
Yunanlı Bakanın Söyledikleri ve Asıl Gerçekler
- 17 Nisan 2021
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Güncel
- 6
- Facebook15
- Twitter0
- WhatsApp0
- LinkedIn0
- Telegram0
- Paylaşım
Yunanistan Dışişleri Bakanının açıklamaları ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanının buna verdiği cevap, gündeme damgasını vurdu. Çavuşoğlu’nun tepkisine rağmen Yunan Bakan ısrarla Türkiye tehdidinden bahsetmeye devam etti. Bu klasik Yunan tavrı, aslında gerçeklerden kopuk ve sınırsız nefrete dayanan Yunan anlayışının da bir göstergesidir. Yunanlılar sürekli olarak Türk tehdidinden bahsederler ancak tarihe bakıldığında gerçek durumun bunun tam aksi olduğu görülmektedir.
Yunanistan’ın bağımsızlık süreci 1821 Mora isyanı ile başlar. Yunan isyanının sloganı ise Yunan zihniyetinin tipik bir göstergesidir. İsyanın sloganı “Bağımsız Yunanistan!. “Özgürlük!” veya buna benzer başka bir söz değildir. Yunan sloganı “Mora’da tek bir Türk kalmayacak!” tır. Yani Yunanlılar isyan ederlerken, Mora’da yaşayan bütün Türkleri öldüreceğiz demişlerdir. Gerçekten dediklerini de yapmışlar ve 50 bin civarındaki Türk’ü çocuk, bebek, yaşlı, genç, kadın veya erkek ayırmadan katletmişlerdir.
Antik Yunanlıların eserleri ile yetişmiş ve Yunan hayranı birçok Avrupalı bu isyana destek sağlamak için Mora’ya gelmiştir. Bunların içinde meşhur şairler ve yazarlar da bulunmaktadır. Bu kişilerin bazıları bu isyan sırasında yaşanan çatışmalarda ölmüş fakat ölmeyenlerin büyük bir kısmı büyük bir hayal kırıklığı içinde kısa süre sonra ülkelerine dönmüşlerdir. Çünkü büyük bir hayranlık duydukları ve Avrupa medeniyetinin kaynağı olduğunu düşündükleri Yunanlıların ne kadar vahşi olduklarını görmüşlerdir.
Halbuki Osmanlı İmparatorluğu Yunanistan’ı fethettiğinde bunun tam tersini yapmış, Yunanlıların bırakın yaşamlarına yaşam tarzlarına dahi dokunmamıştır. Eğer dokunmuş olsaydı, bugün Türk düşmanlığı yapacak Yunan olmayacaktı.
Yunanlıların yaptıkları bununla da sınırlı kalmamıştır. Yunan devleti kurulduğu günden itibaren sürekli olarak Osmanlı Devleti’ne saldırmış ve bizim aleyhimize topraklarını genişletmişlerdir. Yani her zaman saldırgan olan ve tehdit teşkil eden Yunanlılar olmuştur. Türkler değil. Çünkü Yunanistan’ın kurulduğu günden bugüne kadar bizim saldırgan politikalarımız yüzünden çıkmış tek bir savaş yoktur. Sadece 1897 Türk-Yunan Savaşı’nda taarruz eden taraf biziz ama savaşı çıkaran, sınırımıza tecavüz eden, Girit’te cinayetler işleten Yunanlılardır. Yani saldırgan taraf olan onlardır ve savaşı onlar başlatmıştır. Bir de 1974 Kıbrıs Harekâtı bizim çıkarmamızla başlamıştır. Ancak bunun da sebebi adada yaşanan darbe ve Türk toplumuna uygulanan katliamdır. Türkiye uluslararası anlaşmaların kendisine tanıdığı yetkiyle olaya müdahale etmiştir. O günden bugüne kadar adada çatışmalar durmuş ve uzun süreli bir barış ortamı yaşanmıştır.
Yunan saldırganlığı ile başlayıp bizim taarruzumuzla sona eren bu iki savaşta da bizim topraklarımız genişlememiştir. Yani ne Osmanlı Devleti ne de Türkiye Cumhuriyeti Yunanistan’dan tek bir karış toprak ilhak etmemiştir. Ama Yunanistan o zamanlar çok küçük bir Yunan azınlığın yaşadığı Batı Trakya dahil bizden çok geniş topraklar ele geçirmiştir. Üstüne üstlük bu bölgelerde büyük katliamlar ve soykırımlar yaparak nüfus yapısını kendi lehine değiştirmiştir.
