
SEDAT PEKER VE AÇIKLAMALARI
- 15 Mayıs 2021
- Güven Kaya
- Başlık; GüncelGündem
- 36
15.05.2021 / ANAKARA
Ülkenin gündemine, tam kapanma boyunca, kimine göre meşgul eden kimine göre neşelendiren ama aslında nasıl bir batağa düştüğünü açıkça gözler önüne seren bir videolar zinciri ile Sedat Peker düştü.
Sedat Peker kimine göre mafya sahibi, kimine göre organize suç örgütü yöneticisi, kimine göre yılın iş adamı… Bana göre her şeyden önce bu ülkenin vatandaşı ve herkes gibi, idamlık bile olsa, onun da hakları ve diyecekleri var. Haklarına saygı duyulmalı, dediklerine kulak verilmeli. Zaten dediklerinden birinin doğru olduğunu odatv belgeleri ile açıkladı. Bir diğer dediğine ise, konunun şüphelileri hakkında, HKP suç duyurusunda bulundu. Tam bu noktada belirtmek zorundayım, dediklerinin büyük bir kısmının doğru olduğuna inanıyorum. Onun bir saatlik videosunu en az üç saatte izledim çünkü sürekli yüzüne, gözlerine, jest ve mimiklerine odaklandım. Ayrıca, o dediklerinin birçoğuna ait arşiv bilgilerim var ve şüphelerimi doğrulayan bilgiler verdi ve bu da doğruluğuna olan inancımı pekiştirdi.
Videoları duyuyordum ama ilgi duymamıştım. “Ya bir seyret” diyene ise “bu gibi videolar beni yoruyor, sıkılıyorum, zaman kaybediyorum” demiştim. Ama hemen sonra hepsini seyrettim ve zaman geçirmeksizin bu yazıya başladım. Açık söylemeliyim, seyrederken telaffuzundan dolayı asla anlamadığım sözcükler oldu. Aynı yeri birkaç kez izlediğim ama yine de çözemediklerim var. Normal şartlarda Türkçeyi doğru kullanmayan kişileri en geç üç dakika sonra dinlememeye başlıyorum. Buna ayarladım beynimi. Bu arada bununla da mücadele ettim. Sık sık kalkmak ve gezinmek zorunda kaldım beynimi kandırmak için.
İyi ki seyretmişim. İtiraf etmeliyim, çok güldüm. Kendisini bu konuda eğitse, benim diyen meddahlara taş çıkartacak yetenekte. Karadenizli olmanın getirdiği bir anlatım rahatlığı da kulağa çarpıyor. Bir kere eee, ööö, uuu ile şekillenen ne diyeceğini bilememeler, unutmalar yok. Cümleler uzun ve anlaşılmaz olsa da kurgusu doğru. Sinirlerine hâkim olamamakla beraber süreci götürüyor. Anlatımlarında arada bir rol yaptığı da oluyor anlam güçlensin diye. Bazen gülerken ağlıyor. Böyle olur bu konumda olan adamların ağlamaları, gülerken ağlarlar. Hatta güldürürken ağlarlar. İçine dokunanların çok olduğu açıkça belli.
Video-1
Bir oda. Kapının solundan itibaren sayarsam, yüksek ve uzun bir sehpa kapının solunda duruyor, üstünde çeşitli kitaplar var. Duvarda ısıtma-soğutma siteminin kumanda paneli bulunuyor. Dip köşede küçük bir sehpa ve üzerinde kitap var. Hemen yanında ayaklı abajur ve ışığı açık konumda selam duruyor. O duvara monteli bir televizyon ve hemen önünde büyük bir oturma grubu yerini almış. Oturma grubunun berisine doğru geldiğimizde bambulardan yapılmış bir ayıraç ve o ayıracın berisinde Sedat Peker bulunuyor. Hemen solunda perdeler görünüyor, belli ki pencere orada ve perdeler çekili. Çünkü tüm aydınlatmalar açık.
