
ALAMET – KIYAMET İLİŞKİSİ
- 26 Ekim 2021
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 28
- Facebook0
- Twitter0
- WhatsApp10
- LinkedIn0
- Telegram0
- Paylaşım
BERBAT DURUMDAYIZ – 3
26.10.2021 / ANAKARA
Bu topraklarda yerleşmiş bir sözdür “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.” Bazen gidiyoruz eylemi gideyos oluyor tıpkı şarkıda olduğu gibi.
Türkiye, üzerinde yaşayanların iradeleri (oyları) sonucu, bir yere doğru gidiyor. Gidilen yerin iyi mi kötü mü olduğuna yine üzerinde yaşayanlar karar verecek. Dikkat ettiyseniz bu iradenin ve kararın özgür olup olmadığından bahsetmedim. Tek aklın olduğu yerde özgürlük neye yarar?
Aklı olan ve bunu kullanan, gidilen yerin çok kötü olduğunu görüyor ama külli iradenin sahibi seçmen ise göremiyor. Bazen görür gibi yapıyor: çalıyorlar ama çalışıyorlar. Ama akabinde kendini, gecikmeksizin, yalanlıyor ve “oyum” onlara diyor. Evet, haklıdır o seçmen tabakası; çalıyorlar ama çalışıyorlar. Çalmak yükleminin karşılıklı olanına bakıldığında “çalışmak” olduğu görülecektir, tıpkı “sevmek-sevişmek, tepmek-tepişmek, gülmek-gülüşmek”te olduğu gibi… Ahali ne derse doğru der, çalışıyorlar. Zaten on yıllardır görüyoruz nasıl “çalıştıklarını.”
Terör Örgütleri
İşin başında, ülkenin bir terör örgütü vardı ve neredeyse esamisi okunmuyordu, bitirilmişti. Her alanda büyük olunacak ya, dünya rekorları kırılacak ya, asrın lideri ile asır aşılacak ya bunda da aşıldı. Birdi iki oldu: Fetişgiller, ahalinin demesiyle Fetö. Ben buna Fetö diyemiyorum, gerçekten, söylerken gerekli şekilde seslendiremiyorum, Feto’ya, Fetüş’e kayıyor…
Durulur mu efendim, bir de baktık ki IŞİD diye -buna DAEŞ diyor bazı Arap ve Arapça severler- bir örgüt daha olmuş, nur topu gibi meret. Oldu mu sana %200 büyüme? “Durmak yok, devam” sloganı gereği, buna Türkistan-Kafkas kökenliler, Afganlar, METÖ’ler de eklendi. Ne etti? %500 mü? Büyümeye bak, büyümeye! Daha fazlası geride, henüz palazlanmakla meşguller, ama gelecekler…
Afganlar eklenirken “Taliban ile aynı düşünüyoruz” cilası çekilmedi değil. Ben bunu rakı üstüne bira içilmesine ve cilalama denmesine benzettim. Zaten görmeyi bilen göz, duymayı bilen kulak, düşünmeyi bilen akıl, ta öteden beri ne olduğunun farkında ama bu saydıklarımın sayısı ve samimi olanı çok az. Yoksa bu bilgisiz ve tabansızları geçmişlerine göndermek işten değildi.
Bunların yanına Afrika ülkelerindeki teröristler de desteklenmedi değil. Buna da KDV deniyor.
104 Amirale Yapılan Haksızlık
Altında tamamen “mağduru oynama” isteği var. Aklı başında olanlar o bildiriden bunların çıkardığı anlamı çıkarmaz. Tüm bilgisizler ve ezikler, nedense, çok alıngan oluyor ve her sözü hakaret olarak algılıyor. İyi ki kimse bunlara “rücu sanatı” ile ilgili edebi bir yöntem ile yanaşmıyor. Yoksa vay geldi o edebiyatseverin haline…
Bu konuda söylenecek iki söz var:
Birincisi kendilerinden olan bir yazarın eserinde yazılanlar ile bunların üst akıl dediği MUSA’lıların yetkili kişisinin dedikleri: Türk Ordusunu Akepe ile birlikte kafesledik. Ayrıntı için TIKLAYINIZ.
İkincisi, tarihten geliyor. 31 Temmuz 1920 gününde Mustafa Kemal’in Afyonda subaylara seslenişidir:
“Düşmanlar, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzet-i nefsini yok etmeye gayret ettiler… Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır… Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz. Buna da teşebbüs ettiler.”
Her şey ne kadar açık, değil mi?
