla beraber devam etti. Size bir sunum[2] yaptıklarını ve sizin de önemli ölçüde onayladığınızı, ortaklaştıklarını söylediler. Son gelişmelerin tam da bu ortaklaşma üzerine gelmiş olmasının kendilerini kaygılandırdığını söylediler.
Bizler kendilerine öncelikle sürece dönük uyarılarımızın yeterli ciddiyette ele alınmamış olmasının sonuçlarını ve sorumluluklarını hatırlattık. Beşir ve Efkan Beyler bu söylediklerimizi önemli ölçüde kabullendiler. Fakat onlar da KCK’nin tutumu konusunda zorlayıcı durumlar olduğunu, özellikle yol kesme ve asker kaçırma meselesini hiçbir zeminde geçiştiremediklerini söyleyip yardım istediler. Biz ortaklaşma kısmı, sizinle ortaklaşmaları ve size dönük aktardıkları bilgileri bizzat sizden duymamızın esas olduğunu söyledik ve onlar da süratle bu görüşmeyi kararlaştırdılar. Dolayısıyla bizimle bütün detaylarını paylaşmadıklarını belirttiler ve sizde olduğunu söyledikleri bilgiyi paylaşmaya geldik.
A. Öcalan: Onu konuşacağız. Lice’de neler oluyor, bana anlatın. Öncelikle şunu bilmelisiniz: Siz bir müzakere heyetisiniz. Ağırlığınızı korumalı, prestijinizi de kaybetmemelisiniz. Onun için devreye girerken çok düşünmeli, girdikten sonra da gereğini yapmalısınız. Müzakere yürütmek acemiliği ve plansızlığı kaldırmaz, bunu bilmelisiniz. Sözünüzün her yerde ağırlığı olmalı. Beni temsil ediyorsunuz. Beşir Beye de, İçişleri Bakanına da şunu söyleyin: Bizim attığımız bütün adımların bir karşılığı olmalıydı. Yapılması, ele alınması gereken şey farklıydı. “Attığımız bütün adımları kör gözle izlediniz. Öcalan’ı hiç tanımıyorsunuz” deseydiniz. Ben teslim olmuşum gibi yansıtıyorlar. Öcalan’ın imajı böyle yansıtılamaz. İşte Mehmet Altan ve benzerleri de bu imalarda bulunuyor. “Öcalan Türkiye’nin başına en büyük diktatörü taşıyor” diyorlar.
Bunlara söyleyin, benim hakkımda konuşurken ciddi olsunlar. Bu algıyı kırmak lazım. Yarın Kandil de böyle düşünürse ne olur? Biz teslim olmuş bir güç değiliz. Muazzam bir savaş gücümüz var. AKP’nin iktidara gelmesi de 2000’li yılların başında bizim milliyetçi laik diktatörlüğü ve faşizmi çökertmemizle oldu. AKP bunun üstüne geldi. Ama şimdi AKP her şeyi kendine mal ediyor. Hasta tutsakları bırakmayı bile pazarlık konusu yapıyor. Bu doğru değil. Her şeyi bizi sıfırlayarak yapmak isterlerse olmaz. Bu AKP açısından da iyi olmayacak neticeler verir.
Benim ısrarımın sebebi devletin yeniden yapılanma sürecidir. Bu çok ciddi bir iştir. Devleti yeniden dizayn etmek tarihi bir sorumluluktur. AKP bu zemin üzerinde yükselmek istiyor. Bu KCK operasyonlarını işte böyle bir zemin üzerinden yaptılar. Bütün veriler KCK operasyonlarının bir emperyalist oyun olduğunu gösteriyor. Bütün belirtiler uluslararası lobilerin görev başında olduğunu gösteriyor. AKP bunu bile göremiyor. Şimdi Samanyolu TV’de Şefkat Tepe benzeri diziler var. Daha önce de söylemiştim: Bir Kürt bir Türk’ü, bir Türk bir Kürt’ü en alçakça nasıl öldürür, bunu yerleştirmeye çalışıyorlar. Ben çok derin bakıyorum. Savaş Buldan’ları örnek verdim ya, nasıl öldürdüklerini inceleyin diye verdim. Heyete de söyledim, bu mantığı çözmek lazım. Üstelik tüm senaryoyu Fetullah Hocanın yazdığını söylüyorlar. Bu doğru mu?