Sedat Peker, her zamanki saç tıraşı ve sakalsızlığı ile arz-ı endam eyliyor masanın başında. Gözlerinde Tayyip Abi dediği kişiye biat ettiği zamanlarda, onun lehine düzenlediği mitinglerdeki baygın ve kaymış bakışlar yok. Daha net ve anlaşılır bakışlar var. Sırtında beyaz renkli bir gömlek olup kolları kıvrılmış durumda. Boynunda, alışılageldiği üzere altın zincir ve ucunda bir madalyon var, haça veya kılıca benzettim. Gömleğin düğmeleri neredeyse meme uçlarına gelecek hizaya kadar açık, hep olageldiği üzere. Sol kolunda köşeli büyük bir saat, yüzük parmağında ise kocaman siyah taşlı bir yüzük…
Kötü bir tercih yapılarak parlak bir masa tercih edilmiş. Bence bu mat olmalıydı. İzleyicinin gözlerini ve özellikle de kendi gözlerini hem yormamış hem de korumuş olurdu.
Masanın üstünde solda üç zarf, ortaya doğru olan kısımda Omerta adlı kitap, tam ortada A4 boyutunda not kâğıdı, kâğıdın ötesinde imamesi sağa bakan beyaz bir tespih düzgünce yatırılmış, not kâğıdının hemen sağında kalemler, onların da sağında beri yanda bir kâğıt bloğu, öte yanında ise adı okunamayan bir kitap var. Kitabın sağında bistro tarzı bir su bardağı ile ilk görüşte sabun kalıbına benzettiğim ama başka şey de olabilecek bir nesne bulunuyor. Simetri ve düzen düşkünlüğü göze çarpıyor.
Tavan havuzlu bir yapıya sahip olup orta yerinde bir avize var. Havuzun kenar düzlüklerinde kenar aydınlatmaları spotlarla yapılmış, kenarların havuzun içine bakan yerlerinde ise ısıtma-soğutma siteminin mazgalları var.
Yedi adet bambudan oluşan ayıraç, bakıldığında demir parmaklık izlenimi veriyor. Ama bu sefer Sedat Peker parmaklığın berisinde duruyor. Manası çok açık, “ben ne olursa olsun hapse girmeyeceğim.”
Mario Puzo’nun Omerta’sı ise ayrı bir mesaj içeriyor. İlk bakışta suskunluğumu bozuyorum manası var. Omerta yasası, mafya örgütüne dâhil olanların suskunluk yasasıdır. Kimse mafyanın yöneticisi izin vermediği sürece konuşamaz. Konuşursa hem kendisi, hem de ailesi öldürülür. Evet, gaddar gelen bir uygulama ama işin doğrusu budur. Konuşacaksan girme o örgüte. Girdiysen de sus.
Sedat Peker konuşuyor ama kendisi var olduğu iddia edilen örgütün başı. Bence, onun konuşması, omerta yasasını kendi örgütü bağlamında ihlal etmez. Eğer ihlal edilen bir durum varsa, o zaman Sedat Peker’in kendisi daha büyük bir örgütün üyesi demektir. Bu örgüt nedir ve kimlerden oluşur? İşte zaten o da bu videolarda bunu açık ediyor. Zaten ilerleyen bölümlerde “Ben Mesih değilim, öyle olduğumu söylemedim, ayrıca o an itiraz edecek şartlar oluşmadı, o anki çaresizlik…” diyerek yapılanlara o an ses çıkarmadığını ama zamanı geldiğinde, yani ipler koptuğunda, yani kendisi oyun dışına itildiğinde olayları tüm gerçekliği ile açıklıyor.
Sedat Peker’e hiçbir suçu olmadığı halde Ergenekon saçmalığından on yıl hapis cezası verilmişti ve oldukça uzun bir süre de tutuklu kalmıştı. Hatta pembe oda uygulamasından dolayı bir de çocuğu olmuştu o süreçte. Bu süreçte kendisine, diğer tüm sözde sanıklar gibi, haksızlık yapıldığını biliyorduk. İlginçtir, o süreç darmaduman olup yıkıldıktan ve herkes beraat ettikten sonra kendisi Tayyip Abi dediği kişiye “biat” etmiştir. Oysa o kumpasların kurulmasının siyasi sorumluluğu ile kumpasların sabit bacaklığı o biat ettiği kişiye aittir. Çok şaşırmıştım onun bu hallerine. Bir eli rabia, diğer eli kurt kafası yaparken, ne destekler verdi, ne mitingler yaptı, asarız keseriz dedi, haddi hesabı yok… Suriye’deki teröristlere malzeme, araba ve donanım yardımında bulundu ve tüm bunları biat ettiği kişinin uğrunda ya da emri ile yaptı.
