
Çatışmalı Bölgelerde Çalışanlar İçin Emniyet ve Güvenlik Önerileri
- 13 Haziran 2021
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; güvenlik
- 4
Türkiye uzun bir süre PKK Terör Örgütünün sebep olduğu tehdit ve risklerle karşı karşıya kalmış ve bu yüzden ağır bedeller ödemiştir. Fakat bu tehdit, kamuoyunda genel olarak teröristlerin ve güvenlik güçlerinin verdiği kayıplar açısından ele alınmaktadır. Hâlbuki, bu süreçte güvenlik ile hiçbir ilgisi olmayan çok sayıda sivil insan da yaralanmış veya hayatını kaybetmiştir. Bu sivil kayıplardan tartışmasız bir şekilde en çok etkilenen, iç güvenlik harekâtı bölgesinde yaşayan sivil insanlar olmuştur. Ancak gerek devlet görevlisi sivil memurlar gerekse bölgeye sadece iş icabı giden basın mensupları ve bölgede iş yapan şirketlerin çalışanları ve hatta yardım kuruluşlarının personeli de azımsanamayacak kadar sık bir şekilde terör mağdurları arasında yerini almıştır.
Bu konu ile ilgili alınması gereken temel tedbirler ile ilgili olarak İç Güvenlik Harekâtı İcra Edilen Bölgelerde Faaliyet Gösteren Şirketler İçin Emniyet ve Güvenlik Planlaması Hakkında Öneriler[1] başlığı ile bir yazı kaleme alarak yayınlamıştık. Fakat maalesef, bu durum sadece ülkemizi ilgilendiren bir sorun değildir. Özellikle Ortadoğu bölgesindeki komşularımız uzun yıllardır, bizde olanlardan çok daha fazla karışıklık, çatışma ve iç sorunlarla uğraşmaktadır. Soğuk Savaş sonrasında artan bu karışıklıklar ve istikrarsızlıklar, ABD başta olmak üzere bölge dışından birçok devletin yaptığı müdahalelerle adeta içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir. Bir de Ortadoğu’da bulunan devletlerin birbirleri ile olan sorunları, baskıcı rejimler, kronik hale gelmiş ekonomik, dini ve etnik problemler hesaba katıldığında, Ortadoğu’nun daha uzun bir süre istikrarsızlığını koruyacağı anlaşılmaktadır.
Ancak hayat her şeye rağmen devam etmektedir ve bundan sonra da devam edecektir. Tüm sorunlara ve çok boyutlu tehditlere rağmen, başta basın organları olmak üzere yardım kuruluşları ve özel şirketler gibi birçok kuruma bağlı yerli ve yabancı sivil personel komşu ülkelerdeki çatışmalı bölgelerde çalışmaktadır. Elbette bunun ağır bir bedeli olmaktadır. Fakat ödenen tüm bedellere rağmen bahse konu kurumlara bağlı personel bundan sonra da aynı bölgelerde çalışmaya devam edecektir.
Bu sebeple, çatışmalı bölgelerde sivil zayiatın azaltılması için bazı tedbirlerin alınmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Irak’ta ve özellikle Suriye’de sivil zayiatın ulaştığı rakamlar çok vahim bir seviyededir. Durumun vahametini anlamak için basında verilen bazı rakamlara bakmak yeterli olacaktır. Basın organlarına yansıyan haberlere göre sadece Suriye iç savaşında 7000’den fazla gazetecinin hayatını kaybettiği, 4000 civarında gazetecinin ise Suriye rejimi, Rus kuvvetleri ile IŞİD ve PYD gibi terör örgütlerinin elinde rehine olarak tutulduğu ileri sürülmektedir. Bu olaylar basın organlarında güvenlik güçlerinin kayıpları kadar yer almadığı için, bu acıklı durum kamuoyunun çok fazla dikkatini çekmemektedir. Hâlbuki şirketlerin, yardım kuruluşlarının ve sivil devlet görevlilerinin verdiği zayiatlar da hesaba katılırsa, durumun güvenlik güçlerinin verdiği zayiatlara göre çok daha fazla olduğu kolayca anlaşılacaktır.
