
Sürtünme Etkisinden Kaçınma: Savaştıkça Güçlenmenin Çin Uygulamaları
- 24 Nisan 2021
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; güvenlik
- 7
Daha önceki yazılarımızda sürtünme kavramından bahsetmiş ve bundan kaçınmanın yöntemlerini açıklamıştık. Bundan sonraki yazılarımızda ise sürtünmeden kaçınmanın diğer yöntemlerini, daha doğrusu bu etkiyi tersine çevirmenin yöntemlerini açıklamaya çalışacağız. Bu yazımızda sürtünme etkisinden kaçınmanın en etkili uygulayıcılarından biri olan Çin’in bu konudaki yöntemlerinden bahsedeceğiz.
Sun Tzu’yu sanırım bilmeyen yoktur. Ondan bahsedilince de çoğunlukla “En iyisi savaşmadan kazanmaktır.” cümlesi akla gelir. Strateji konusu ile ilgilenenler bunu, dolaylı tutum konseptinin ilk örneği olarak görürler. Bu konsepti savunanlar, bu yaklaşımı daha çok söylendiği zamanın ve koşulların dışında ve genel bir kural olarak kabul etme eğilimindedir. Ancak bu söz, söylendiği zamanın koşulları dikkate alındığında farklı şekillerde de yorumlanabilir.
Çoğu kişi, bizim daha önceki yazılarımızda açıklamaya çalıştığımız sürtünme etkisine atıf yaparak savaşlarda kazanan tarafın da başlangıçtaki durumuna göre zayıfladığını, çünkü savaşın zayiata sebep olduğunu iddia eder. Bundan kaçınmanın yegâne yöntemi olarak da Sun Tzu’nun görüşlerinden esinlenerek ifade edilen dolaylı tutum konseptini görürler. Bu doğrudur ancak Sun Tzu’nun düşüncesi bundan biraz daha geniş ve farklıdır. Bunu anlamak için onun yaşadığı dönemdeki Çin’e bakmak gerekmektedir.
Bu dönemde Çin, çok sayıda küçük devlete bölünmüş ve her devlet ülkeyi kendi çatısı altında birleştirmeye çalıştığından beylikler arasında sürekli olarak çatışmalar yaşanmaktadır. Bu çatışmalar ise mevcut devletleri daha da zayıflatmakta ve kuzeydeki Türklerin etkisine açık hale getirmektedir. Sun Tzu işte bu duruma bir çare bulmak endişesi içindedir. Amacı kendi hizmet ettiği devletin çatısı altında tüm Çin’i birleştirmek ve bunu yaparken gücün zayi olmasını önlemektir. Üstelik sadece gücün azalmasını önlemeye değil artmasını da sağlamaya çalışmaktadır. Bu sebeple, kendi beyliğinin çatısı altında toplanacak olan diğer beyliklerin zayıflamasını ve yıpranmasını da istememektedir. Çok sert çarpışmalar birçok ölüme ve bunun sonucunda da galip devlete karşı kin ve intikam duygularına sebep olacağından, devletin sınırları büyürken yeni sorunlarla yüz yüze gelinmemesi açısından da savaşsız zafer önemlidir.
O dönemde Çin, tarım ağırlıklı bir ekonomiye sahiptir. Çin halkı, kuzeydeki bozkır toplumlarının aksine yerleşik hayata geçmiş, halkın çoğunluğu köy, kasaba ve şehirlerde yaşamaktadır. Halk kabile yapısından kopmuş, dolayısıyla bireyler önce ailesine, sonra da devlete bağlılık hissetmektedir. Bu sebeple bir devleti ele geçirmek için o devletin hanedanını yok etmek yeterlidir. Halk zulme uğramadığı takdirde, yeni ve daha güçlü olan devlete kolayca eklemlenebilmektedir. Bunda binlerce yıldır gelişen ortak kültürün halk arasındaki farklılıkları çok azaltmış olmasının da etkisi vardır.
Bu sebeple, eğer ele geçirilecek devletler yıkıma uğramadan, yani sonu gelmeyen savaşlara girilmeden, bu devletlerin yöneticileri hile veya aldatma ile alt edilebilirse, ele geçirilen devletin halkı ve hatta ordusu ve bürokrasisi ele geçiren devletin hizmetine girecek, böylece savaş güç kaybına değil tam aksine güçlenmeye sebep olacaktır. Bu yüzden Sun Tzu, doğrudan tutum yerine dolaylı tutumu tercih etmektedir. Ama bu tutum sadece diğer Çin devletleri ile yani yerleşik kültürün hâkim olduğu tarım devletleri ile yapılan savaşlar için geçerlidir. Göçebe ve hayvancılıkla geçinen Bozkır ulusları için aynı anlayışın hâkim olmadığı, o dönemde meydana gelen savaşlardan da anlaşılmaktadır.
