
Kerkük’te Neler Oluyor?
- 30 Kasım 2021
- Mahmut Şahin
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 5
Geçtiğimiz Ekim ayında Irak’ta yapılan seçimler neticesinde Türkiye için önemli olan ve soydaşlarımızın yaşadığı Kerkük’te dengelerin kürtler lehine değiştiği görülmekte. Bölgedeki Arap ve Türk seçmenler seçimlere hile karıştırıldığını söylerken Irak Merkezi Hükümeti ve Irak Bölgesel Kürt Yönetimi arasında IŞİD’e karşı güvenlik sağlamak amacıyla oluşturulduğu söylenen Koordinasyon Odası gerginliği daha da tırmandıracağa benziyor. Kararın alınmasına müteakip Barzani’ye bağlı Peşmergelerin Kerkük’e doğru harekete geçerek Kerkük etrafında konuşlanmaya başladığı bilgisi haberlere düştü. Bölgede yaşanan gelişmeler üzerine Cumhuriyet Gazetesine demeç veren Kerkük milletvekili Erşat Salihi, “Biz Kerkük’ün idari sınırları içinde kimseyi istemiyoruz. Kan dökülsün istemiyoruz” dedi.
Hemen yanıbaşımızda ülkemizi de fazlasıyla ilgilendiren bu gelişmeler ne yazık ki Türkiye’de yeteri kadar yer almadı. Ankara’da sessizlik var. Kendi iç çekişmelerimiz, ekonomik sorunlar ve kur baskısıyla boğuşurken etrafımızda yaşananlar dış politika açısından da Türkiye’yi gittikçe sıkıştırmaktadır.
Irak’ta yaşanan gelişmeleri değerlendirmenize bir katkısı olması amacıyla sizlere, bundan tam on iki yıl önce yazdığım bir yazıyı sunmak istiyorum. Ekim 2009 tarihli yazım aşağıdadır. Bugünlere ışık tutması dileklerimle
KERKÜK SORUNU VE TÜRKİYENİN IRAK POLİTİKASI (KERKÜK KÜRTLEŞTİRİLİYOR MU?)
15 Ekim 2009/KIRŞEHİR
Giriş
Son Osmanlı Mebûsan meclisinde kabul edilen Misak-ı Milli ya da Diğer bir deyişle Ahd-ı Milli’nin 1. maddesi “ Osmanlı Devleti’ninki özellikle Arap çoğunluğuyla meskûn olup 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin yapılışı sırasında düşman devletlerin işgali altında kalan kısımlarının geleceği, ahalisinin serbestçe beyan edeceği oylara uygun olarak tayin edilmek lazım geleceğinden söz konusu mütareke sınırı dâhil ve haricinde din, ırk ve asıl bakımından birleşmiş aynı, birbirlerine karşı hürmet ve fedakârlık hisleri ile dolu, ırki ve sosyal hakları ile çevre koşullarına uyan Osmanlı İslam çoğunluğu ile meskûn bulunan kısmın tamamı hakikaten veya hükmen hiçbir zaman ayrılık kabul etmez bir bütündür[1]”şeklindedir. Özetlersek Osmanlı Devleti’nin elindeki yurt kısımları parçalanamaz bir bütündür, ayrılık kabul etmez denilmektedir.
İngilizlerin mütareke hilafına bir oldubittiyle işgal ettikleri Osmanlı toprakları, bugünkü Irak coğrafyası ile ilgili anlaşmazlık Lozan’da da çözülememiş ve 1926 yılında yapılan Ankara anlaşması ile Türkiye Irak sınırı belirlenmiş olup Misakı-milli sınırları içinde olan Musul ve Kerkük gibi, önemli Türk yerleşim bölgeleri, Türkiye sınırları dışarısında kalmıştır. O tarihten bu yana gerek Krallık dönemi gerekse Cumhuriyet dönemlerinde bölgedeki Türkler önemli baskılara maruz kalmış, yer yer etnik temizlik ya da soykırım olarak adlandırılabilecek katliamlarla karşılaşmışlardır. Amerikan işgali öncesinde Dönemin hükümetlerince uygulanan Araplaştırma politikaları sonucunda asimile edilmeye çalışılan Türk halkı bugün de yeni bir etnik temizlik sayılabilecek, Kürtleştirme politikaları ile karşı karşıyadır.
Bu çalışmada Irak Türklerinin Maruz kaldıkları bu etnik temizlik, siyasal-sosyal yalnızlaştırma ve etkisizleştirme politikalarının nasıl uygulandığı, nedenleri ve tüm bunların Türkiye açısından ne gibi sonuçlara yol açtığı, açabileceği; Türklere yönelik tüm bu olumsuz uygulamaların Amerika’nın Orta Doğu politikaları ile ilintisinin ne olduğu üzerinde tartışacağız.