Bugün, Türkiye nüfusunun önemli bir kısmı Balkan göçmenidir. Bu göçmenlerin de oldukça büyük kısmı Yunanistan’dan gelen Türklerdir. Bu Türkler, Lozan’da imzalanan mübadele anlaşması ile gelen Türkler değildir. Lozan’a göre ülkemize gelen göçmenler 500 bin kişi civarındadır. Göçmenlerin çoğu, 1912-1913 Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sonrasında Batı Trakya’nın Yunan işgaline girmesinin ardından uygulanan Yunan katliamlardan kaçıp gelenlerdir.
Yunanistan bugün de aynı kafada ve aynı anlayıştadır. “Türkiye bizim egemenlik haklarımıza müdahale ediyor.” diye dünyayı kandırmaya çalışmaktadır. Kara sularını 12 mile çıkarmaya hakkı olduğunu iddia etmektedir. Yunanistan’ın 12 millik karasuları ile nerelere hâkim olacağını harita üzerinden gören herkes bunun Türkiye’ye yönelik bir saldırı olduğunu görecektir. Yunanistan karasularını 12 mile çıkarırsa Türk gemileri Ege Denizi’ne Yunan karasularına girmeden çıkamayacaktır. Yani biz sadece Bodrum’da denize girebilecek duruma düşeceğiz. O da sahilden fazla açılmamak kaydıyla.
Yunanistan aynı şeyi Doğu Akdeniz’de de yapmaya çalışmaktadır. En geri zekalı biri bile, haritaya bakınca Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’e ne kadar uzak olduğunu görecektir. Yunanistan, Mısır ve diğer bölge ülkeleriyle anlaşmalar yaparak burada da bizi sahillerimize mahkûm hale getirmeye çalışmaktadır. Doğu Akdeniz’de en uzun sahil kesimi olan ülkemizi bu sulardan en az faydalanan devlet haline getirmeye çalışmaktadır. Bu günkü Yunanlı Bakanın tavrından da anlaşılacağı gibi Yunanistan iyi niyetle akıllanacak veya makul davranacak gibi görünmemektedir. Bu yüzden Yunanistan mutlaka cezalandırılmalıdır.
Cezalandırmak derken savaş açılmasından bahsetmiyorum. Elbette ki karasularının 12 mile çıkarılmasının savaş ilanı kabul edileceğine dair ülkemizin kesin tavrı sürdürülmelidir. Çünkü bu olay gerçekten de egemenliğimize doğrudan bir saldırıdır. Ancak Yunanlıların düşmanca tavrı için bu bildiri ile yetinilmemeli, Yunanistan her alanda cezalandırılmalıdır. Siyasi, ekonomik, kültürel alanlar da dahil tüm Yunan çıkarları her ortamda baltalanmalı ve engellenmelidir.
Öte yandan, Yunanistan’ın göçmenlere uyguladığı insanlık dışı muamele her türlü vasıtayla dünyaya duyurulmalıdır. Lozan’a aykırı olarak adaları silahlandırmaları, yani saldırgan tavırları uluslararası ortamda sürekli olarak gündeme getirilmelidir. Batı Trakya Türklerine uyguladıkları baskı ve insan hakları ihlalleri sadece devletlerarası ilişkilerde değil basın organları da kullanılarak her ortamda gündeme getirilmelidir. Makedonya’yı kendi adıyla tanımamalarının altında yatan ırkçı temayüller vurgulanmalıdır. Yunanistan’ın Hristiyan Arnavutlara ve diğer Yunan olmayan Hristiyan azınlıklara karşı uyguladığı baskı ve asimilasyon gündeme getirilmelidir. Çamerya Arnavutlarına 2. Dünya Savaşı sonrasında uyguladıkları soykırım gündeme getirilmelidir. Soykırım diyorum çünkü nüfusunun tamamına yakını Arnavut olan Çamerya bölgesinde uygulanan katliam sebebiyle bugün Arnavut bulmak mümkün değildir.