Anlaşılan herkes gibi o da mevcut zihniyetin “bu orduya askerlik yapılmaz, bu devlete vergi verilmez, bu adalet sistemine güvenmiyoruz” diyerek iktidar olduğunu ya duymamıştı ya da işine gelmemişti. Ancak gelinen noktada, o sistem içinde kendisinin işi bitti ve oyun dışına itildi. İşte, o da omerta yasasını tanımadığını belirtiyor. Böyle yaparak, belki de farkında olmadan o örgüte dâhil olduğunu itiraf etmiş ya da tescillemiş oluyor.
Ayrıntılara girmeden bozulan suskunluk içinde neleri barındırdığına bakalım mı?
1. Hep saygı gösterdiği biri var ve ona karşı yapılan saygısızlıklar söz konusu. O saygı gösterdiği kişi Tayyip Abi dediği olmasın? İyi de, ona saygısızlık yaptığını iddia ettiği kişileri o atamadı mı, çevresini onlarla örmedi mi? Ayrıca kulislerde dolaşan bilgilere göre “o adamı ne olursa olsun getirin” diye mite emir vermedi mi?
2. Nisan 2021 ve sonrasında önemli olayların olacağını söylemişler kendisine.
3. Evi, arabası, evdeki kasası için yapılan söz dalaşları ile eve yapılan baskın sırasındaki uygulamaya çok kızmış. Haklı mı? Evet, sonuna kadar haklıdır benim gözümde. Sabahın beşinde sadece çocukların ve avukat ehliyetine sahip ve hiçbir suça bulaşmamış bir kadının olduğu eve gidilir mi? Onlar kaçıyor mu? Hem o eve kadın polis almadan nasıl gidersiniz? Çocuk şubeden bir uzman almadan nasıl gidersiniz? Resmen düşman hukuku uygulanmıştır.
Ailesine olan bu saldırıyı “kuran, sünnet ve mezhep” üzerinden açıklayarak karşı çıkıyor. Gözüne özel harekâttan iki polisi kestirmiş durumda. Sanırım onlarla bir şekilde hesaplaşacak. Bu yapılanlara 1990’ların polisliği, Mehmet Ağar polisliği diyor ve bunu da gözlerine kestirdikleri kişileri karılarıyla ve çocuklarıyla korkutmak olarak açıklıyor.
Kızları için dünyayı yakacağını söylüyor. Evet, özlemle beklendiğini biliyorum dünyanın yakılmasını. Bu tür haksızlıklar sadece sana yapılmadı Sayın Peker. Yaşları seksenleri geçmiş ve bu ülkeye ömürlerini adamış amirallere de yapıldı senden hemen önce. Onun ötesinde kendileri dışında olan herkese yaptılar ve yapacaklar. Kendileri dışında kimse bundan münezzeh değildir. Ben bunu böyle görüyorum çünkü kendileri dışında olan herkes hain, terörist, fetöcü. Alınma ama artık sen de öylesin. Üstelik bir de omertayı bozdun.
Evet, ne denmişti “bu adalet sistemine güvenmiyoruz.” Güvenilenin ne olduğunu herkes gibi sen de görüyor musun?
4. Bütün bu olanları Mehmet Ağar ve pelikancılar yaptı diyor. Pelikancıların başı olarak da damadın abisini gösteriyor. Göbelsvari propagandalar için basın yayın gerekiyor ve onu da Serhat Albayrak sunuyor. Ne var bunda? Seni rahatsız ettiğinde ses çıkarmayı “ben Mesih değilim” diyerek geçiştirmek bu bilgi birikimindeki birine yakışmıyor ve zaten sen de bunu biliyorsun.
Açık ve gizli toplantılarda onu yok edeceksiniz dediklerinden bahsediyor ve ekliyor “varı yok, yoku var eden Allah’tır.” Biz ise bilimin dediğini biliyoruz: madde vardan yok, yoktan var olmaz.
Mehmet Ağar’ın bunları neden yaptığını anlamıyor ve kafası karışıyor. Belki de göremediği çok ince ayrıntılar vardır.
Mehmet Ağar derin devletmiş… Zaten kendisi de çok dalga geçiyor bununla ve haklıdır. Bu ülkede suç örgütleri ve suçlular derin devlet olarak algılanıyor. Olamaz böyle bir şey. Evet, bu topraklarda derin devlet hiç olmadı ve olmayacak. Çünkü derin devlet kadrolarını oluşturmak için çok zeki, çok özverili ve bilgili insanlara ihtiyaç vardır. Pardon, bana kaç tane bu nitelikte ve devlet kurgusunu çok iyi bilen yurttaş gösterebilirsiniz? Sanırım sadece İngiltere’de böyle bir oluşum var.