Irak Türklerinin Tarihi ve Yerleşim Bölgeleri
Tartışmaya başlamadan önce, Kerkük’ün Kürtleşip Kürtleşmediği sorusuna yanıt verebilmek için Kerkük’ün Türk yerleşim bölgesi olduğunu ya da en azından bir Kürt şehri olmadığını belirlemek gerekir.
Türkler Kerkük’ün Türk şehri olduğunu, Kürtler ise Kerkük’ün Kürt şehri olduğunu iddia etmekteler. Her iki taraftaki iddialara baktığımızda görünen tablo şudur; genelde bu bölgelerin Kürt olduğunu iddia eden kaynaklardan bir kısmı, Kürtlerin kendi soylarının milattan önceki dönemlerde bu bölgelerde yaşayan Hurriler, Gutiler, Subariler ve Med kavimlerine dayandığı[2] noktasından hareket etmekte, bir diğer kısmı da Daha yakın dönemde olmakla birlikte, belgesel olmaktan ziyade, bölgeyi görmemiş dahi olan, Şemseddin Sami’nin Kamus-i Alam adlı sözlükte yazdığı Kerkük maddesine dayanmaktadır[3]. Türk olduğunu iddia eden kaynaklar ise Daha yakın tarihlere işaret etmekle birlikte daha çok devlet arşivleri ve nüfus kayıtlarına dayanmaktadır.
Kerkük’ün bir Türk Şehri olduğuna dair en büyük kanıt burada kurulmuş olan Türk beylik ve devletleridir. Söz konusu bölgede tarihin hiçbir döneminde, Kerkük’ü de içine alan, bir Kürt Devleti ya da Beyliği kurulmamıştır. Bölgede kurulan devletlere, beyliklere baktığınızda, şehirlerin mahallelerin adlarına, kurulan kentlerin mimarisine ve etnik yapı ile ilgili en önemli geçmiş ipuçlarını veren mezarlıklara baktığımızda da hep Kerkük’te Türk kimliğinin hâkim olduğunu görürüz[4]
Bölgedeki ilk Türk Yerleşimleri M.S yedinci yüzyıla kadar dayanmaktadır[5]. Abbasi halifelerinden Me’mun zamanında H.32 (M.652), Orta Asya’nın değişik Türk bölgelerinden savaşçı Türk askerler getirilerek, hilafet ordusu saflarında, hassa ordusu diye anılan bir ordu kurulmuştur. Daha sonraları 1055 yılında, Abbasi halifesinin çağrısına binaen, Selçuklu sultanı Tuğrul Bey Bağdat’a girerek Büveyhiler Devletine son vermiştir. Selçuklu sultanı Tuğrul Bey adına Bağdat’ta okutulan hutbeyle[6] , 1918 yılına kadar sürecek olan yaklaşık 900 yıllık, Irak’ta Türk hâkimiyeti başlamıştır. Bu hâkimiyet zaman zaman kesintilere uğrasa da 1534’te sultan I.Süleyman(Kanuni)’nin Irak’ı Türk Topraklarına tamamen katmasından sonra birinci dünya savaşı sonuna kadar kesintisiz devam etmiştir. Bu devirlerde Türklerin Kerkük, Musul ve Erbil bölgelerine yoğun olarak yerleştikleri görülmektedir. Türklerin bölgeye yerleşmeleri yedi dönemde tamamlanmıştır[7]:
- Birinci dönem : Emeviler zamanı.
- İkinci dönem : Abbasi-Büveyhiler zamanı
- Üçüncü dönem : Selçuklular zamanı
- Dördüncü dönem : Cengiz Han işgalinden kopan, Harzem Şah’ın
Ordusundan kalanlar
- Beşinci dönem : Moğollar zamanında yerleşenler
- Altıncı dönem : Akkoyunlu – Karakoyunlu Devletleri zamanında
yerleşenler
- Yedinci dönem : Osmanlılar zamanında yerleşenler.
Irak’ta Türklerin yerleştiği bölgeler aşağıdaki harita da gösterildiği gibi Kerkük, Erbil, Selahaddin, Musul ve Telafer şehirleridir. Ana Britannica ansiklopedisinde de Kerkük maddesinde şehrin nüfusunsun Türk asıllı olduğu belirtilmektedir[8]

Irak’taki Türklerin nüfusu ile ilgili olarak çok çeşitli rakamlar mevcuttur ancak 1957 yılından bu yana ciddi anlamda bir nüfus sayımı yapılmadığından nüfus ancak tahminlerle belirlenmeye çalışılmaktadır. Bu gibi tahminlerin nasıl sağlıklı sonuç vereceği de tartışmalıdır. Bölgede Osmanlı sonrası yapılan en ciddi nüfus sayımı 1957 yılında yapılmış ve çelişkili sonuçlar açıklanmakla birlikte bu nüfus sayımının kesin sonuçları cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1959 yılında açıklanmış ve Türklerin nüfusu 567.000 olarak gösterilmiştir[9]. Genelde bugün karşımıza çıkan rakamlar bu sayım sırasındaki Türk nüfusun genel Irak nüfusuna oranından yola çıkılarak yapılan tahminlerdir. Bugün için tahmin edilen ortalama Türk nüfusunun 2 milyonu aşkın olduğu şeklindedir.