S. S. Önder: Basına bir ses kaydı düştü. Orada dizinin finali için kendisine danışılıyor.
İ. Baluken: Basında senaryonun son onay merciinin Fetullah Hoca olduğu da birkaç kez yazıldı.
A. Öcalan: O zaman her şey ortadadır, kanıtlanmıştır, netleşmiştir. Bilgi kaynağım olduğunuz için size soruyorum. Bu kanlı tuzağın küçük bir parçasıdır. Siz de hala şaşkınsınız. Sol da öyle, aynı şekilde şaşkındır. Karşımızdaki cephe akıl almaz bir oyun tezgâhlıyor. Ama hiç kimse bunu anlamıyor. Bu devlet ile buradaki uzlaşma olmazsa JİTEM, kontrgerilla ve benzerleri sizi yaşatmazlar, hepinizi vururlar. Nasıl vurulduğunuzu da bilmezsiniz. O solcular da nasıl vurulduklarını anlamazlar. Ben devletin milli istihbarat teorisini bile herkesten daha iyi biliyorum. Buraya ilk getirildiğimde Jandarma, Genelkurmay, Emniyet, Kara Kuvvetleri, MİT güya beni çapraz sorguya almışlardı. Ciddi bir tek soru bile sormadılar. “PKK kaç gram esrar sattı, nerede ne oldu?” gibi birkaç adi suç yüklemeye çalıştılar. Bu kadar sığ yaklaşımlar devlette de var. Tayyip Bey de on iki yılda bu Şefkat Tepe’yi yapanlar ile kol kola yürüyerek Kürtleri tasfiye etmeye çalıştı. AKP dâhil Türkiye’deki diğer iki parti dizayn edilmiştir. CHP ve MHP tamamen anti-Türk karakterdedir, anti-Kürt karakterdedir. Bunlar halkları birbirine boğuşturma partileridir. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bile gördünüz, halkların yararına olan tek bir maddeyi bile kabul etmediler. Devlet bu partilere niye para veriyor, anlamıyorum.
İşte ben en büyük devlet düşmanıydım, ama devletin rasyonalitesini benim kadar çözümleyen yoktur. Devlet burjuva anlamında da olsa en geniş aklı ifade eder. Bunlarda bunu görecek bir görüş bile yok. AKP’de rant aklı var. MHP’de “Kürtleri nasıl öldürürüm”, CHP’de “Kürtleri nasıl tasfiye ederim” aklı var. Biz bu devletle büyük savaştık, ama şimdi büyük barış yapmak istiyoruz. Bizim silahımız devletin rasyonel silahıdır desem nasıl çözümleyecekler, işin içinden nasıl çıkacaklar? Basından okuyorum. Mehmet Altan ve benzerleri de bana demokrasiyi öğretiyorlar, (gülerek) ilginç değil mi? Babası, oğlu, torunu, hepsi birlikte yazıyor, “Erdoğan’ı Türk halkının başına bela eden adam Apo’dur” diyorlar. Dehşete düşüyorum. Onlara söyleyin, Tayyip’i sınırlayan tek adam benim. Bunu nasıl anlamıyorlar?