5. Taptuk Emre-Yunus Emre öyküsü güzeldi: içeriye eğri odun sokulmaması… Dışlandığın örgütte kaç kişi düzgündü?
Video-2
Oda ve masanın konumu hemen hemen aynı olmakla birlikte kamera açısı kapıyı göstermeyen bir konuma alınmış.
Yüksek sehpanın üstüne seyyar bir makyaj aynası konmuş, ayrıca kitaplar değiştirilmiş gibi. Dipteki sehpanın üstü boşaltılmış.
Masanın üstüne kara kaplı bir defter ile ondan biraz daha kalın lacivert kaplı bir defter daha konmuş. Tespih bu sefer imamesi diğer yöne bakar konmuş. Troçki ile ilgili bir kitap ile adı okunmayan bir başka kitap daha masa üstünde yerini almış.
Artık tamamen eminim, Sedat Peker, kendi dış görünüşüne önem verdiği kadar çalışma masasının üstüne de önem veriyor ve sanırım simetri hastalığı var.
Kişisel aksesuarlardan yüzük ve saat değişmiş. Saat yine köşeli ve kocaman. Koyu renkli bir yelek gömleğin üstünde yerini almış ve kollar bu sefer manşetlerden kapanmış, geri sıvanmamış… Boyunda haç şekline benzeyen kolye var. Yeri gelmişken söylemekte fayda var. Haç Hristiyanlığa ait gibi görünmekle birlikte, aslında, Asya kökenli bir işarettir. Türklerin çokça kullandığı ve Avrupa’ya taşıdığı işaretlerdendir. Marangoz İsa’nın çarmıha gerilmiş şekli ile o işaret örtüştüğü için Hristiyanlar tarafından kullanılır olmuş.
Troçki’ye bir göz atalım. Sedat Peker, her ne kadar sağcı değilim, solcu da değilim dese de, açık bir şekilde sağ partilerle yakınlığı bilinen biridir. Böyle birinin Troçki’yi anlatan eseri masasında mesaj vermek üzere bulundurması oldukça ilginç duruyor. Troçki, SSCB’nin ideoloğudur. Kızıl orduyu kurandır ve aslında Ekim Devrimini tereyağından kıl çeker gibi kotarandır. Troçki olmasaydı Lenin olmazdı, devrim olmazdı demek mümkündür. Ancak Troçki, Leninden sonra ülkenin başına geçmek istememiştir ve Stalin geçince de ülke ülke kaçmıştır. Bu ülkelerden biri de Türkiye’dir. En son durağı olan Meksika’da ise bir balta ile öldürülmüştür. Öldüren KGB görevlisidir. Burada verilen mesajı merak ettim. Kendisinin sonunun da Troçki gibi olacağını ve bunu kabullendiğini mi söylemek istiyor?
1.Devlete ve onun görevlilerine güvenmeme konusunu işliyor. Buna Seyit Rıza’nın isteğini örnek olarak veriyor.
Yeri gelmişken altını çizmekte fayda var. Devleti millet oluşturur ve çalışanlarını kendi içinden verir. Millet neyse devlet de odur. Hiç şaşmaz bu kural. Bu topraklarda yaşayanlar kendilerine yapılmasını istemedikleri her şeyi karşılarındakilere yapılsın isterler. Güç ellerine geçtiğinde hemen zehirlenirler.
Bu topraklardan iki devlet adamı çıkmıştır. Mevcut zihniyet, bu yüksek şahsiyetleri “iki ayyaş” olarak nitelendiriyor, kendisinin ne olduğuna bakmadan. Evet, ey ahali; kimse size devlet adamı diye birini işaret etmesin. Onlar ancak devlet görevlisidir en fazla. Milletin vergilerinden maaş alanlardır ve her an dönmeye teşnedirler.
2. Beykoz Evlerinde olan bir olayı isim ve mekân vererek anlatıyor. Sonrasında suçu üstlenen biri bulunuyor ve olay çözülüyor. Bakalım bu iddia için valilik, savcılık veya olaydan bir şekilde etkilenmiş kişiler bir tepki gösterecek mi?
3.Kadın polis meselesi ve kızlarının sıkıntı yaşaması kendisine çok dokunmuş ve haklıdır. Kendisini küçük düşürmek için böyle davrandıklarını söylüyor, haklıdır. O sesini çıkarabiliyor geç de olsa ama ya sesini çıkaramayanların kaç kişi olduğunu kim biliyor?