Türklere Yönelik Etnik Ayrımcılık Politikaları
Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra 1932 yılına kadar İngiliz manda rejimi altında yaşayan Irak bağımsızlığını kazandıktan sonra Milletler Cemiyetine verdiği memorandumda Arapların, Kürtlerin ve Türklerin Irak’ın asli unsurları olduğu zımnen ifade edildiği gibi Arapların ve Kürtlerin eşit haklara sahip olacakları belirtilmiştir[10]. Buradan da anlaşılacağı üzere Türkler Irak Devletinin asli kurucu unsurlarındandır, ancak bugüne kadar hiçbir Irak hükümeti Türkleri asli unsur saymamış, aksine Türkleri yok sayarak çeşitli baskı politikalarıyla onları sindirmiş, göç etmeye zorlamış, yok etmeye çalışmıştır. 1958 yılında Krallığın devrilip yerine cumhuriyetin kurulması[11] ve sonrasında 1970 yılında Baas iktidarınca Kürtlere özerk bölge yönetim hakkı verilirken Türklere sadece kültürel haklar tanınması da Türklere yönelik ayrımcı politikalara bir örnektir. Birinci Dünya savaşının bitiminde bölgede Türk hâkimiyetinin sona ermesi ile Türkler kaderleri ile baş başa kalmışlar ve Irak hükümetlerinin uyguladığı Araplaştırma politikaları yüzünden oldukça sıkıntılı ve acılı günler yaşamışlardır.
Devrim sonrası 1959 Kerkük katliamı ve 1980 Türk liderlerinin idamları henüz belleklerde taze iken Türklerin acıları dinmemiş, 1991 I. Körfez krizi döneminde de Türkler Kürt grupların zulmüne maruz kalmışlardır, 1991 yılı Tuzhurmatu ve Altunköprü katliamları ile 1996 Erbil katliamı[12] gibi.
2003 yılı ABD’nin Irak’ı işgali Türkler için daha da acı günlere gebeydi ve belki de sonun başlangıcıydı. İşgalle birlikte, işgalci kuvvetlerin en büyük müttefiki Barzani ve Talabani güçleri 10 Nisan 2003’te Kerkük ve sonrasında da Musul’a doğru yürüyüşe geçerek bu Türk kentlerini ele geçirmeye çalışmıştır[13]. Şehre giren peşmergelerin yaptıkları ilk iş şehrin tapu ve nüfus daireleri gibi, önemli kayıtların tutulduğu resmi devlet dairelerine girerek buraları, tabiri caizse, talan etmek olmuştur. Sanki Kürtler Saddam’ın kendilerine yaptığı zulmün acısını Türklerden çıkarıyorlardı, tıpkı Nazi zulmünün acısını Filistinlilere ödeten Yahudiler gibi[14]. Tüm bu olaylar Türkler ve Kürtler arasında önemli gerilimlere sebep olmuştur.
ABD’nin, işgal sırasında kendilerine büyük destek veren, Kürt gruplarına bu tutumlarından dolayı ses çıkarmaması ve Kürtlerin, neredeyse Türklerin yaşadığı tüm bölgelere yönelik baskı ve yıldırma politikalarını zımni de olsa desteklemesi Türkiye’de tepkilere neden olmuştur. Süleymaniye’de ABD Kuvvetlerince Türk ordu mensuplarına yapılan operasyondan sonra, 2005 yılında Telafer’de Türklere yönelik ABD operasyonu Ankara’da Türkiye’ye yönelik saldırı olarak algılanmış, Abdullah Gül, “Türkiye’nin ABD ile Irak’ta her türlü iş birliğini sona erdirmek zorunda kalacağını” açıklamıştır[15]. Ancak Ankara’nın bu çıkışın ardında durmaması neticesinde bundan cesaret bulan peşmergeler ABD ordusu desteğinde zulüm, yıldırma ve yok etme politikalarına devam etmiştir. Irak Türkleri yine katledilmeye devam edilmiştir, bu katliamlar görünen o ki Türkler yılıp Kerkük ve diğer Türk şehirlerini Kürtlere bırakana kadar devam edecektir. Türklerin maruz kaldığı katliamları şu şekilde sıralayabiliriz:
Kaçakaç katliamı (Telafer, 1920)
Levy Katliamı (Kerkük, 1924)
Gavurbağı Katliamı (Kerkük, 1946)
Kerkük Katliamı (Kerkük,1959)
Türk Liderlerin İdamları (1980)
Tuzhurmatu Katliamı (1991)
Altunköprü Katliamı (1991)
Irak’ın İstanbul Başkonsolosluğu Önünde Şehit Düşen Türk Gençleri (1991)
Erbil Katliamı (1996)
Telafer Katliamı (2004,2005)
Tuzhurmatu, Tazehurmatu, Beşir, Tisin Katliamları[16].