Kumpasların Devam Etmesi
Her ne kadar, günü geldiğinde, simbiyotik ortağı fetişgilleri, bunlar Türk Ordusuna kumpas kurdular diyerek satışa getirip orta yerde bıraksalar ve tüm suçu onlara atsalar da kumpaslar devam ediyor. Nasıl mı? Balyoz davasında Yargıtay cumhuriyet başsavcısının, haklarındaki beraat kararlarına itiraz ettiği yedi kişi ile 28 Şubat masalındaki haksız hapse kapatmalar…
Madem tüm bunlar kumpastı ve Fetişgiller yapmıştı, o zaman sormak gerekmez mi ne iş bu iş diye? Hepsinin hiçbir siyasi kaygı gözetmeksizin beraat ettirilmesi gerekmez miydi? Dediğim gibi, bakmasını bilenler kumpasın sabit bacağının iktidar partisi, oynar bacağının ise fetişgiller olduğunu görür. Bunların amaçları Türk Ordusunu sürekli olarak tedirgin edip tamamen işlevsiz hale getirmektir. Bunu da çok iyi yapıyorlar.
Enflasyon
Enflasyonla mücadelede dünyada hiçbir şekilde uygulanmamış bir yöntemi deniyorlar: Faizleri düşürerek enflasyonun düşmesini ummak. Faizlerin düşürülmesinde esas maksat enflasyonun düşürülmesi olduğunu değerlendirmiyorum. Dövize para yatıranları ve biriken konut stoku sahiplerini korumak ve kollamaktır. Çünkü görünen budur.
En son olarak, beş zincir marketin raf fiyatları kontrol edilerek enflasyonun düşürüleceği hevesine kapıldılar ya da seçmene yönelik bir tiyatro daha oynadılar. Bir mal markette pahalıya satılıyorsa o malın pahalı olmasının tek sebebi market değildir, en son sebebi markettir, o da belki. Oysa baksalar görecekler; 25-30 liraya mâl olan rakı neden 200 liraya, 50.000 liralık araba neden 250.000 liraya satılıyorsa o domates de o nedenden dolayı pahalıdır.
Üretim yapmaz isen piyasayı kontrol edemezsin. Kontrol edemediğin piyasa seni parmağının ucunda oynatır. Sen de 9,85 lira olan USD 9,60 liraya düştü diye göbek atarsın. Oysa bunun tam karşılığı bir USD=1 liradır. Yapabiliyorsan bunu yap, yapamıyorsan da ahalinin aklıyla dalga geçme. Doksan yıl evvel dünyaya uçak satan bir ülke şimdilerde saman alıyor, saman. Daha ne diyeyim?
Enflasyonu baskılamak için yüksek teknoloji ürünleri üretmek gerekiyor. Zorda kalmadıkça hiçbir malı dışardan almamak gerekiyor. Hele hele yiyecek, içecek, giyim kuşam tamamen yerli olmalı. Eli tutan herkesi üretimde çalışmaya yönlendirmek gerekiyor.
On Büyükelçi Olayı
Birlikte fotoğraflarını henüz görmediğim ama buna rağmen Sorosçu ilan edilen bir işadamı yıllardır içeride. Fotoğrafları olmasa bile Soros ile bağı olabilir. İş ilişkisinin dışında diğer maksatlara yönelik bağının olması ülkem çıkarına değilse, kabul edilebilir değildir. Soros’un ne olduğu açık bir şekilde biliniyor.
Tüm bunların yanında işadamını Sorosçu ilan edenler ve onu bundan dolayı lanetleyip dahası içerde tutanlar kim? Soros ile fotoğraf çektirenlerdir. Evet, o kişilerin fotoğrafları çarşaf çarşaf ortaya döküldü. Dahası o işadamına Sorosçu diyenlerin o işadamı ile olan fotoğrafları da döküldü… Soros bu kişilere yardım ve destek için Ankara’ya bile geldi ve bunlarla bir dizi toplantıda bulundu.
AİHM’nin kararlarının uygulanmasını isteyen on büyükelçinin “istenmeyen adam” ilan edilmesi için dışişleri bakanlığına talimat verildiği açıklandı. Bakalım, o bakan bu talimat için ne yapacak. Bekleyip göreceğiz ama büyükelçilerin istenmeyen adam ilan edileceklerini ve ülkelerine gideceklerini düşünmüyorum. Yerlerine gelenler de aynı tavır ya da tutum içinde olacaklardır. AB üyesi diğer devletlerin büyükelçileri de aynı tavrı göstereceklerdir zamanla… Bunun karşılığında karşılıklı istenmeyen adam ilan etmeler gündeme yerleşecektir. Kısacası bir zaman sonra kayıkçı küreği kısırdöngüsüne girilecektir.