Ben hep biz AKP’nin hegemonik yaklaşımını durdurmak istiyoruz[3] dedim. Kandil’e de yazdım. Biz durdurmazsak Türkiye diktatörlüğe gider. Tayyip beyi bu hale getiren Deniz Baykal’ın kendisidir. Tayyip’i hapisten çıkardı, Siyasete soktu. Güya Deniz Baykal’ı dizayn etmek isteyen büyük kafa şöyle düşünmüş: “Kürt meselesini Tayyip’e temizletiriz, yerine de Deniz Baykal’ı getiririz.” O gizli toplantıları da bunun için yapıyorlardı. Şimdi de “Erdoğan gidecek, bunu Apo engelliyor” diyorlar. Böyle şey olur mu? Biz AKP’nin hegemonyasını sınırlandıran tek gücüz. Bu medya çok karışık.
Yorumum: Son paragrafın Deniz Baykal ile ilgili kısmına “yok, öyle değil” diyecek var mı?
S. S. Önder: Medyadaki yaklaşımları üçe ayırmak mümkün. Muhafazakâr medya en önemli dönüşümü geçirdi. ‘Bebek katili’ söyleminden “Barışın teminatı Öcalan’dır” noktasına geldiler. Bu tavır Başbakanda bile bu kadar yok. Gerçi yarın öbür gün Başbakandan tersine bir işaret alırlarsa bu söylemlerini sürdürmeyeceklerini biliyoruz. Ama yine de bunu medyadaki bu sürecin en önemli izdüşümü olarak görüyorum. Bu kesim bir yandan da sizi KCK’ye karşıt bir yerde konuşlandırarak bunu yapıyor. İkincisi, sizi ve yapmak istediklerinizi gerçek perspektifi ile kavrayanlar. Bunları siz de biliyorsunuz. Üçüncüsü, en sorunlu olan yer, güya bize dost gibi gözükenler. Sinsi bir yaklaşım içindeler. Bizimle kurdukları dil hep üstenci ve hiyerarşik. Kendileri için bir şey yapamayanlar bizim kendileri için her şeyi yapmamızı istiyorlar. Bence en sorumlu olan kesim bu kesimdir.
Yorumum: Evet, tamamen haklı bu tespitinde. Adama en başta bebek katili demişsen en sonda da aynı sıfatı yükleyeceksin. Yok, değiştireceksen, hiçbir şey deme; olduğu gibi kalsın. Bu bile olaylara ne kadar sığ yaklaşıldığını, hiçbir bilgilerinin olmadığını gösterir.
A. Öcalan: Asıl suçlu kendileridir. Bunu bana mal etmeye çalışıyor, Kürt’ü de yandaş yapmak istiyorlar. Mehmet Altan’ların da rantı azalmış, kıyamet koparıyorlar. Bunlar küçük rantiye grubudur. Biz Fransız Devrimi’ndeki baldırı çıplakların hareketi konumundayız. Zaten bize de hep baldırı çıplak diyorlardı. Biz kimsenin oyununa gelmeyeceğiz. Bizi kullanmaya çalışmak kimsenin hakkı değildir. HDP de işte bu özgürlükçü demokrasi hareketidir. Tek demokrasi ışığıdır. Herkes ciddi olacak. Sandığınızdan yüz kat daha ciddi bir hareketiz. HDP demokratik, ekolojist ve feminist bir harekettir. Şimdi bunlar HDP’yi boğmaya çalışıyor. O bakanlara da söyleyin, bu saldırı birlikleri, linç hareketleri devam ettikçe biz silahları bırakmayacağız. Biz enayi miyiz? HDP’yi daha doğmadan boğacaksınız, ondan sonra da silahları bırakın diyeceksiniz! Böyle şey olur mu? Biz gücümüzü on kat daha arttıracağız. Bunlar durdukça ben silah bırakmam.
İsterdim ki BDP de bunu anlasın, ama maalesef anlamıyorsunuz. Koşulları sağlanmadan silahları bırakmak demek hepinizin tasfiye olması demektir.