Çatışmalı bölgelerde faaliyet göstermek, doğası gereği kendine has bazı riskler taşımaktadır. Bu sebeple, tüm tehditlerden kaçınmak ve zayiatı sıfıra düşürmek mümkün değildir. Bu durum güvenlik güçleri dâhil herkes için geçerlidir. Ama alınacak bazı basit tedbirlerle bu zayiatları en az seviyeye düşürmek mümkündür. Bunun için çoğu zaman olağanüstü tedbirler almaya da gerek yoktur. Şimdi bu tedbirlerin neler olabileceği hakkında bazı bilgiler vermeye çalışacağız. Daha önce hiçbir basın organının, yardım kuruluşunun veya özel şirketin bu işin planlamasını nasıl yaptıklarını bilfiil deneyimleme fırsatım olmamıştır. Bu sebeple, meslek yaşamım boyunca başta Irak kuzeyi olmak üzere çatışmalı bölgelerde gözlemleme fırsatı bulduğum çalışan sivil personelin faaliyetlerinden edindiğim bilgilere göre bazı çıkarımlar yapmaya çalışacağım.
Benim gözlemlerim ve deneyimlerime göre, çatışmalı bölgelerdeki en büyük tehlike, hazırlıksız olmaktır. Bunu, bu bölgelerde görev yapan basın organları mensupları açısından ele alacak olursak, herhangi bir veya birkaç muhabiri; “Ahmet, Ayşe, Ali, şu bölgeye gidip haber yapın.” diye görevlendirmek, onları daha en baştan ateşin içine atmak demektir. Bu sebeple, çatışmalı bölgelere gönderilecek personel ister basın ister başka bir sivil kurumun veya şirketin personeli olsun bazı kişisel özellikleri de dâhil olmak üzere genel bir değerlendirme yapılarak, bölgeye gönderilmeden en az bir hafta önce belirlenmelidir. Bunun için personel görevlendirmeye karar verildiği andan itibaren gidilecek bölge hakkında detaylı bir araştırma ve bunun sonucunda da detaylı bir planlama yapmak gerekmektedir. Gerekirse bu konularda tecrübeli personel istihdam edilmeli veya hizmet satın alınmalıdır. Yani, hazırlıklı olmak için çok önceden ve profesyonel bir mantıkla çalışmaya başlanmalıdır.
Gidilecek bölge hakkında araştırma yapabilmek için öncelikle personelin nereye gönderileceği ve bu bölgelerdeki genel durum belirlenmelidir. Bu yapılırken genel ifadeler kullanılmamalıdır. Çünkü her bölgenin kendine has bazı özellikleri vardır. Örneğin Suriye’nin herhangi bir bölgesine gönderilecek bir personel, nasıl olsa ortama alıştı diye Suriye’deki tüm görevlere gönderilmemelidir. Suriye’nin gidilecek bölgeleri ayrı ayrı, kesin sınırlarla belirlenmeli ve her bölgeye, bu bölgelere gitmesi en uygun olan personel görevlendirilmelidir. Ayrıca, seçilecek arabanın marka ve modelinden tutun da hangi koruyucu teçhizatın verileceğine kadar tüm hususlar, bu tespit edilecek bölgelere göre ayrı ayrı belirlenmelidir.
Şimdi bunun nasıl yapılacağını inceleyeceğiz. Konuyu basitleştirmek ve karışıklığa sebep olmamak için, incelememizde herhangi bir basın kuruluşu, şirket veya vakfın Suriye topraklarında göreve göndereceği personel esas alınacaktır. Bu yapılırken, belirli bir bölge ismi verilmeyecek ve hemen her bölge için geçerli olabilecek genel hususlara değinilecektir.