Artık, asker, yargı ve meclis başta olmak üzere birçok kurum ve kuruluş etkisizleştirildiğinden ülke içinde mağduru oynayacakları sahne kalmadı. Terör açısından da bu böyledir. Terörü kimin pohpohladığı ve desteklediği artık açıkça ortaya serilmiştir, dolayısıyla gerekçe olmaktan çıkmıştır. Geriye ne kaldı? Yurtdışı kökenli önemli ya da önemsiz her büyüklükteki olay bu soruya yanıttır. Büyükelçilik olayına bu gözle bakıyorum. Aslında eski Türkiye’de öyleydi ama bize talimat veremezler demeye getiriyorlar. Ancak Soros ile yapılan toplantılarda ne alınıyordu diye sorulmayacağını mı düşünüyorlar acaba?
Doğal Afetler
Ülkemiz, bu sene, peş peşe hem yangın hem de sel felaketini yaşadı ve sonuçları çok acı oldu. Felaketler süresince, felaketlerden daha felaket davranışlar gösteren hükümetten bahsetmeyeceğim.
Sel felaketleri dere yataklarına yerleşim yerlerinin kurulması ile kendini gösteriyor. Oysa yerleşim yeri olmayan dere yataklarında ölen, kaybolan, yaralanan olmuyor. Hatta oralarda sel yaşanıp yaşanmadığından kimsenin haberi bile olmuyor. Sel ile ilgili olarak ahaliye akıl verecek değilim, alayı çok akıllı ve her şeyi biliyor.
Asıl diyeceğim selden sonra siyasetçilerin suçlanmasıdır. Suçsuzlar demiyorum. Her selden sonra çeşitli fotoğraflar, krokiler ve bilgiler paylaşılır. Bu senekinde de oldu. Gördük ki, 400 metre olan dere yatağı yerleşime açılmış ve 15 metreye indirilmiş. Yağan yağmur sel olmasın da ne yapsın? Sel önüne geleni yok etmesin de ne yapsın? 400 metrede ancak dağılan gücü 15 metreye sıkıştırırsan olacağı budur. Tam bu noktada oraları yerleşime açanların suçu olduğu kadar, oraların yerleşime açılmasını isteyen halkın, yerleşime açıldığında buna itiraz etmeyen devlet görevlisi, meslek odaları ve bireylerin de suçu yok mudur? Oraların yerleşime açılması için siyasilere baskıda bulunanların suçu yok mu?
Sel felaketi olan yerlerde, selin zarar verdiği bölgelerin imarının kaldırıldığına dair bir haber henüz basın-yayın organlarına yansımadı. Demek ki ders alınmıyor. O zaman durmak yok, zarar görmeye devam.
Önümüzdeki günler yağışların bol olacağı günler olduğundan sel tehlikesi olan yerlerde yaşayanlar selin gelmesine hazırlıklı olsun.
Orman yangınlarının anatomisinden bahsedecek değilim. Ormanları insanların yaktığı gün gibi ortada olup siyasetçi parmağından her aklı başında olan yurttaş şüphelenmektedir. Siyasiler orman köylüsünü yok etti ve ormanları sahipsiz kaldı. Bu bilerek yapıldı, maksat bu alanları imara açmaktır. Zaten iktidara geldikleri gün ağızlarından 2-b lafı düşmüyordu.
Tam da orman yangınları devam ederken, bir kararname ile ormanlık olsun ya da olmasın kıyıların turizm bakanlığının tasarrufuna verilmesi bana manidar geldi ve çok sayıda mana çıkardım.
Zaten her şeye karar veren tek aklın orman yangınlarına müdahale edecek yangın söndürme uçaklarının bağlı olduğu kuruma kayyum ataması ve kayyum ve şürekâsının bakım için gerekli olan 4 milyon doları vermemesi birçok şeyi açıklamaktadır.
Yangınların akabinde Somali’ye 30 milyon USD yardım yapıldığı ortaya çıktı. Somali’nin ne gibi önemi varsa, ülke kırılırken oraya yardım ediliyor.
ABD Teröristleri Destekliyormuş
ABD Kürtleri, PKK, PYD’yi destekliyormuş. İktidar partisi genel başkanı öyle diyor. Peki, kimi destekleyecekti? İsterseniz, bir açıklama sonrası yanıtlayalım.