…
S. S. Önder: Başkanım, bu demokratik ulus çözümünü ve Önderlik kurumunu bazı şeyler netleşsin diye sormak istiyorum. Siyasal yapılanmada ellinin üzerinde kurum var. Bütün bu kurumlar ulus devlete reddiye fikrine sahipler, ama ulus-devlete göre planlanmışlar. Bu işin içinden nasıl çıkacağız?
A. Öcalan: HDP Kongresi bunun için önemlidir. Kavramsal bir kongre olmalı. Faşist ulus kavramı da bir Türk kavramı değildir. Lobilerin halklarla düşmanlığı inşa etmek, halkları cehennem kotasına almak için inşa ettikleri bir Türklük var ortada. Her alanda böyledir. Hâkim paradigmadan bahsediyorum. Bu sanat cephesinin örgütlenme tarzıdır. Savaş cephesi de böyledir. Birkaç general hariç, hepsi İsrail tarzı örgütlenmedir. Üç cumhurbaşkanını Tel Aviv’de kararlaştırıp darbeler yaptılar. Yanlış anlaşılmasın, ben Ermeni karşıtı veya Ermeni düşmanı değilim. Hiçbir Ermeni bizim gibi Ermeni sorununu gündeme getirmedi. Biz getirdik. Beni ‘Ermeni dölü’ diyerek yargıladılar. Ben emperyalizmle bağlantılı bir sistematikten bahsediyorum.
…
A. Öcalan: Yavuz ve Şah İsmail meselesinde de iki iktidar ve hegemonik anlayış var. Yavuz orada İran hegemonyasını durdurmaya çalışıyor. Ben Yavuz’u övmem, ideolojisine katılmam. Ama gerçek şudur: O dönemde iki hegemonik anlayışın çarpışması var. Bunları bilmeden gözü kör bir Alevicilik de, Sünnicilik de olmaz. Demokratik halklar birliğini geliştirirken İslam enternasyonalizmini önermemin sebebi budur. Sosyalizmi de arayacaksak İslam içerisinde arayacağız. Hatta İslam’ın da ötesi var. Mazdeklerden[4] Sümerlere kadar götürebiliriz. Oradaki sosyalizm Avrupa sosyalizmini cebinden çıkarır. Sol bunu yapmıyor. Bir tek Hikmet Kıvılcımlı bunu biraz yaptı. Tarihimizin rengi de İslam rengidir. Sol bunu yapmadığı için kaybetti. Gerek Türklük gerekse de solculuk en çok bizim geliştirmemiz gereken alan gibi duruyor. Devletle de bu temelde uzlaşmak istiyoruz. Devleti bugün yıkalım, yerine yeni bir devlet getirelim, devlet daha zalim bir karakterde olur. Devleti demokratikleştirme, söndürme ve toplumu öne çıkarma doğru olan yöntemdir. Değişim de böyle olur. Stalin devleti yıktı, yenisini kurdu, ama sosyalizmi de bitirdi.
Yorumum: Stalin ile ilgili tespiti yerinde olup bu tespiti yapabilen kişi sayısı bir elin parmakları kadar değildir.
Ben bu görüşmelere değer biçiyorum. Biz boşa zaman geçirmiyoruz. Sizinle yaptığımız toplantılar da önemlidir. Kandil’e daha sonra bir mektup yazacağım. Ama şimdi birkaç şeyi belirtmek istiyorum.
Bu arkadaşlar otuz yıldır beni uygulayamıyorlar. Onlara sert eleştiri yapacağım. Dağlılar, cesurlar, kararlılar, ama askeri, siyasi ve ekonomik, üç alanda ağır eleştireceğim. Ben bu arkadaşlar için mükemmel bir ordulaşma zemini yarattım. Onlar ise o ordulaşmayı başaramadılar. Savaş tarzını da, ciddi bir eylem çizgisini de geliştiremediler. Siyaseten gerçek bir PKK yaratmanın bütün imkânlarını önlerine serdim. Ama gerçek bir kadro, politik-ideolojik önderlik geliştiremediler. En son demokratik çözüme giderken bu KCK silahını bir model olarak önerdim, onu da hayata geçiremediler. İşte şimdi yüzü aşkın belediye var, irade var, meşruiyet var, ama demokratik komünalizmi bile uygulayamıyorlar. Kandil’in payı şu: Demokratik komünal inşa yok. Bu haliyle neredeyse iflasa götürecekler. Birkaç müflis tüccar neredeyse hepsini iflasa götürecek. Kandil birinci sorumlu, BDP ise süper sorumludur.