Katliamların haricinde, bölgenin demografik yapısını değiştirmek için Kerkük şehrine bu güne kadar 600.000 kadar Kürt göç ettirilmiş ve bu göçler iş ve para vaatleri ile teşvik edilmiştir. Saddam döneminde zorla yaptırılan göç hareketleri şimdi de ABD’nin gözetiminde para ile yapılmaya devam etmektedir. Bugün yapılanın dünden farkı; dün Araplaştırılıyordu Kerkük, bugün ise Kürtleştiriliyor. Maalesef Türkiye ve Türkiye’nin güvenliği açısından stratejik ve jeopolitik olarak bu kadar önemli olan Kerkük şehrinin ve diğer Türk şehirlerinin Kürtleştirilmesine Ankara seyirci kalmaktadır.
Kürtlerin Kerkük’e ve Türklere Bakışı
Kürtlerin uzun zamandan beri bir bağımsızlık ve Kürt devleti hayalleri olduğunu biliyoruz. Irak tarihi boyunca da bu isteklerini yerine getirebilmek için her fırsattan yararlanmışlar ve kendi devletlerine karşı ihanet içinde olmuşlardır. 1970’te özerklik kazanmalarına rağmen yetinmemişler ve Irak’ın içine düştüğü her müşkül durumdan yararlanmaya çalışmışlar ve Irak’ın düşmanları ile hep ittifak içinde olmuşlardır. Kürt grupları sadece devletlerine değil aynı zamanda kendi dava arkadaşlarına karşı da sürekli bir çatışma ve sürtüşme içerisinde olagelmişlerdir, KDP ve KYB çekişmesi gibi. Kürtlerin bu Bağımsız devlet kurma fikirlerini hayata geçirebilmelerinin önünde en büyük engel olarak gördüğü unsurlardan birisi de Türklerdi. Kürt gruplar, halihazırda ve tarihte de en büyük insani ve ekonomik yardım aldıkları Türkiye’ye ve onların uzantısı ve casusları olarak algıladıkları Türklere karşı husumet içinde olmuşlardır. Kürtlerin Türkiye’ye bakışını ve bağımsız devlet ideallerini “Kerkük Tarih, Politika ve Etnik yapı” adlı kitabında Kemal Mazhar Ahmed Şöyle dile getirmektedir:
İlgili ilgisiz herkesin “kırmızı çizgi”si olur da Kürtlerin Olmaz mı? Kürtlerin de kırmızı çizgileri var ve bunlar kimsenin solduramayacağı, hele hele dışarıdan sorumlu devlet adamı olmanın gerektirdiği gerçekçi temenniler yerine kabadayı ağzıyla, yakarız yıkarız tehditleriyle asla değiştirilemeyecek ilkelerdir. Bu ilkelerden ödün verilseydi Şeyh Mahmut Berzenci, Mele Mustafa Barzani, İbrahim Ahmed verirdi. Mele Mustafa’nın 1975’te hareketinin bitişini göze alıp vermediği ödünü Mesud Barzani, Celal Talabani vermez. Nedir bu ilkeler?
Irak demokratik, laik, federal, çoğulcu bir ülke olacaktır.
Dini tandanslı bir ülke, yani şeriat devleti olmayacaktır.
Kürt Federe Devleti’nin sınırları, Kürdistan Bölge Yönetiminin dışında kalan Kürdistan topraklarını içine alacak şekilde genişleyecektir.
Kürtler, daha önceki Irak anayasalarında ifade edildiği gibi; “Irak halkı Arap milletinin bir parçasıdır.” kuralına asla razı olmayacaklardır. Salt Arapların iradesine dayalı bir Irak’a müsaade etmezler. Kürtlerin ısrarlı olduğu Irak; Tüm azınlıkların haklarını güvence altına alan, Kürt ve Arap milletinin eşitliğine dayalı, iki milletli, iki bölgeli federal bir devlettir.
Kemal Mazhar Ahmed’in yukarıda zikrettiklerinden de anlaşılacağı üzere Türkler Irak’ın asli unsurlarından sayılmamakta, neredeyse üç milyona yaklaşan nüfusu ile Irak nüfusunun %15 kadarını oluşturan Türkler yüzde bir iki düzeyinde olan Asurî, keldani ve diğer Hıristiyan azınlıklarla bir tutulmaktadır. Kürtlerin nihai hedeflerine ulaşabilmeleri için Kerkük ve diğer Türk bölgelerinin Kürtleştirilmesi, yani Türk nüfus çoğunluğunun Kürtler lehine değiştirilmesi gerekmektedir. Bu demografik yapı değişmeden Kürtlerin Kerkük ve Musul gibi şehirlerin yönetimini almaları mümkün görünmemekte, Kerkük Kürt devletine bağlanmayınca, oluşturulmaya çalışılan Kürt devletinin ekonomik ve stratejik olarak ayakta kalması da zor görünmektedir.