ABD’nin önce Irak’a, sonrasında Suriye’ye yerleşmesine neden olanlar ya da hiç ses çıkarmayanlar, hatta o ülkeleri işgal etmeye kalkanlar “Bop/Gop Eş başkanları” değil miydi? O başkanlar Irak’ta ölen ABD askerleri için ağlayıp dua etmiyorlar mıydı? O başkanlar Süleymaniye’de başına çuval geçirilen askerler için nota verilecek mi diyenlere, başkanlıklarının zorunlu bir gereği -belki de gönüllü- olarak, “ne bu, müzik notası mı?” dememişler miydi? O başkanlar, Türk halkı ve tarihi üzerinde simgesel değeri olan Süleyman Şah Türbesini ülkeye apar topar taşımamışlar mıydı?
Bu açıklamadan sonra yanıta gelelim: pek tabi ki hainleri destekleyecek? Yoksa Wilson ilkelerine ve Sevr’e karşı çıkarak kurulan “bir hukuk devleti olan laik ve demokratik cumhuriyeti” mi destekleyecekti? Pek tabi ki o cumhuriyeti yıkmaya çalışan hainleri destekleyecek. Son yirmi yıla dönüp baktığımızda, Türkiye’nin de komşularındaki hainleri desteklediği çok açık bir şekilde görülür. Asıl olan odur ki yasal devletin desteklenmesidir, örnek mi? Beşar Esat’ın desteklenmesidir. Sen tutup yasa dışı olanları desteklersen, onlar da senin ülkendeki yasa dışı olanları, hainleri destekler. Dahası yeni yasadışı oluşumlar peşinde koşarlar.
Göçmenler / Sığınmacılar
Ülkemiz çok uzun zamandır göç almaktadır. Göç edenler, kendi ülkelerini savunamayanlar, satanlar, ihanet edenler, işsiz güçsüz takımı ve teröristlerdir. İçişleri Bakanlığı bunlardan kaç kişiye vatandaşlık verildiğine yönelik soruları yanıtlamaktan özenle kaçınmaktadır. Bu da göçmenlerin ülke nüfusunu değiştirmesi, seçimlere kendi yararları açısından müdahale edilmesi gibi şüpheleri doğrulamaktadır. Vergi veren ve bu ülke için kan ve emeğini döken biri olarak ülkeme bir göçmenin dahi girmesine karşıyım. Benim gibi düşünen milyonların olduğunu biliyorum. Vergileri bu hainlerin beslenmesi ve benden daha iyi durumda olması için vermiyorum, ülkemi ve kendi yurttaşlarımı kalkındırmak için veriyorum. Terörle olan mücadeleyi birileri sırtımıza binsin, hainler ülkeme gelsin ve yan gelip yatsın diye yapmadık. Ülkenin esenliği ve geleceği için yaptık.
Seçim Hazırlıkları
1.Başhekimi Görevden Almak
Sağlık Bakanı, Tunceli Ovacık’ta operasyon sırasında hayatını kaybeden Jandarma Uzman Çavuş Burak Tortumlu’nun, askeri helikopter ile hastaneye getirilişinde, helikopterin indiği alana ambulansın vaktinde ulaşmasında ihmali olduğu ileri sürülen hastane başhekimini açığa aldı.
Göze ve kulağa hoş geliyor, değil mi? Daha önce şehidin tabutunun kamyonet kasasında taşındığını görmüştük ve bunlar hiç oralı bile olmamıştı. Şimdi ambulans geç gitti diye başhekime çift dalıyorlar. Tamamen önümüzdeki seçime yönelik bir tavırdır bu. Zaten, aklı başında olan ve hafızasını yitirmemişler için şehide kelle diyenlerin ve onların şürekâlarının bu ve benzer olaylarda tamamen samimiyetsiz olduğu bir gerçektir.
2.KHK’ler İle İhraç Edilenlere Dönüş Yolu Açılıyor
Bu da bir başka seçim hazırlığı olup, fetişgillerle onların simbiyotik ortağının ilişkilerinin hiçbir zaman kesilmediğinin göstergesidir. Seçime giden son dönemeç dönülürken bunların işlerinin başına geçtiğini görürseniz şaşırmayın. İnsanlığın haysiyeti gereği herkes haksızlıklara karşı olmalı ve elinden gelen mücadeleyi yapmalıdır.