Siz kapitalizmi mi uygulayacaksınız? Kapitalizm modeli uygulanacaksa, AKP varken niye size ihtiyaç duyulsun? Eğer bunları başaramazsanız nasıl politika yapacaksınız? Bana çaresizliği dayatırsanız, ben de bunları bırakın derim. Diyarbakır’da altı ay çalışsam Diyarbakır ekonomisini komünleştirebilirim. Komünalite çalışırsa esrar, uyuşturucu vb. kalkar; tarım, üretim vb. ayağa kaldırılır. Belediyeler bunu yapabilir. Bu modeli bulmanız lazım. Bunlar hiçbir şey yapamazlar. Bunun için büyük bir irade savaşı vermeniz gerekir. Ekonomi okulu, ticaret okulu kurabilirsiniz. Kredi benzeri şeyleri bulursunuz.
Mükemmel bir demokratik ekonomik sistem kurulabilir. Siz de, Kandil de, devlet de her şeyi bana yıkıyorsunuz.
Yorumum: Bu adam bile komünizmin bir ekonomik model olduğunu kavrayamamış. Ekonomik modeller yönetim modeli yerine geçemez. Geçirilmeye çalışıldığında elde edilenlerin tümü çöpe gider. Ayrıca komünal yaşam, Anadolu coğrafyasına uymaz, bozkırın yaşam biçimidir. Anadolu coğrafyası Pazar Coğrafyasıdır. Çok dar ve verimsiz yerlerde kısıtlı bir komünal yaşam düşünülebilir. Zaten halk da bunu İmece adı altında, yine bu coğrafyaya uygun hale getirilmiş bir yardımlaşma yöntemiyle yapıyor. Tüm bunların esası “ko-operatifleşmedir” yani birlikte işlemedir. Hal böyle olunca getirdiği eleştiriler askıda kaldığı gibi, bu yaşam tarzını uygulamaya kalkanlar da tabansız olacaktır.
Kandil, Rojava, belediyeler, bunların hepsini ben nasıl yapacağım? Onun için bir sekretaryam olsun diyorum. Bakanlara da söyleyin: Apo bir sekreterya, bir de şeffaflık istiyor deyin. Türkiye halkına hizmet etmek için uğraştığımı herkes bilsin. Apo adına hiç kimse konuşmasın. Biz her şeyi yazılı yapalım. Hatta gerekirse devlet imzalamaz, ben imzalarım. Benim burada ne söylediğim belli olsun. Bu zorunlu bir ihtiyaçtır Aksi durum su olmayan havuzda yüzmeye benzer. Benim adıma milyonlarca yalan söyleniyor. Bütün bunların önüne geçeriz.
İkinci olarak da bir hakemlik heyeti gerekli, hatta zorunludur. PKK’yi de, devleti de denetleyecek bir heyet. İşte şimdi bu heyet olsaydı, Lice’de yanlışı kim yapıyorsa onu uyarırdı. Devlet mi, PKK’mi yanlış yapıyor, belli olurdu. Dünyada bu böyledir. Başından beri söyledik, yapmadılar. İşte şimdi Türkiye’de tam bir kaos var. AKP şimdi niye kaçınıyor? Kaçınıyorsa demek ki işin içinde hile var, hegemonik hesap var, tasfiye var. Böyle olmaz. Söylediklerimiz yapılsaydı, devlet aklı için de, ağırlığı için de daha iyi olurdu. Kurnazca, hile ile altımızı oymak, partimizi linçe tabi tutmak kabul edebileceğimiz şeyler değil. Siz de bunlara anlatın. Siyaset böyle yapılır.
