
Stratejide İhmal Edilmiş Bir Kavram: “Sürtünme” ve Yıkıcı Etkileri
- 16 Şubat 2021
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; güvenlik
- 5
- Facebook10
- Twitter15
- WhatsApp0
- LinkedIn5
- Telegram0
- Paylaşım
Strateji ile ilgili kavramların bazılarına daha önceki yazılarımızda değinmiştik. Şimdi de stratejide en önemli husus olduğunu düşündüğümüz ama çoğu zaman dikkate alınmayan ve bu sebeple büyük bozgunlara sebep olan bir kavram hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Bu kavram başlıkta da belirttiğimiz gibi “Sürtünme” kavramıdır.
Kavramı ilk olarak teorik boyutlarıyla sistematik bir şekilde işleyen kişi Clausewitz olmuştur. Kavramın isim babası da odur. Clausewitz’e göre savaş bilinmezliklerle doludur. Bu sebeple başlangıçta ne kadar detaylı planlama yapılırsa yapılsın bir süre sonra kuvvet hedefi ele geçirmek için yetersiz hale gelebilir. Bunun sebebi, hesaplanamayan ve bilinmezlik veya sis olarak tarif edilen faktörlerdir. Gerçi bunların bazıları önceden hesaplanabilir fakat yine de evdeki hesabın çarşıya uymama ihtimali yüksektir. Şimdi bunların neler olduğunu açıklamaya çalışalım.
Bir istila ordusunu göz önüne alalım. Bu ordu başlangıçta rakip ordunun gücüne karşı çok yüksek bir nispi muharebe gücüne sahip olabilir. Buna güvenen bir başkomutanın, eğer bilinmezlikleri doğru değerlendiremez ve iyi bir planlama yapamazsa hüsrana uğraması şaşırtıcı olmayacaktır. Örneğin bir istila ordusu komutanı muharebeler öncesinde muhtemel sürtünme faktörlerini dikkate alarak işgal ettiği bölgeler arttıkça cepheye ayırabileceği kuvvetin azalacağını tahmin edebilir. Bu sebeple işgal ettiği bölgelere tahsis edeceği emniyet kuvvetlerini de önceden planlayabilir. Ama işgal ettiği bölgedeki halkın işgal kuvvetlerine karşı direnmeye karar vermesi bütün hesapları alt üst edecektir.
Bunun dışında beklenmedik meteorolojik koşullar ve salgın hastalıklar da tahmin edilmesi oldukça zor faktörlerdir. Tarihte salgın hastalık sebebiyle taarruzu duran veya soğuk hava koşulları sebebiyle eriyip giden birçok ordu vardır. Örneğin Napolyon’un Grand Army’si Rusya’ya taarruz ederken eriyip gitmiştir. Bunun sebeplerinden biri Rusya’nın soğuk hava koşulları olmuştur. Diğer önemli bir faktör ise yerli halktan gördüğü direnç olmuştur. Rusya’nın yanık toprak diye ifade edilen düşmana hiçbir kaynak bırakmamak ve her şeyi yakarak imha etmek stratejisi de “üzerine tüy dikmek” terimindeki gibi işi tamamlayan bir uygulama olmuştur. Böylece açlık, soğuk ve hastalıklar sebebiyle Grand Army’den geriye bir avuç asker kalmıştır.
Aynı kaderi Hitler de paylaşmıştır. Hitler bu faktörlerin dışında hiç beklemediği Stalingrad Savunması gibi gün geçtikçe kanser haline gelen bir sorunla da yüzleşmek zorunda kalmıştır. Gerçi Napolyon da benzer bir durumu Mısır’a çıkıp kolay zaferler kazandıktan sonra Akka Kalesi kuşatmasında yaşamıştır. Koskoca ülkeleri işgal eden Napolyon, küçücük bir kaleyi geçememiş ve pes ederek ülkesine dönmek zorunda kalmıştır.
Salgın hastalıklarla ilgili sürtünme örnekleri de antik dönemden günümüze kadar birçok savaşta verilebilir. Mesela Balkan Savaşlarında Osmanlı ordusunu büyük bir bozguna uğrattıktan sonra Çatalca Hattı’na taarruz eden Bulgarlar, bu hattı bir türlü geçememişlerdir. Bu muharebeler incelendiğinde, savunma hattının uygun konumu yanında tifüs vb. salgın hastalıkların da Bulgar taarruzunun durması üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Bu taarruz sırasında Bulgar ordusu her gün salgın yüzünden büyük miktarda askerini kaybederek taarruz gücünü kaybetmiştir.
Bunların hiçbiri olmasa bile her askeri harekatta yine de mutlaka karşılaşılacak sürtünme faktörleri vardır. Ordu ilerledikçe bir kısım askerini işgal ettiği bölgenin kontrolü için ayıracaktır. İlerleme ikmal hatlarını uzatacağı için ikmal ve bakım için daha fazla personel ayırmak gerekecektir. Bu durum ilerlemeye devam edildikçe yıkıcı etkiler yaratacak, ikmal zorlaşacak, mühimmat ve gıda açısından cephede sıkıntılar yaşanacaktır. Bu da cephedeki kuvvetin nispi muharebe gücünü azaltacaktır. İyi bir komutan, elde mevcut teçhizat, malzeme, teknoloji ve ulaşım vasıtalarına göre kendisine bir ilerleme sınırı çizmek zorundadır. Bunu yapmazsa hüsrana uğrayacaktır.