Çin, bozkır ulusları (Türkler) ile yaptığı savaşlarda genellikle iki genel strateji uygulamaktadır. Bunlardan birincisi; bozkır derinliklerine seferler yapıp bozkır topluluklarını imha etmek veya Çin sınırından uzaklaştırmak, böylece sınırlarının ötesinde hiç kimsenin yaşamadığı bir güvenlik bölgesi oluşturmaktır. Bu strateji uzun süre uygulanmış ancak atlı göçebe topluluklar için mesafelerin çok önemli olmadığı ortaya çıkınca yeni bir stratejiye geçilmiş ve daha çok bu strateji uygulanmıştır. Bu strateji; bozkır toplumlarını uzaklaştırmak yerine kendine çekmek, ülke içinde değişik bölgelere dağıtmak ve asimile etmektir.
Bunun örneklerini Orhun yazıtlarında da açık bir şekilde görmek mümkündür. Ancak yine aynı yazıtlardan anlaşıldığına göre; bu strateji de kısa vadede bir sonuç vermemekte ve bozkır uluslarını tamamen asimile edememektedirler. Hatta bu şekilde içine aldığı bu topluluklar Çin’i daha iyi tanıma fırsatı bulmakta ve bir süre sonra isyan edip daha tehlikeli bir hale gelmektedirler. İşte bu sebeple Çin, Hun İmparatorluğu’nun gerileme sürecinin başlangıcı gibi çok erken bir tarihten itibaren bu iki stratejinin birleşiminden oluşan karma (bu günlerdeki moda tabirle hibrit) bir strateji uygulamaya başlamıştır.
Bu strateji; imha veya uzaklaştırma, azınlıkta bırakma ve asimilasyondan oluşan üç ayaklı bir stratejidir. Çin; Türk devletleri zayıfladığında derhal sınırları ötesine büyük seferler yapmakta, direnenleri öldürmekte veya uzaklara kaçmalarını sağlamakta, kaçmayan ve direnmekten vazgeçenleri kendi içinde değişik bölgelere dağıtarak yerleşik düzene geçirmekte ve iç kesimlerden çok sayıda Çinli nüfusu yeni aldığı bölgelere yerleştirmek suretiyle bozkır uluslarına toparlanma, güçlenme, direnme ve yeniden tehdit oluşturma imkânı vermemektedir. Çin bu stratejisi ile o kadar başarılı olmuştur ki Hun İmparatorluğu dönemindeki kadim Türk topraklarının çoğunu Çin toprağı haline getirmeyi başarmıştır. Bu stratejide Çin seddi de önemli bir rol oynamıştır.
Çin seddinin inşa süreci sayesinde hem yeni yerleşimci Çinlilere sürekli çalışabilecekleri bir iş temin edilmiş hem ülke sınırları korunmuş hem de yerleşimcilerin bu set gerisinde güvenli bir şekilde yeni yerleşimler kurması ve tarım yapması sağlanmıştır. Böylece birçok Türk ve Moğol kabilesi asimile olmuştur. Bu stratejinin başarısı, Çin askeri ve siyasi kültürünü de etkilemiş ve bugün bile Çin devlet felsefesinin temelini oluşturmaktadır. Bunun örneklerini Tibet, İç Moğolistan ve en son olarak da Uygurlara yapılanlarda görmek mümkündür. Hatta nüfus yerleştirerek demografik işgal ve genişleme politikasının başta Moğolistan olmak üzere Çin’in etrafındaki tüm devletlerde uyguladığı da söylenebilir.
Öte yandan Yahudilerin tüm dünya çapında gettolaşarak bir ağ oluşturmasına benzer şekilde Afrika’dan başlayarak tüm dünyaya Çinli nüfus transferi yapılmaktadır. Yani Çin, geçmişte sadece kendi topraklarında bütünleşmek ve çevresindeki tehditlerden kurtulmak şeklinde özetlenebilecek politikalarını değiştirmiş artık yakın çevresine hâkim ve tüm dünyada etkili olmak gibi daha iddialı bir hedef ortaya koymuş gibi görünmektedir. Çin’in hedefi değişmiş ama bunun için uyguladığı strateji antik dönemlerden beri pek değişmemiştir.
Hits: 143
AFGANİSTAN YAZI DİZİSİ – 3
- 20 Nisan 2021
AFGANİSTAN YAZI DİZİSİ – 4
- 30 Nisan 2021