3.Kefenli Osmanlı Ocakları Askerleri
Osmanlı Ocakları Genel Başkanı Kadir Canpolat, Erdoğan’a bağlılıklarını “Bizler için kefen giymiş bir lider var. Biz de kefenli liderin kefenli askerleriyiz” diyerek ifade etti. İl Başkanı Esat Demirtaş ise 200 bin kişilik “sosyal medya ordusu” ile 2023 seçimlerine hazırlandıklarını söyledi. BAKINIZ.
Harika, halka bir şeyler anlatacaklar anlaşılan. O anlattıklarınızın yanına şunları da eklesenize:
Sayın Öcalan siyasi fikirlerinden dolayı içerde yatmıyor, aldığı kellelerden dolayı yatıyor diyenleri;
Bu ülkede terör meselesi yoktur, Kürt meselesi vardır hükmünü verenleri;
Teröristler şehirlerin altını cephaneliğe çevirirken valileri engelliyorduk, ellemeyin diyenleri;
Irak’ta katliam yapan ABD askerleri için her gece dua edenleri; ülkenin üretim alt yapısını yandaşlarına veya kendini oraya getirenlerin vatandaşlarına bir yıllık vergisi veya getirisi karşılığında babalar gibi satanları; Türk lirasını yerlerde süründürenleri, enflasyonu füze hızıyla yükseltenleri; halkı kandıranları; dünyanın 16’ncı ekonomisiyken 21’nci ekonomi haline getirenleri; ülkeyi 500 milyar dolardan daha fazla borçlu hale getirenleri ve binlerce hatayı yapanları…
Bunları anlatmayacaksanız, her türlü başarısızlığınızı Cehepe yaptı diyecekseniz, yalandan ve yalancılıktan öteye geçmeyeceksiniz demektir. Pek tabi ki zamanın ruhuna uygundur bu.
Türkiye Artık Gri Listede
Türkiye geçtiğimiz hafta kendisinin de üye olduğu uluslararası kuruluş “Mali Eylem Görev Gücü” (FATF) tarafından gri listeye alındı. Kara para ve terör finansmanıyla ilgili olarak gözlem altına alınan ülkeleri içeren bu gri listede Suriye, Sudan, Yemen ile birlikte anılmak birilerinin çok hoşuna gidecek gibi duruyor. Çünkü bu yola girmenin doğal getirisidir. Bilmiyordum, kandırıldım denemez.
Türkiye’nin en üst düzeyde uyuşturucu ticaretine girmesidir konunun özeti. Sedat Peker bu konuda çok şey anlattı ama nedense bir süredir sesi çıkmıyor. Sedat Peker için TIKLAYINIZ.
Akepe genel başkanı, 1996 yılında yaptığı bir konuşmada laik düzeni hedef alarak şunları söylemişti: “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye!.. Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek!.. Hem laik hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya laik. Ben Müslümanım diyenin tekrar yanıma gelip bir de aynı zamanda laikim, demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı Allah kesin hâkimiyet sahibidir. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ lafı koskoca bir yalan!.. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.”
Böyle buyuran, yani Atatürk’e yalancı diyen, egemenliği Allaha veren birileri, 15 Temmuzdan sonra, iktidarın bir tarafını kurtarmak için sokağa dökülen halkı gaza getirmek için “egemenlik halkındır” lafını etmiştir. Oysa burada sınırları olan bir toprak parçasındaki yani ülkedeki egemenliğin kime ait olacağından bahsediliyor, dünya veya onun içinde olduğu evrenden değil. Tabi ki o toprak parçası üzerindeki egemenlik hakkı halka aittir, kişiye ya da kişilere değil.
Bu gerçek, İki ayrı zamanda edilen ve içinde taban tabana bir çelişki barındıran bu lafları eden ülkedeki siyasetin ve onu ete kemiğe büründüren siyasetçinin düzeyini göstermesi açısından numuneliktir. Hal böyle olunca bu güzel topraklar için “siyasi partisiz ve siyasetçisiz” günler dilemekten ve ummaktan başka yapacak bir şey yoktur. Hiçbir “değeri ve kavramı” olmayan siyasi partileri ve siyasetçileri boşa çıkarmanın bir diğer yolu da bol bol okumak ve bilgilenmektir. Böylelikle erdemin ve ahlakın öne çıktığı kurumlar ve kişiler tercih edilebilir. Aksi durum faciadan farksızdır ve yaşanıyor.
Hits: 1703
AUKUS Paktı: ABD, İngiltere ve Avustralya’nı...
- 18 Ekim 2021
Tiyatro Eleştirisi: Kürk Mantolu Madonna
- 1 Kasım 2021