ABD ve İsrail’in tutumu
İsrail ve ABD’nin bölgeye ilişkin tutumlarını incelerken söz konusu ülkelerin stratejik ve jeopolitik yaklaşımlarını tarihsel süreç içerisinde değerlendirmek gerekiyor.
a. İsrail ve Kürtler
İsrail ve Kürt ilişkileri daha İsrail kurulmadan önce başlamıştır diyebiliriz. Daha 1930’lu yıllarda, İsrail kurulmadan önceki aşamada bölgeye kurulacak bir devletin Araplarla bir çatışma içerisinde olacağı ve bu kuşatılmışlığı aşmak ve dengeleyebilmek için dış çemberdeki ülkeler ile yoğun bir ilişki içinde olmak gerektiği Mossad’ın ilk başkanı olacak olan Reuven Şiloah tarafından öngörülmüştür[17].
Bu yaklaşım, Orta Doğu’da Türkler, Farslar ve Yahudiler dışında Arap olmayan bir dördüncü devlet kurma politikası, İsrail’in kuruluşundan 1979 yılına kadar Dönemim Başbakanı David Ben Gurion tarafından devlet politikasının temel ekseni haline getirilmiştir. Bu anlamda Türkiye ve İran İsrail için özel önem arz etmiş ve bu ülkeler dost olarak kazanılmak suretiyle Arap baskısı azaltılmaya çalışılmıştır. İran-Irak savaşına kadar İsrail, bölgede kendisi için en büyük tehdit olarak gördüğü Irak’ın zayıflatılması ve sonunda da Kendisine dost Bir Kürt devletinin kurulabilmesi için Kürt grupları hem para hem de silah olarak desteklemiş, ABD’nin de Kürt gruplarla temas kurması konusunda Kürtlere yardımcı olmuştur. İsrail bu yardımlarını çoğunlukla İran üzerinden yapmaktaydı. İslam devrimi ile Kürtlere silah yardımı sağlayan İsrail-İran-Irak hattı kapanmış ve bir süre İsrail yardımları duraksamıştır. Ancak I. Körfez savaşı sırasında tekrar fırsatlar çıkınca İsrail yeniden Kürtlerle ilişkilerini geliştirmiş ve daha önce olduğu gibi, Kürt gruplara yardıma devam etmiştir.
İsrail açısından Bölgede dost bir Kürt devletinin varlığı kendisinin güvenliği açısından önemli olmakla birlikte, bölgedeki İran’ın Kaybından sonra, en önemli müttefiki Türkiye’yi dışlama ve kaybetme riskini beraberinde getirmektedir. O yüzden İsrail’in, tamamen vazgeçmemekle birlikte Bağımsız Kürt devleti projesini sorguladığını ve yeni değerlendirmeler yaptığını söyleyebiliriz. Bağımsız bir Kürt devletinden ziyade, tek başına bir güç olamayacak kadar zayıf ama Üniter Irak’ı zayıflatacak kadar da güçlü bir Kürt özerkliği ya da federe devleti İsrail için daha makul görünmektedir.
b. ABD ve Kürtler
ABD ve Kürtlerin ilişkisini ABD’nin bölgede yapmayı düşündüğü stratejik ve jeopolitik değişikliklerden bağımsız düşünemeyiz. ABD açısından önemli olan mesele kendi küresel hegemonyasını devam ettirebilmek için Jeopolitik ve Jeostratejik bölgelerde hâkimiyet kurmak ve olası Güç merkezlerine karşı öncelik almak, enerji havzalarını ve enerji nakil yollarını kontrol altında tutarak ucuz, güvenli ve sürdürülebilir enerjiye kavuşmaktır[18]. Bunu sağlamak için egemen olmak durumunda olduğu en önemli coğrafya Afganistan’dan sonra Irak’tır. Hem Irak’ın Orta Doğu coğrafyasında bulunduğu konum hem de Irak’ın 1991’den bu yana uygulanan ekonomik ve askeri ambargolardan dolayı zayıf düşmüş olması onu daha kolay bir hedef haline getirmiş ve ABD’nin bölgede yapmayı tasarladığı değişiklikler için önemli bir basamak teşkil etmiştir.