Her şeyden önce şu bilinmelidir ki yönetilemeyen, takip ve kontrol edilemeyen her türlü faaliyet risklidir. Bu sebeple, öncelikle çatışmalı bölgelerde görev yapan personelin faaliyetlerinden sorumlu bir kişi görevlendirilmelidir. Bu kişiye, eğer birden fazla bölgeye gidilecekse, ihtiyaca göre her bölgeye gönderilen çalışanları takip edecek en az birer personel yardımcı olarak verilmelidir. Bunların bölgeye yakın bir yerde konuşlanması daha uygun olur. Bu mümkün değilse, vakıf, şirket veya basın kuruluşu merkezinde, yeterli büyüklükte bir oda da tahsis edilebilir.
Bu odada, gidilecek bölge hakkında haberler yapan haber kanallarını takip edecek şekilde yeteri kadar televizyon bulunmalı ve her kanalı takip etmek için ikiz görevli olarak birer personel görevlendirilmelidir. Bunlar aynı zamanda internet haberlerini de takip edebilmelidir. Çünkü çoğu zaman haberler basın organlarından daha önce internete düşmektedir. Suriye televizyonlarını takip edecek personel Arapça, Rus kanallarını takip edecek personel Rusça bilmelidir. Bu dilleri bilen personel bulunamıyorsa, en azından İngilizce yayın yapan kanalları takip etmek için bir personel tahsis edilmelidir.
Bu personel, sadece olayları takip etmekle yetinmemelidir. Yapmaları gereken ilk şey, odanın bir duvarına Suriye’nin çok büyük bir haritasını asmak olmalıdır. Bundan sonra, görevli personel Suriye hakkında detaylı bilgi toplamalı ve son durumu bu harita üzerine her gün işaretlemelidir. Bu personel geçmişe ait bilgileri de araştırıp arşivlemeli ve bölge hakkında yeterince bilgi sahibi olacak şekilde yetiştirilmelidir. Eğer önemli bir tehdit ortaya çıkarsa, derhal alandaki personel aranarak gerekli tedbirleri almaları konusunda uyarılmalıdır.
Bu personel harita üzerine, sadece hangi devletin ordu birliklerinin hangi bölgelerde olduğunu değil, tüm silahlı grupların hâkim olduğu bölgeleri de işaretlemelidir. Çünkü bölgeye görevlendirilecek muhabirler bu bölgelerin sınırları esas alınarak görevlendirilmelidir. Burada temel husus, birçok ordu veya silahlı grubun sınırlarının kesiştiği bölgelere kesinlikle personel görevlendirilmemesidir. Görevlendirmeler, sadece bir grubun bölgesine, bu mümkün değilse Türk ordu birliklerinin bulunduğu bölgeye ve sadece bir grubun bölgesinin cephesine düşecek şekilde yapılmalıdır.
Bu bölgeler tespit edilip haritaya işaretlendikten sonra yapılması gereken şey, çatışmaların başladığı günden bugüne kadar hangi grubun hangi grupla çatıştığını ve ne tür yöntemler kullandığını tespit etmektir. Bu yapılırken, sadece bunların birbirleri ile yaptıkları çatışmalar değil, gazetecilere ve diğer sivil çalışanlara karşı takındıkları tavırlar da dikkate alınmalıdır. Gazetecilerin hangi bölgelerde ve nasıl saldırıya uğradıkları, nerede öldürüldükleri, nerede rehin alındıkları tespit edilmeye çalışılmalıdır. Bu bilgiler değişik renk kodları ile haritaya işlenerek görselleştirilmelidir. Böylece en riskli bölgeler ve en büyük tehditler tespit edilmiş olacaktır.