…
S. S. Önder: Başkanım, burada yol haritası, takvimlendirme ve çözüm önerisiyle size bazı sunumların olması gerekiyordu. Onlarla ilgili bir gelişme var mı?
A. Öcalan: (Dosyadan iki kâğıt çıkardı) Elimde belge var, size okuyayım. Bu belge hayata geçmeli. Eğer uygulanırsa bu çerçeve yasasıdır, devrim niteliğindedir. Ortadoğu Devrimine de kapı aralayacak, o kadar önemlidir. Bana doyurucu geldi. Size okuyup ayrı ayrı fikirlerinizi alacağım.
“Belge: Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Yasa Tasarısı[5]
“Amaç: Madde 1- Bu kanunun amacı, terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi için başlatılan çözüm sürecinin işleyişine ilişkin esasları düzenlemektir.
“Madde 2- Uygulama, İzleme ve Koordinasyon: Devlet, çözüm süreci kapsamında aşağıdaki hususlarda gerekli tedbirleri alır:
“Teröre yol açan sebep ve sorunları tespit eder, çözüm yollarını geliştirir.
“Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, diplomatik sosyo-ekonomi, psikoloji, kültürel, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında atabileceği adımları belirler.
“Gerekli görülmesi halinde yurtiçi ve yurtdışındaki kişi ve kuruluşlarla temas, diyalog ve görüşme (müzakere) vb. çalışmalar yapılmasına karar verir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum ve kuruluşları görevlendirir.
“Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüş, sosyal yaşama katılım ve uyumları için gerekli tedbirlerini alır.
“Bu konularda gerekli mevzuat çalışmalarını yapar.
“Bu kanunun kapsamında yapılan çalışmalar ve alınan tedbirleri kamuoyuna gerekli zamanda doğrudan bilgilendirme yapar.
“Alınan tedbirlere ilişkin uygulama sonuçlarını izler, ilgili kişi, kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlar.
“Madde 3- Yetki ve Sekretarya: Çözüm sürecindeki ilgililere ilişkin bütün kararları alma ve görevlendirme BAKANLAR KURULU yetkisindedir.
“Madde 4- Çözüm süreci ile ilgili bütün hususları kamu düzeni ve güvenliği müsteşarlığı yürütür.
“Madde 5- Kanun kapsamında ilgili kurumlara verilen görevler:
“Bu görevleri yerine getiren kişilerin ve görevlilerin aşağıdaki yasalardan dolayı hukuki ve cezai sorumluluğu olmaz, bundan dolayı cezalandırılmazlar.”
Bu taslak size nasıl geldi, ayrı ayrı düşüncelerinizi almak istiyorum.
Yorumum: devletin terör örgütü başına verdiği taslaktır bu. Devleti ve getirildiği durumu gösteren bir belgedir. Belgenin içeriği ile ilgili bir yoruma bu aşamada girmek amacı bilgilendirmek olan yayım gayretine uygun düşmez.
S. S. Önder: Sizin de dediğiniz gibi ilk bakışta doyurucu bir taslak. Yalnız bir sorun var, muhataplık meselesi tarif edilmemiştir. Bu bir eksiklik gibi duruyor.
A. Öcalan: O husus 5. maddede düzenlenecek.
S. S. Önder: Başkanım, 5. madde uygulama maddesidir, şekli bir maddedir, yani tekniğine ilişkin bir maddedir. Muhataplık meselesinin 2. maddede düzenlenmesi daha isabetli ve yerinde olur. (Sırrı eğilerek elindeki belgeye baktı) Başkanım, bu 5. maddenin altı boş, buraya hangi ceza maddelerinin muaf tutulacağı tek tek yazılmalı.