Video-3
Yüksek sehpa üstündeki ayna gitmiş. Kitaplar değişmiş. Ayaklı abajur yanmıyor.
Kendisine baktığımızda; sadece gömlek var ve kolları sıvanmamış. Saat değişmiş, yuvarlak olmuş ve yine büyük. Yüzük değişmiş. Tespih ilk videodaki yöne dönmüş. Masaya fener ve dizüstü bilgisayar gelmiş, defterler gitmiş.
Mario Puzo öldükten sonra baba romanının devamının yazılması istenmiş ve buna en uygun kişi olarak Mark Winegardner seçilmiş ve Babanın Dönüşü adlı eser yazılmıştır. İşte, bu eser masada yerini almış ve sağlam bir mesaj veriyor: ben döneceğim ve dönüşüm muhteşem olacak.
1.Elazığda öldürülen kız yine gündemde. Jandarmanın ne duruma düştüğünü işaret ederek kolluk gücünün güvenilmez duruma geldiğini demeye çalışıyor. Kızın ve şikâyetinin yok edilmesini bir mizansen ile yeniden canlandırdı ve sordu? Kız nerede? Ve yanıtladı: zaten garip, kimsesi de yok…
İşte, sana fırsat; sen olsaydın onun kimsesi. Sen değil miydin Atatürk’e Gökbörü diyen? İşte, o Gökbörünün cumhuriyet tanımı var ve sen de o cumhuriyette yaşıyorsun. Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesi olmak demektir. Sen de bir cumhuriyet çocuğu olarak o kimsesizin kimsesi olsaydın ya. Bunu “ben Mesih değilim” diye açıklaman, başkalarının namusunu korumayı da görev edinmiş biri olarak sana yakışmaz.
2.Ödeşme adettendir ama intikamı sevmeyiz demesine rağmen kısa bir zaman sonra intikamımı alacağım dedi.
3. Derincilere ve pelikancılara parmak sallayarak “Tayyip abi ile herkesin arasına mesafe koydunuz, ona ayrı bir Türkiye anlattınız” dedi. Bence çok kötü yanıldı.
Kendisi toplamadı mı o adamları çevresine? Kendisi bunların niteliğini bilmiyor mu? Bu adamların kendi kişisel gelecekleri için her şeyi yapacağını bilmiyor mu? Zaten kendisi de kendi kişisel geleceği için her şeyi yapmadı mı, yapmıyor mu? Aslında böyle demekle, olayları bir anda tersine çevirecek olan kişiyi karşısına almadığını söylemek istiyor. Ona güzelleme çekerken diğerlerini kötülüyor. Oysa o adamların tamamını o getirdi o makamlara.
4. Kimse beni almaya gelmesin, çatışırız diyor. Zaten olması da gereken budur bu saatten sonra.
5.Solculara çok kötü geçiriyor ve çok da haklı, ne yazık ki…
Video-4
Dipteki sehpa gitmiş. Masaya defterler geri gelmiş. Kâğıtlar kendi önem ve boy sıralarına göre dizilmiş. Fener daha merkeze çekilmiş ve hemen yanına kahverengi bir tespih düzgünce yatırılmış. Yuvarlak madalyon boyunda, yelek gelmiş, yüzük ve saat bir önceki ile aynı.
Masada çok güçlü bir mesaj var: Aptallar Erken Ölür. Yine Mario Puzo’dan. Geçmişte defalarca okuduğum ve okudukça okuyasım gelen bir eserdir. Kendisine aptal demeyeceğine göre erkenden ölecek olanlar kim veya kimler acaba?
1. Şunun adını koyalım. Öteden beri sürdürmekte olduğum ama araya zaman zaman başka işlerin girdiği ve aksayan bir yazı dizisi var. İmralı görüşmelerini anlatan kitabı özetleyerek önemli konuları açık etmeye çabalıyoruz orada. Dikkatimi çeken çok önemli bir konu var: Abdullah Öcalan çok okuyan ve sürekli sorgulayan biri. Sonuçta bir terör örgütü yöneticisi ve suçlu ama bu onun bu niteliğini ortadan kaldırmaz. Aslında gerçek ve çok bilgi ile bu tür örgütler ayakta tutulur.