Bu merkezde bulunması gereken diğer bir şey de bölgedeki güvenlik güçlerinin ve bölgeye gidecek görevlilerin telefon numaralarıdır. Bu numaralar, haritanın yanına asılacak bir kâğıda uzaktan okunacak kadar büyük olarak yazılmalıdır. Herhangi bir durumda sahadaki personel ile derhal irtibat kurmak ve yardım için en yakın güvenlik birliğine haber vermek çok önemlidir. Aynı şekilde, sahada görev yapacak personele de bu merkezin numarası verilmelidir. Gidilecek bölgede cep telefonlarının çekmeyebileceği hesaba katılmalı ve mümkünse her gruba en az bir adet uydu telefonu verilmelidir. Her bölgedeki personel, her gün belirli aralıklarla kesin olarak belirlenmiş zamanlarda bulundukları yer ve son durumları hakkında merkeze rapor vermelidir.
Eğer belirlenen zamanlarda rapor verilmezse merkez tarafından aranmalı ve ulaşılamazsa durum bölgedeki güvenlik güçlerine anında haber verilmelidir. Ne kadar erken haber verilirse güvenlik güçlerinin müdahale ve yardımı ile kurtulmaları o kadar yüksek bir ihtimal olacaktır. Elbette, her şirket, vakıf veya basın organının böyle bir merkez kurup buraya birçok personel görevlendirmeye imkânı olmayabilir. Ama hiç olmazsa ikiz görevli olarak mümkün olduğu kadar personel görevlendirilmeye çalışılmalıdır. Ayrıca, en az bir kişi daimi olarak bu işle uğraşacak şekilde görevlendirilmeli ve bu kişi vasıtasıyla alanda görev yapan personel 24 saat esasına göre takip edilmeli ve onları her türlü olumsuz koşulda desteklemeye hazır olunmalıdır.
Bu genel hususları açıkladıktan sonra şimdi de personelin nasıl seçileceği, seçilen personelin hangi araba, araç, gereç ve koruyucu teçhizatı alacağı ve nelere dikkat etmesi gerektiği hakkında bilgi vermeye çalışalım. Yapılacak ilk şey, gönderilecek bölge kesin sınırları ile belirlendikten sonra bu bölgeye kimin gönderileceğine karar vermektir. Buna, bahsettiğimiz merkezin elde ettiği bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda karar verilmelidir.
Konuyu biraz açalım. Eğer PYD bölgesine veya bu bölge sınırına muhabir gönderilecekse, bu personelin en az birinin Kurmanç lehçesini bilmesinde fayda vardır. Eğer böyle bir personel yoksa, Arapça bilen, o da yoksa İngilizce bilen bir personel görevlendirilmelidir. Öte yandan, IŞİD bölgesi veya bölge sınırına gönderilecek kişilerin Arapça bilmesi birinci derecede tercih sebebi olmalıdır. IŞİD bilindiği gibi mezhep takıntısı da olan ve acımasız eylemleri ile bilinen radikal dinci bir terör örgütüdür. Bu sebeple bu bölgeye gönderilecek kişiler dini bilgileri daha fazla olan, Hristiyan veya Yahudi dininde ve Nusayri, Alevi veya Şii inancında olmayan personel olmalıdır. Bu durum, eğer ele geçirilirlerse öldürülmeleri ihtimalini azaltabilir. Öte yandan, bu örgüt kadınları pazar kurup sattığından, muhabirler arasında kadın bulunmaması daha uygun olacaktır. En önemlisi de gönderilecek kişilerin; bölgeyi bilen, bölge kültürüne yakın ve daha önce bir süre o bölgede yaşamış kişiler olmasıdır.