Jeopolitik açıdan Irak’a müdahale hem Orta Doğu’yu kontrol altına almayı hem de İran’ı çevrelemeyi mümkün kılacaktı. ABD Irak’ta Amerikan yanlısı, piyasa ekonomisine inanmış liberal, demokrat ve zayıflatılmış federal bir devlet oluşturmak ya da burada uygulanacak politikalarla Irak’ın kendiliğinden bölünmesinin yolunu açmak için çaba göstermiş ancak görünen o ki işler tam istediği gibi gitmemiştir. Bu açıdan bakıldığında ABD’nin Kürtlere taviz veren tutumları daha net görülebilir ve değerlendirilebilir. ABD’nin Kürtlere tavizkâr davranışlarını sadece tezkere olayı ve bunun intikamı şeklinde değerlendirmek çok da doğru bir yaklaşım değildir. Oğul Bush yönetimi sırasında bu nedenlerle yapılmış bir takım faaliyetler vardır elbette ama ABD’nin Irak’taki Türkiye karşıtı tutumların tamamını buna bağlamak doğru bir yaklaşım olmaz. Biraz önce de belirttiğimiz gibi bu tutumları, ABD’nin bölgedeki stratejik ve jeopolitik çıkarlarından bağımsız düşünemeyiz. ABD’nin küresel çıkarları ile Türkiye’nin bölgesel çıkarları çatışmakta olduğundan küresel güç olan ve bu konumunu devam ettirmek için her şeyi yapmayı kafasına koymuş bir ABD Türkiye’nin çıkarlarını hiçe saymaktadır. Brezinski’nin dediği gibi “Bölgenin enerji kaynaklarına ait veriler, ABD’ye buraya egemen olmaktan başka seçenek bırakmamaktadır. O nedenle ABD, Orta Doğu’yu kendi stratejik çıkarlarına uygun olarak şekillendirmelidir. Bu bölgeye egemen olmak ABD’ye başka bir stratejik manivela da sağlamaktadır: Bu, ekonomileri bölgeden güvenli petrol akışına bağımlı olan Avrupa ve Asya’yı denetim altında tutma gücüdür. Bu bölge o kadar önemlidir ki, ABD herhangi bir bölgesel gücün beklenti ve önceliklerini buraya dayatmasına izin vermemelidir.”[19] Burada önemli olan Türkiye’nin bu oluşuma kendi çıkarları açısından nasıl yaklaşacağı ve durumu kendi lehine çevirebilmek için milli güç unsurlarını nasıl kullanacağı ve gücünün farkında olmasıdır.
Amerikan işgalinin bölgede zarar verdiği iki grup Türkler ve Sünni Araplardır. Özellikle Türkler ABD’nin stratejik çıkarları için kurban edilmişlerdir diyebiliriz. İşgal sırasında Saddam’a karşı isyan eden Kürtleri ödüllendirme politikaları, kendi devletlerine ihanet etmemeyi seçen Türkleri cezalandırma durumuna dönüşmüştür. Gelecek seçimlerde de görünen o dur ki Kerkük Türklerden alınıp Kürtlere verilecektir. Bunun demokratik ve yasal altyapısı ABD tarafından hazırlanmıştır. En önemli kanıt da Kürt grupların Kerkük’te yapmaya çalıştıkları nüfusu Kürtler lehine değiştirme çabaları ve buna ABD’nin göz yummasıdır.
Türkiye’nin Irak Politikası ve Türkler
11 Eylül saldırılarından sonra oluşan yeni ortamda, ABD’nin Irak’ı 2003 yılında işgalinden sonra, Türkiye ve ABD tabiri caizse yeni kara sınır komşusu olmuşlardır ve bu dönemden sonra ABD’nin bölgede izlediği politikalar Türkiye’nin çıkarlarına ters düşmüş, dönemin en önemli süper gücü ile karşı karşıya gelen Türkiye kendini sıkışmış hissetmiştir. Bölgeye yönelik Türkiye’nin kararlı ve istikrarlı politikalar geliştirememesi, daha önce Menderes ve Özal dönemlerinde olduğu gibi, kendisini Amerikan Politikalarının uygulayıcısı konumuna düşürmüştür. Bu durum Türkiye’nin hâlihazırda kendi gücünden ziyade dengelere bağlı olarak, ayakta kalmayı başaran bir ülke olduğu izlenimini vermekte ve başkalarının çıkarlarına bağlı bir yaşam sürdüğü anlamına gelmektedir[20].
ABD’nin Tüm bu politikaları Türkiye’den gerekli karşılığı bulamadığından dolayı bugüne kadar pervasızca yürütülmüş ve Türkiye’nin geleneksel diyebileceğimiz Irak ve Türklere ilişkin Politikalarının geçerli bir zemini kalmamıştır. Türkiye işgal öncesinde ve sonrasında hep ırak’ın Üniter yapısının bozulmaması ve Toprak bütünlüğünün korunmasında ısrarcı oldu. Türklere yönelik olarak da Türklerin Irak Devletinin ana unsurlarından biri olduğunu ve yönetimde temsil edilmesi gerektiğini, Türklerin yerleşik bulunduğu şehir ve bölgelerdeki Nüfus hareketlerinin Durdurulması gerektiğini, PKK’nın tasfiye edilerek Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devleti kurulmamasını böyle bir durumun savaş sebebi sayılacağını beyan etti. Ancak gelinen noktada tüm bunların hiçbirisinin ABD tarafından dikkate dahi alınmadığını, hatta sadece oyalama taktikleriyle geçiştirildiğini görmekteyiz. Görünen o ki halihazırda Mevcut Hükümet Türkiye’nin Irak’la ilgili geleneksel ve tarihi kaygılarını taşımamaktadır. Çünkü bugüne kadar izlenen politikalar Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almamıştır.