A. Öcalan: Doğrudur.
S. S. Önder: Bunun dışında bana geliştirilebilir, doyurucu ve önemli bir başlangıç duygusu verdi, bunun üzerinde konuşabiliriz.
İ. Baluken: Başlıktaki ve içerikteki ‘terör’ tanımlaması bence sorunludur. Terör yerine şiddet kavramı kullanılması psikolojik açıdan da daha olumlu bir etki yaratır.
A. Öcalan: Bu konuyu ben de böyle düşündüm, ama oraya çok takılmamak lazım, biz yine de öneririz. Terör kelimesi Türkçe değil Fransızcadır; çatışma denilebilir, şiddet denilebilir, bunlar önemli değil.
İ. Baluken: Zaten bu haliyle önümüze gelirse biz gerekli muhalefeti yaparız. Meclise de bu şekilde gelirse, çıkıp gerekli eleştiri ve önerilerimizi açık bir şekilde dile getiririz.
P. Buldan: 2. Maddenin c bendinde ‘görüşme’ yerine müzakere denilmesi daha doğru olur. Zaten siz de önermişsiniz. Ayrıca ben de başlık konusunda ‘terör’ kelimesinin değiştirilmesini daha doğru buluyorum. (Heyet ayrı ayrı şu görüsü dile getirdi: Genel olarak olumlu bir başlangıç metni sayabiliriz, önerilerle de geliştirilmesi yerinde olur.)
A. Öcalan: Evet, bu taslak sizinle de tartışılır. Bence de MİT Yasasıyla birlikte müzakerenin çerçevesini tamamlıyor. Yalnız sizden istediğim başka bir şey var. Bunlara takılmayın, daha önemli olan şey bunun zamanlamasıdır. Bizim bunu aylarca beklemeye tahammülümüz yok. Meclis ne zaman tatile giriyor?
P. Buldan: Bu ay sonu gibi.
A. Öcalan: Yani 20-25 gün var şurada. Şimdi siz hemen buradan çıkar çıkmaz Ankara’ya gidip Beşir Bey, Efkan Bey ve diğer muhataplarınızla görüşeceksiniz. “Apo ile oyun olmaz, bunu aylarca bekleyecek halimiz yok” diyeceksiniz. Bu haliyle bile kabul edebiliriz, ama Meclis kapanmadan bunun çıkması lazım, yoksa ben bilmem.
Yetkili: Sayın Başkan, bu süre konusunu bu şekil sınırlandırmazsanız, bunu muhataplarıyla görüştükten sonra ifade etseniz daha yerinde olmaz mı?
A. Öcalan: Cumhurbaşkanlığı seçimi olmadan öncesinde çıkması lazım. Bunu Kandil’e de söyleyin, azami Haziran sonuna kadar çıkması lazım, çıkmazsa ben garanti veremem. Siz bunu görüşün ve bakanların bu konudaki düşüncelerini alın. AKP tekrar uyduruk nedenlerle karşı çıkar ve bunu kabul etmezse tam bir savaş çıkar. Kandil’e de şunu söyleyin: Bu son Lice olayları benzeri hadiseler durumu zorluyor. Biz ciddi bir çalışma içerisindeyiz. Bu kargaşa, araba yakmalar, yol kesmeler, alıkoyma vb. durmalı, en azından ay sonuna kadar kesinlikle durmalı. Bu olaylar çok zorlamış, neredeyse iki taraflı
provokatörler ‘başardık!’ diyecekler. Bu yasayla bütün sorunlar çözülecek, muhataplık falan hepsi çözülecek.