Bu kişiler belirlendikten sonra, kendilerine ya merkeze çağırarak veya internet üzerinden telekonferans ile detaylı bir eğitim verilmelidir. Bu eğitimde; gidecekleri bölgedeki son durum, komşu bölgelerdeki silahlı güçlerin kimler olduğu, son zamanlarda çatışmaların hangi bölgelerde yoğunlaştığı, karşılaşabilecekleri mayın ve EYP gibi tehditler, merkeze ne kadar aralıklarla rapor verebilecekleri, tehditle karşılaştıklarında hangi hareket tarzlarını uygulayacakları, daha önce o bölgede görev yapan gazeteciler ile diğer sivil çalışanlara nerelerde ve ne tür saldırılar yapıldığı gibi bilgiler detaylı bir şekilde anlatılmalıdır. Daha sonra hangi arabaları kullanacakları, bu arabaları nasıl işaretleyecekleri, hangi koruyucu teçhizatı alacakları belirlenmelidir.
Araç seçiminde dikkat edilmesi gereken ilk husus, bölgede sivil halkın en yaygın olarak kullandığı model ve renkte arabaların seçilmesidir. Çünkü saldırganların saldırısından korunmanın ilk şartı, görünürlüğü mümkün olduğu kadar azaltmaktır. Bunun yanında, verilecek arabalar mümkün olduğu kadar yeni model olmalı ve göreve gitmeden önce detaylı bir şekilde bakımları yapılmalıdır. En kötü şey, bir bölgeden hızla uzaklaşmanız gereken durumlarda arabaların arıza yapmasıdır. Bu, hem sabit bir hedef teşkil etmenize, hem de yaya olarak kaçmak isterseniz binlerce dolara mal olan teçhizatı geride bırakmanıza sebep olacaktır.
Gidilecek bölgede yardım kuruluşlarına, şirket çalışanlarına ve basın mensuplarına bilerek saldırı yapılmıyorsa, arabanın vakıf aracı, şirket aracı veya basın aracı olduğu çok uzaktan anlaşılacak şekilde her iki tarafına yazılmalı ve gerekli işaretler konulmalıdır. Bölgede hava araçları kullanıldığından, aynı şeyler arabanın üst tarafına da havadan görülebilecek şekilde işaretlenmelidir. Bu sebeple, merkezin yapacağı araştırmada hangi bölgede şirket, vakıf veya basın mensuplarına saldırıldığı ve bu saldırıların nasıl yapıldığının tespit edilmesi çok önemlidir. Eğer saldırı yapılan bir bölgeye gidiliyorsa hiçbir işaret koymamak daha uygun olacaktır.
Bunun dışında, arazi yapısı ve bitki örtüsü de dikkatle araştırılmalıdır. Örneğin Antakya bölgesinden Suriye sınırına girer girmez birçok bölgenin zeytin ağaçları ile kaplı olduğu görülecektir. Zor durumlarda arabaların bu zeytinliklere girmek zorunda kalabileceği dikkatten kaçırılmamalıdır. Bu zeytinlikler sürekli sürüldüğünden yağmurlu havalarda buralara girecek arabaların çamura saplanması kaçınılmazdır. Üstelik Yayladağı İlçesi gibi yüksek rakımlı yerlerde yazın bile oldukça sık yağmur yağmaktadır. Bu zeytinlikler, yağmursuz havada bile bir engel teşkil edebilir. Çünkü genellikle bodur zeytin ağaçları dikilmiştir ve iki zeytin arasındaki mesafe oldukça dardır. Bu sebeple geniş ve yüksek arabaların zeytinliklerde manevra kabiliyeti oldukça sınırlıdır. Diş derinliği azalmış eski lastiklerle de sürülmüş arazide arabaların hareket etmesi neredeyse imkânsızdır.
Bu mahsurları telafi etmek için, eğer mümkünse dört çeker arabaların kullanılması, bunların çok geniş ve yüksek arabalar olmaması ve arazi lastiği takılması faydalı olacaktır. Bu durum Afrin gibi dağlık, engebeli ve aynı zamanda sık bitki örtüsü ile kaplı bölgelerde de geçerlidir. Yayladağı’nın hemen güneyinde ise daha büyük sorunlara sebep olabilecek çok sık bir çam ormanı kuşağı bulunmaktadır.