Örneğin 1. Dünya Savaşı’nda İngilizler Basra’ya çıkıp kuzeye doğru ilerlemeye başlamış ve karşılarındaki zayıf kuvvetler sayesinde bir dizi kolay zaferler kazanmışlardır. Fakat 500 küsur kilometre kadar kuzeye çıkıp Bağdat’ı almaya kalktıklarında yenilmişler ve çekildikleri Kut-ül Amare’de kuşatılarak teslim olmak zorunda kalmışlardır. İlginç bir şekilde Yunanlılar da İzmir’e çıktıktan sonra 500 küsur kilometre ilerledikten sonra Sakarya’da yenilmişler, Afyon’a çekilmişler ve bir yıl sonra tamamen imha olmuşlardır. Üstelik İtalyan ve Fransızlar Yunanlılara Napolyon’un Moskova seferinin 600 küsur kilometre mesafede bozguna uğradığını söylemişler, Yunan ordusunun Napolyon’un Grand Army’si ile kıyaslanamayacak kadar zayıf olduğunu, Napolyon’un bu sefer sırasında kazandığı zaferlerin aksine çok zor ilerlediğini bu yüzden Afyon’dan ileri gitmenin hüsran olacağı konusunda uyarmışlar ama Yunanlılar bunu dikkate almamışlar ve sonuçlarına katlanmışlardır. Bu durum uçakların henüz çok gelişmediği ve taşımanın ağırlıklı olarak hayvanlarla yapıldığı dönemlerde 500 kilometrenin istila orduları için geçilmemesi gereken bir ilerleme sınırı olduğunu göstermektedir. Nitekim Yunan ordusu da demiryolu hattının sona erdiği noktada, yani Sakarya’da hüsrana uğrayarak ilerlemesini durdurmak zorunda kalmıştır.
Şimdiye kadar herhangi bir kaynakta bu konunun detaylı bir şekilde işlendiğini görmedim ama bu duruma en uygun savaş 1. Dünya Savaşı ve en uygun ülke İngiltere olmuştur. İngiltere savaşa girerken üzerinde güneş batmayan ülkedir ve neredeyse tek süper güçtür. Üstelik savaşı da kazanmıştır ama savaş sonrasında İngiliz İmparatorluğu bir balon gibi patlayarak hızla çökmüştür. İngiltere savaş sonrasında da çok güçlüdür fakat kuvvet ve mekân oranı dikkate alındığında askerî açıdan hiçbir yerde nispi üstünlük sağlayamayacak duruma düşmüştür. Çünkü zaten dünyanın çoğunu elinde tutan İngilizler, bu savaşta da çok büyük topraklar ele geçirmişlerdir. Böylece her bölgede yetersiz kuvvetlerle muharebe etmek zorunda kalmışlardır. Üstelik bu dönemde hiç alışık olmadıkları iki yeni tehdit ile yüz yüze gelmişlerdir. Bunlardan biri dini ve etnik milliyetçilik, diğeri ise komünizmdir.
İngiltere savaş sebebiyle ekonomik olarak da çökmüş durumdadır. İçeride savaş zayiatları ve ekonomik sarsıntının sebep olduğu halk hareketleri, kısa sürede Londra’da bile komünist örgütler ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Cephedeki ordularda komünizm sempatizanları türemiş ve Rusya’daki bazı birlikler Bolşeviklerle çatışmayı reddetmişlerdir. Fransızların 1919 yılı ortalarında apar topar Kırım’dan çıkmalarının sebebi de budur. Anadolu’da başlayan ve tüm dünya coğrafyasına yayılan bağımsızlık hareketleri de kısa süre içinde Bolşevik Rusya ile temasa geçince İngiltere’nin gücü bu sürekli ve sınırsız savaşa dayanamamıştır. Böylece yavaş yavaş her yerde geri çekilmeye başlamış ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra da süper güç konumunu ABD’ye teslim etmek zorunda kalmıştır.
Peki bu sürtünme etkisinden kurtulmak mümkün müdür? Harp tarihine baktığımızda hiç tereddüt etmeden şu cevabı vermek mümkündür: “Evet!” Ama yazı çok uzadığından ve yöneticimiz sürekli olarak çok uzun yazıların fazla okunmadığı yönünde ikazda bulunduğundan bunun nasıl olduğunu bir başka yazımızda açıklamaya çalışacağız. Bu yazımızda ayrıca, konunun başta ticari şirketler ve siyasi partiler olmak üzere sivil alanlarda nasıl etkili olduğuna da değinmeye çalışacağız.
Görüşmek üzere….
Hits: 84
BALKANLARDA ATATÜRK’ÜN İZLERİ
- 29 Aralık 2020
GARA[1] DAĞI KATLİAMI
- 21 Şubat 2021