Yunanistan elbette Ermenistan gibi tecrit edilmiş bir durumda değildir. Herhangi bir abluka vb. Ermenistan’ı yıprattığı gibi Yunanistan’ı yıpratamaz. Bununla birlikte, Ege adalarının çoğu Yunanistan’a çok uzak ama bize çok yakındır. Bu adalara yönelik ekonomik ambargo, Yunanistan üzerinde önemli bir etki yaratma potansiyeli taşımaktadır. En azından adaları vizesiz ziyaret etme uygulaması kaldırılmalıdır. Bazı adalar bu ziyaretler sayede daha rahat yaşamaktadır. Bu yapılırken adada yaşayanlara bunun Yunanistan politikalarından kaynaklandığı anlatılmalıdır.
En önemlisi de bize sürekli olarak “tehdit teşkil ediyorsunuz” diyen Yunanlılara, 1919-1922 yılları arasında Ankara’ya kadar gelen ve Anadolu’yu felaket bölgesine çevirenin Yunan ordusu olduğu hatırlatılmalıdır. Yunanlıların çekilirken her şeyi yaktıkları ve sadece insanları değil canlı olan her şeyi öldürdükleri hatırlatılmalıdır. Bunların belgeleri vardır. Keşke Yunan galip gelseydi diyen zibidinin transkripsiyonunu yapıp “Yunan mezalimi.” adı altında yayınladığı kitabın kaynağı olan 1922 tarihli Jandarma teşkilatımızın hazırladığı, ve Lozan Konferansı’nda belge olarak sunulup Yunanistan’dan tazminat talep ettiğimiz ve aldığımız rapor değişik dillere çevrilerek yayınlanmalı, gerekirse yabancı ülke temsilciliklerine gönderilmelidir.
Bu rapordan başka, İngiliz General Milne başkanlığında hazırlanan İzmir’de Yunan ordusunun yaptığı katliama dair 1919 tarihli rapor ve İzmir jandarma komutanının hazırladığı rapor da değişik dillere çevrilip yayınlanmalıdır. İnternet ortamında Yunan mezalimi isimli siteler kurulup bu raporlar ve mevcut diğer belgeler değişik dillere çevrilerek bu sitelerde yayınlanmalıdır. Bununla da yetinilmeyip Yunanlıların yaptığı mezalime şahit olanların çocukları ile röportajlar yapılıp bu katliamlar da anlatılmalıdır. Bunlar yapılırsa bugün IŞİD’e demediğini bırakmayanların aslında kafa kesmenin, katliamın ve vahşiliğin sadece Ortadoğu’ya has bir şey olmadığı, aynı şeyleri Yunanlıların yaptığını öğrenmesi sağlanacaktır.
Bu kadar emin konuşuyorum çünkü bu acı hatıraların bazılarını dinleyerek büyüdüm. Babaannem dayısı ve oğlunun köy meydanında Yunan askerlerince yere yatırılıp kurbanlık koçlar gibi kafalarının kesildiğini, Yunan askerlerinin bu kafaları futbol oynarmış gibi tekmelerken bayağı eğleniyormuş gibi göründüklerini, amcasının Yunan askerleri tarafından bir atın arkasına bağlayarak sürükleye sürükleye öldürdüklerini ölene kadar sürekli anlatırdı.
Ama yine de bunlar Tüm Yunanlılar kötüdür tarzında uygulanmamalıdır. Çünkü babaannemin babasını da atın arkasına bağlamışlar ve tam öldüreceklerken komşuları olan bir Rum kadın yetişip onu öldürmelerini önlemiştir. Yine komşularının oğlu Dimitri, amcasının naaşını nereye attıklarını öğrenmiş, gidip yerini bulmuş ve akşamüzeri onları götürerek bulunduğu yere gömmelerini sağlamıştır. Babaannem de dedem de hem bu mezalimden hem de iyi Yunanlı komşularından bahsederlerdi. Yani, bütün Yunanlılar kötü değildir. Kötü olan Yuna kilisesinin etkisindeki Yunan şovenistleri ve bunlara dayanarak politikalar üreten Yunanlı politikacılardır. Hedefe bunlar konulmalıdır.
Hits: 95
EN SONUNDA BİTTİ
- 11 Nisan 2021
AFGANİSTAN YAZI DİZİSİ – 3
- 20 Nisan 2021