Arabaların kurşun geçirmez camları olması, tercih sebebi olmalıdır. Mümkünse arabalar da zırhlı olmalıdır. Ancak bunun olması neredeyse hiçbir zaman mümkün değildir. Bu sebeple, araçlarda küçük mayın ve EYP’ler ile hafif silah atışlarından korunmaya yarayacak bazı tedbirler alınmalıdır. Örneğin her personele el çantası şeklinde olup açıldığında kalkan haline gelen ve hafif silah mermilerine karşı koruma sağlayan teçhizatlar verilebilir. Herhangi bir ateş alma durumunda personel bunları hızla açarak kendisini koruyabilir. Bunlar pahalı malzemeler olduğundan çok yaygın olarak kullanılmamaktadır. Bunun yerine basit ve ucuz bazı tedbirler alınabilir. Örneğin kalın ve oldukça büyük boyutlu ansiklopediler çoğu hafif silahın mermisini durdurabilir veya en azında hızını keserek öldürücülüğünü azaltabilir. Bu sebeple araçlara her personel için böyle bir ansiklopedi konulabilir. Dışarıdan ateş edildiğinde herkes yanındaki ansiklopediyi alıp vücudunu kuruyacak şekilde camlara dayayabilir. Hem yasal hem de dikkat çekmeyen bir yöntem olması da avantajlıdır.
Personelin ayaklarını koyduğu yere, elenmiş ince kum doldurulmuş kum torbaları koymak küçük mayınlardan veya EYP (El Yapımı Patlayıcı)’lerden korunmak için faydalı olacaktır. Arabaların camlarının siyah renkte film kaplanması, dışarıdan nişan alarak ateş edilmesine karşı faydalı olabilecek bir tedbirdir. Öte yandan, arabaların deposu tam doldurulmamalı, gidilecek yere gidip gelmeye yetecek kadar yakıt hesaplanarak en fazla yüzde yirmi beş oranında fazla yakıt konulmalıdır. Bu, kaza yapma veya yakıt deposunun ateşlerden etkilenmesi durumunda yanma tehlikesini azaltacaktır. Eğer gidilen bölgede uzun süre kalınacaksa yakıtın güvenli bidonlarla taşınması daha uygun olur.
Gidilecek yerin sınırdan olan mesafesi bir depo ile gidilebilecek kadar ise, depo tam doldurulup öyle yola çıkılmalıdır. Yolda yakıt tükenirse durup beraberinizde götürdüğünüz bidonlardan tamamlamak zorunda kalabilirsiniz. Yol üzerinde durmak ise sizi daha fazla hedef haline getirir. Öte yandan, yedek bidon götürmediyseniz gidilecek bölgelerde yakıt istasyonu bulmak mümkün olmayabilir. Eğer mümkün ise de bu istasyonlardan mecbur kalmadıkça yakıt alınmamalıdır. Çünkü hem yakıt kirli olabileceği için aracınıza zarar verip yolda kalmanıza, dolayısıyla sabit bir hedef olmanıza sebep olabilir hem de yakıt istasyonları çok tehlikeli yerlerdir. Irak kuzeyinde görev yaptığım dönemlerdeki tecrübelerimden, araçlara yapılan saldırıların çoğunun yakıt istasyonlarında yapıldığını biliyorum.
Bu hususlar tespit edildikten sonra, bir kâğıt ve kalem alıp personelin beraberinde götüreceği teçhizat ve malzemeler tespit edilmeli ve not alınmalıdır. Eğer gazeteci iseniz, yapılacak ilk şey habercilik için hangi kameraların, fotoğraf makinelerinin vb. alınacağının tespit edilmesidir. Bunlar mümkün olduğu kadar küçük ve uzaktan fark edilmeyecek şekilde mat renklerde olmalı veya yapılabiliyorsa bu renklere boyanmalıdır. Vakıf veya şirket personeli iseniz ve mülteci kamplarına veya şirketin kamp yerine malzeme götürmüyorsanız, mümkün olduğu kadar az malzeme taşımanız en iyisi olacaktır. Bunda tek kıstas, eğer bir malzemeyi mutlaka yanınıza almak zorunda değilseniz almayın şeklindedir.