Aynı niteliği Sedat Peker gerçeğinde de görüyoruz. O da çok okuyor ve çoğu kimsenin bilmediği konularda bilgi sahibi ve işin özünü kavramış durumda. Bu çok güzel bir şey ve aslında konuşmalarını dinlenir kılan özelliklerden biri de verdiği örneklerle açığa çıkan bilgi birikimidir.
Avcı-toplayıcı, Çatalhöyük-Göbeklitepe gibi antropolojik ve arkeolojik deyim ve yerler çoğu kişi tarafından bilinmez. Üstelik kendisi bunları tarihleri ile biliyor.
Che Guevera’dan bahsediyor ve bayağı bilgili… Bu durum, onu, arkadaşlarına kitapların özetlerini çıkarttıran ama onları da okumayandan daha öne çıkarıyor. Ve insan ister istemez, “böyle biri öyle birine nasıl biat eder ve onun yolunda yürür” diyor.
2. Temiz toplum diye bir şey yoktur, sadece insanları kandıranlar vardır diyor. Haklı ama o ideale ulaşmak için uğraş verilmeli. O bunu yapmıyor ve kestirip atıyor. Pragmatizmin ve giderek oportünizmin varacağı nokta burasıdır.
3.Hedef doğrudan Süleyman soylu. Bazen temiz Süleyman, bazen sülü…
a. İçişleri bakanı “İstanbul’u ben yönetemiyorum, Berat yönetiyor” diyormuş.
b. DYP’ye genel başkan olmak için çabaladığı sıralarda bunu kongrelerine almıyorlarmış. Onun kongrelere girmesini sağlayanlar Peker’in yanına verdiği kişilermiş.
c. Sedat Peker’e komplo hazırlandığını, tehlikeli bir durum olduğunda haber vereceğini söylemiş. Bunun da şahidi olarak akrabası Reşat Hacı Fazlıoğlunu gösteriyor.
ç. İlk videolardan sonra, berat Albayrak ile ilgili olarak, onu çıkart, videoları durdur demiş.
d. Koruma polisi kararını o uzatmış. Zaten bunun belgesi yayımlandı. TIKLAYINIZ.
e. İçişleri bakanına, neyzen Tevfik usulü bir yakıştırmada bulundu.
f. Haydar Baş’ın cenazesine kimseyi aldırmadı ama kendileri “yüzlerce elli bin kişilik miting düzenledi” dedi.
g. İçişleri bakanının ablasının oğlu yanına yollanmış yardım etsin diye, şarkıcı olacakmış. O da tüm kanallarda yayımlatmış onun şarkılarını.
4. Silivri emniyet müdürünün neden intihar ettiğine dair açıklamaları var.
5. Zengin Fetöcülerin mal varlıklarının yarısının “derincilerin” eline geçtiğinden bahsetti.
6. Gençlere yönelik en sonda söylediği “40 yaşından büyük olanları dinlemeyin, kendi dünyanızı kendiniz yaratın” lafı son derece gerçekçi ve doğru. Neden mi? ben de çocuklarıma demiştim “Beni belli bir yaştan sonra dinlemeyin” diye. “Çünkü size eskiyi ve en son kaldığım yeri anlatırım ve bu sizi eksik kılar” diye de eklemiştim. Hatta kızım birkaç sene önce bana bunu hatırlatıp hala aynı düşüncede olup olmadığımı sordu. Evet, aynı düşüncedeyim dedim ve hali hazırda da aynı düşüncedeyim. Çünkü insanlar genelde 35-45 yaşlarında kalıyor ve öldüklerinde yaşları ne olursa olsun bilgi ve gelişimi hep o yaşta oluyor. İstisnalar kuralı bozmaz, unutmayın. Topluma bir mafya babası olarak görülen birinden böyle bir düşüncenin çıkması çoğu kişiyi şaşırtmıştır. Ben şaşırmadım. Bu tip adamlar, o gibi işleri yapıyorsa çok sağlam felsefeleri vardır. Asıl olan o felsefeyi öğrenmektir. Zaten bunun farkında olan insanlar sürekli gelişimin peşindedir.
Bakalım, gelecek videolarda neler olacak. Geri adım mı atılacak, yoksa inadına ileri doğru mu gidilecek, göreceğiz.
Hits: 1604
AFGANİSTAN YAZI DİZİSİ – 5
- 12 Mayıs 2021
AFGANİSTAN YAZI DİZİSİ – 6
- 23 Mayıs 2021