Şunu da söyleyin: Bu alıkoydukları işçileri, askerleri hemen bıraksınlar. Bu yasallaşma şansını kurtarmak için belirttiğim hususlar çok önemlidir. Şunu da söylüyorum: AKP bunu da oyalamaya dönüştürürse demek ki hile vardır. Bu olaylar yasallaşma şansını da bitirir. Ateşkes içinde ateşkes ilan edilecek. Beşir Beyin, Efkan Beyin, Hakan Beyin konumu iyidir, onları da zorlamak olmaz. Benim burada imkânlarım zayıftır, iletişim kanallarım kısıtlıdır. Müzakere, muhataplık hepsi hal olacaksa, uzman sekretarya, medya ve ihtiyacımız olan başka heyetleri oluşturacağız. Bu heyet çalışmalarıyla önemli oranda sorunlarda yol alacağız. Bu konuları CHP ile de görüşün, Kılıçdaroğlu’na da anlatın: “Devlet bir dönüşüm geçiriyor, bunun dışında kalırsanız başarma şansınız yoktur” deyin. İzah edin. Ona deyin ki, bu sizin için son şanstır, bu son şansı iyi kullansın.
S. S. Önder: Kılıcdaroğlu ile bir görüşmemizde dedi ki, “Biz süreç başladığında bir araştırma yaptık, ortaya şöyle bir şey çıktı: İnsanların yüzde 70’i Kürt komşu istemiyor.” Ben de kendisine tam da bu yüzden kenarda durmak yerine inisiyatif almalısınız dedim.
A. Öcalan: Ona “Dönüşüm geçiren devlettir, senin idealize ettiğin devlet. Öcalan size de her şeyi anlatmak istiyor, MHP’yi de bir kenara bırakın, pozisyonunuzu tekrar gözden geçirin, AKP’yi de başımıza bela eden sizsiniz” deyin. Siz de anlatın, inatçı olun, derinlikli olun. AKP ile müzakere ediyoruz, sizinle de ederiz, siz gereğini yapmazsanız AKP hem sizin hem de bizim başımıza bela olur deyin.
Yorumum: bu doğru, AKP’yi ülkenin başına bela eden CHP’dir. Pek tabi ki öncelikle en büyük suç o zamanın genel başkanı olan Deniz Baykal ve parti başkanı sultasıyla milletvekili olanların ona uyum sağlamasıdır.
Muhtemelen on gün içinde tekrar geleceksiniz. Bu kanun bir günde çıkar. Çıktıktan sonra Cumhurbaşkanlığı meselesini bütün yönleriyle ele alacağız. Bütün yaşam için bir bloklaşma olur, demokratik cephe kurarız. AKP ile de, CHP ile de görüşürüz. Hangisi demokratikleşmeye geliyorsa ona göre karar veririz. Şunu da tekrar söyleyeyim: Ortadoğu’nun kaderi değişiyor. Bu düzenlemelerle sadece yeni Türkiye’nin değil, yeni Ortadoğu’nun temelini atacağız. Bir sonraki görüşmede daha ayrıntılı açacağım. Rojava, İran, Irak, Ruhani ziyareti vb. hepsini değerlendireceğim.
…
Eğer zaman bulursanız aşağıdaki linkteki haber ile değerlendirmenizi öneririm.
Kaynak: Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), Abdullah Öcalan, Weşanen Mezopotamya, 1. Baskı, Kasım 2015, ISBN:978-3-941012-97-4
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE
[1] Konu içinde geçen bir cümleyi başlık yapmışlar.
[2] Yazının ilerleyen bölümlerinde göreceğiniz “belge” isimli yasa tasarısının sunumudur bu. Devlet bir teröriste sunum yapıyor, takdirlerinize bırakıyorum.
[3] Bölüme adını veren cümle.
[4] Bazı uzmanlara göre “ön komünizm, ön sosyalizm” örnekleri bu dönemde verilmiştir.
[5] Devletin önerisidir bu taslak.
Hits: 31
Türk Milleti (Hala) Asker Millet midir? Türkler As...
- 25 Eylül 2020
Suriye Krizinin Türkiye ve Avrupa’ya Etkileri
- 7 Ekim 2020