İkinci husus, hangi koruyucu teçhizatın alınacağının tespit edilmesidir. En önemli koruyucu teçhizat hafif silah mermilerine karşı koruyacak güçte bir kompozit yelektir. Eğer baldır ve boyun kısımlarını koruyacak parçaları varsa, bu daha iyi olacaktır. İkinci malzeme ise kompozit başlıktır. Bu da bölgede kullanılan hafif silahlara karşı koruyacak kadar sağlam bir yapıda olmalıdır. En önemlisi de yelek ve başlığın renginin ve tipinin bölgedeki askeri birlikler ve silahlı güçler tarafından kullanılanlarla aynı olmamasıdır. Eğer hâkî renkte bir başlık takarsanız, bunun sizi hedef haline getirmesi yüksek bir ihtimal olacaktır.
Bunlardan başka, ayakkabı ve kıyafet seçimi de önemlidir. Burada dikkat edilmesi gereken ilk husus, arazi ve iklim koşullarına uygun ayakkabı ve kıyafet seçilmesidir. Bunun yanında, kıyafet ve ayakkabının rengi ve tipi, bölgede çatışmanın tarafı olan askeri birlikler veya silahlı örgütler tarafından kullanılandan farklı olmalıdır. Bölgede sivil halkın giydiği tip ve renklerin tercih edilmesi en uygun hareket tarzı olacaktır. Bunun yanında, rahat hareket edebilecek kadar bol ve mat renklerde kıyafet ve ayakkabı seçilmelidir. Beyaz veya parlak renklerin daha kolay görülebileceği, oldukça uzak mesafelerden ateş eden ve gazeteci olduğunuzu tespit edemeyen keskin nişancılara karşı sizi hedef haline getirebileceği unutulmamalıdır. Diğer önemli bir husus da yeterince yedek çorap ve iç çamaşırı götürmektir. Arazide terli bir çorapla uzun süre kalmak, sadece rahatsız edici bir durum değil, aynı zamanda mantar ve pişik yapan bir sağlık sorunudur. Aynı şey iç çamaşırı için de geçerlidir.
Yazın, askerlerin veya diğer silahlı gruplarınkine benzemeyen bir şapka veya baş örtüsü almayı unutmamak gerekir. Çünkü yaz aylarında Türkiye sınırında hava öğlen vakti güneşe çıkılamayacak kadar sıcak olur. Güneye doğru gidildikçe bu sıcaklık daha da artar. Örneğin Temmuz ve Ağustos aylarında Irak’ın Erbil şehrinde sıcaklıklar genellikle gölgede 40 derecenin üzerindedir. Bu sebeple başlıksız güneşe çıkmak mümkün değildir. Eğer çıkılırsa, bu durum güneş çarpmasına ve hatta ölüme sebep olabilir.
Pek dikkat edilmeyen diğer bir husus da alınacak su ve yiyeceklerin türü ve miktarıdır. Su konusundan başlayacak olursak söylenecek ilk şey, görev bölgesinde kalınacak süre içinde yetecek kadar su alınmasının zorunlu olduğudur. Bu su, küçük pet şişelerde olmalıdır. Yürürken ve çalışırken cebe konulup içilmesi daha kolay olacak, ayrıca bir mermi isabet ederse tüm su zayi olmayacak, sadece delinen şişelerdeki su akıp gidecektir. Suyun yeterli miktarda olması çok önemlidir. Çünkü bölgede kanalizasyon sistemleri çok iyi değildir. Doğada bulunan kaynak suları ise ölen hayvan ve çürüyen bitkiler sebebiyle genellikle sağlıksızdır. Bu sebeple, yerleşim yerlerindeki çeşme ve kuyular da dâhil olmak üzere bölgenin suyu zorunlu kalınmadıkça içilmemelidir. Kişisel tecrübemle şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer bölgedeki su kaynaklarından içerseniz, kapabileceğiniz en hafif hastalık amipli dizanteri veya kandida mantarı olacaktır.