AKP çevrelerinde konuşulan konulardan birisi de Türklerin Türkiye’yi yanılttıkları ve sayılarının söylendiği kadar çok olmadığı ve Türk kartının aslında güçlü bir kart olmadığıdır[21]. AKP hükümetinin uyguladığı politikalar maalesef Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarını ihlal etmektedir. Özellikle son dönemde ABD’de yaşanan Başkanlık değişiminden sonra ABD, hedef değiştirmemekle birlikte bölgeye ilişkin politikalarında değişiklik yapmıştır. Obama’nın Türkiye ziyareti sonrasında içeride uygulamaya konan çeşitli açılım politikalarının ABD patentli olduğu kanısını uyandırmış ve kamuoyunda rahatsızlık yaratmıştır. Ayrıca ABD’nin Afganistan’da durumu düzeltmek adına bölgeye asker kaydıracağı ve bu ihtiyacını da Irak’tan çekeceği birliklerden karşılayacağı konuşulmaktadır. Irak’tan asker çekerken bölgenin güvenliğini sağlamak adına Kürt devletini Türkiye’nin himayesine vermeyi düşünmüştür. Son zamanlarda Barzani ve Talabani tarafından dillendirilen Türkiye ile federasyona hazırız söylemleri de bunu kanıtlar niteliktedir. Hükümet içindeki yeni Osmanlıcılık yaklaşımı da bu tür bir entegrasyona sıcak baktığını göstermektedir. Bu düşünce ile Türkler ve Kerkük feda edilmektedir. Türkiye’nin bu tutumu Türklerde hayal kırıklığı yaratmış, Kerkük ve diğer Türk bölgelerinde varlıklarını sürdürebilmek için Sünni ve Şii Araplarla ittifak arayışlarına girmişlerdir.
Sonuç ve Değerlendirme
Tüm bu olayların ışığında görünen en temel olgu Irak’ta Türk varlığının parçalanarak yok edilmeye çalışıldığı ve yaratılan nüfus hareketleriyle Türk bölgelerde Nüfus çoğunluğunun Kürtler lehine değiştirildiğidir. Peki, bu neden yapılmaktadır? Bunun en temel gerekçesi Irak’ın bölünerek zayıflatılıp daha kolay yönetilebilir ve kontrol edilebilir hale getirilmesidir. Klasik böl, yönet taktiğinde olduğu gibi. Elbette Irak’ı bölmenin ya da üniter yapı korunmakla birlikte otonomilerle zayıflatılması ve kontrol edilebilir durumda yeniden yapılandırılmasının en temel sebebi ABD’nin bölgeye yönelik stratejik ve jeopolitik çıkarlarıdır. ABD bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek istemektedir. Tüm bölgeyi şekillendirebilmenin yolu Irak’tan geçiyor. Irakta ABD’nin yaşayacağı muhtemel başarı ya da başarısızlık önümüzdeki 50 yıllık süreci etkileyecektir. ABD kendi hegemonyasını kalıcı hale getirmek ve devamını sağlamak için Irak’ta başarılı olmak zorunda. Bir Amerikalı stratejistin dediği gibi Irak taktik hedef, Suudi Arabistan stratejik hedef, buralarda başarı sağlanırsa Mısır hediye olacaktır demiştir.
11 Eylül sonrası yaşanan gelişmeler ve II. Körfez Savaşı ile birlikte Irak’ın ABD tarafından işgali Türkiye’yi çok derinden etkilemiştir ve önümüzdeki süreçte Türkiye’nin kendi iç sosyal ve siyasi bünyesinde yaşayacakları da Irak’taki gelişmelere bağlıdır. Önümüzdeki ocak ayında Irak’ta yapılacak seçimler Türkiye ve Türkler açısından oldukça önemlidir. Çünkü burada yaşanacak gelişmeler Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmektedir.