Yiyecek maddeleri için de aynı şey geçerlidir. Her personel mutlaka görev süresince yiyeceği kadar gıda maddesini yanında götürmelidir. Bunlar seçilirken, yufka şeklindeki ekmek, uzun süre dayanacak gıda maddeleri, konserveler veya kurutulmuş meyveler tercih edilmelidir. Eğer şeker hastalığınız yoksa, mutlaka bir paket küçük şeker götürmekte fayda vardır. Uzun yürüyüşlerde, yemek yeme imkânınız olmayacağından enerjiniz tükenecek ve adım atmaya takatınız kalmayacaktır. Kendi arazi tecrübemden biliyorum, eğer ağzınıza bir şeker atıp emerek tüketirseniz hemen ayaklarınıza derman gelecektir.
Öte yandan, sıcak havalarda aşırı terleme yüzünden çok tuz kaybedilmektedir. Aşırı tuz kaybı ölüme kadar varan tehlikeler yaratmaktadır. En hafif etkisi ise çok fazla terlemek, yani daha fazla tuz ve su kaybetmek, böylece ayaklarınızın dermansızlıktan titremesi olacaktır. Bu sebeple, yanınıza hap/tablet şeklinde tuz almak çok önemlidir. Bunlar suya atılarak içilebilir ancak böyle yapıldığında suyun tadı bozulduğundan ben arazide genellikle tuz tabletini ağzıma atıp eritmeyi ve üzerine su içmeyi tercih ediyorum.
Genellikle hiç kimsenin dikkat etmediği bir husus da çatışmalı bölgelerde silahların çıkardığı seslerin sağlık üzerinde yaptığı etkidir. İç güvenlik harekâtında çatışmalara giren ve topçu sınıfından olan askerlerin çoğunda ömür boyu süren ve tedavisi olmayan bir kulak çınlaması vardır. Silahların atışı ile ortaya çıkan yüksek şiddetteki ses ve basınç, orta kulakta zedelenmeye ve bu durum kulakta çınlama sesi duymaya sebep olmaktadır. Kendim bu durumu bizzat deneyimlediğimden, bunun ne kadar rahatsız edici olduğunu gayet iyi biliyorum. Bu sesten korunmak için kulaklık takmak bir çözüm olabilir ancak kulaklık hem çabuk kirlenen hem de kırılabilen bir malzemedir. Üstelik çok yer kaplamakta ve dış sesleri çok fazla kestiğinden ihtiyaç duyduğunuz sesleri duymanızı da engellemektedir. Bu sebeple, süngere benzeyen bir yapıda olan ve kulağınıza taktığınızda kulağın şeklini alan küçük kulak tıkaçlarını kullanmak en uygun çözüm olacaktır.
Malzeme listesini böylece genel hatlarıyla yazmış olduk. İhtiyaca göre bu liste genişletilebilir veya azaltılabilir. Bundan sonra, göreve gidip gelirken ve görev esnasında alınması gereken tedbirleri yazacaktım fakat yazı oldukça uzun oldu. Bu sebeple, bu hususlarla ilgili detaylar hakkında bir sonraki yazımızda bilgi verilecektir.
[1] Bkz. https://www.mgmstrateji.com/2021/06/13/catismali-bolgelerde-calisanlar-icin-emniyet-ve-guvenlik-onerileri/
Hits: 198
Zehirli Hançer (Feminizm)
- 8 Haziran 2021
AFGANİSTAN YAZI DİZİSİ – 7
- 18 Haziran 2021