Bugünkü Hükümetin aksine Kerkük’te Türkiye’nin önemli stratejik ve Jeopolitik çıkarları vardır ve bunların değerlendirilmesinde en önemli unsurlardan birisi de Türklerdir. Irak’ta kurulacak olası bir Kürt devleti ekonomik ve Jeopolitik gerekçelerle Kerkük’e ihtiyaç duymaktadır. Irak’ın petrol rezervlerinin yaklaşık yarısına sahip olan Kerkük Kürtlerin önemli hedefidir. Şu an için ABD açısından Kerkük’ün kimlerin elinde olduğu sorusu önemli değildir. ABD Kerkük’ü Kürtlere vermeyi planlamış ve bunun altyapısını oluşturmuştur. Şu an için önemli olan Kurulacak olan Kürt devletinin Kerkük’ü alması ile bu devlete yönelecek Arap ve İran Tehdidini dengeleyecek bir güce ihtiyaç duymasıdır. Bu durumda en önemli aktör Türkiye’dir. Çünkü İsrail şu an için bunu yapabilmekten uzaktır. Ancak sorun bunun Türkiye’yle nasıl bütünleştirileceği ve Türkiye’nin buna yaklaşımıdır. Uzun zamandır ABD tarafı Türkiye’yi , “Bir Kürt devleti nasıl olsa kurulacak, buna karşı çıkmak yerine bundan faydalanın ve zaten misak-ı milli içerisinde bulunan Musul ve Kerkük de böylece sizin olur, petrole kavuşursunuz ve büyürsünüz” fikrine alıştırmaya çalışmaktadır[22]. Bu argümanları iç kamuoyunda da halka anlatabilmek için medya üzerinden çalışmalar başlamış ve en çok kullanılan da Misak- Milli’nin Atatürk’ün de politikası olduğu şeklindeki argümandır. Ancak burada unutulmaması gereken konu genişliyorum derken küçülmemektir. Çünkü iyi değerlendirildiği zaman, kurulacak olası bir Kürt devletinin Türkiye’ye entegre edilmesi yarardan çok zarar getirme potansiyeline sahiptir. Bu zararlar;
- İçeride mevcut Kürt nüfusun bağımsızlık özlemlerini kışkırtarak iç karışıklıkları körüklemesi.
- Kurulacak Kürt devletinin Türkiye’ye entegre olması neticesinde Bölge Ülkeleri olan İran ve Suriye ile Diğer Arap devletlerinin tepkisini çekmesi ve zaten karışık ve güvenliksiz Orta Doğu’da yeni güvenlik sorunları ile karşılaşarak askeri harcamalarını artırmak zorunda kalması. Bu da Petrolden gelecek küçük geliri fazlası ile götürecek boyutta olacaktır muhtemelen.
- Türkiye’nin Entegrasyon sonrası ulus devlet yapısının bozulma riski
Kerkük’te yaşanan bu Kürtleştirme operasyonlarının yukarıda saydığım nedenler ışığında değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım. Aslında bölgedeki stratejik hegemonya savaşları ve ABD’nin stratejik çıkarları için Türklerin kurban edildiğini söyleyebiliriz. Türkiye tüm olumsuzluklara rağmen bölgede çıkarlarını savunacak güçtedir. Türkiye’nin yapması gereken, özellikle kısa vadede, önümüzdeki ocak ayında yapılacak seçimlere odaklanarak, Türklere gereken maddi ve manevi desteği vermek, Türklerin seçimlerden bir güç ve Irak’ın yönetiminde söz sahibi olarak çıkmasına yardımcı olmaktır. ABD dahil herkese Türkiye’nin söz sahibi bir güç olduğunu ve Kerkük’te Türkiye’siz bir çözüm olamayacağını göstermektir[23].
KAYNAKÇA
Ahmed, K.M, Kerkük Tarih, Politika ve Etnik Yapı, Avesta Yayınları, İstanbul, 2005
Ana Britannica, Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 13,. Ana yayıncılık,İstanbul.1989
BBC, Savaş Günlüğü 8-10 Nisan 2003, http://www.bbc.co.uk/turkish/indepth/story/2004/03/040319_iraq_aniversary_0810nisan.shtml
Beyatlı, H.K, “ Irak Türklerinin Tarih, Dil ve Kültürleri”,Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Atatürk Küldür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1998
Göyünç, N, “Musul Misak-ı Milli ‘ye Dâhil midir? Değil midir?”, Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Atatürk Küldür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1998
Kerküklü,A, İstihbarat Oyunları Petrol ve Kerkük, Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul,2008
Kerküklü,A, Orta Doğu’da şeytan Üçgeni Türkler ve Kürtler, Kumsaati Yayın, İstanbul,2006
Özdağ,Ü, Kerkük Irak ve Orta Doğu, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul,2007
Ural,A, 11 Eylül Sonrası ABD’nin Orta Doğu Politikası ve Türkiye’ye yansımaları,Akademik Kitaplar,İstanbul,2009
Ünal,H , Amerika Kerkük’e Fatih arıyor , 17 temmuz2009,http://www.kerkuk.net/haberler/koseyazisi.aspx?dil=1055&metin=200907177
Yaphe ,J.S., Baktiari ,B, “The Greater Middle East. Strategic Change”, Global Strategic Assesment 2009, Section II:Assessing Complex Regional Trends, Chapter 9, İnstitute For National Strategic Studies. National Defense University, Washington,2009, http://www.ndu.edu/inss/
Yılmaz,T, “Türkiye’siz Kerkük’te Çözüm Olmaz”, 23 Mart 2007, http://www.kerkuk.net/haberler/koseyazisi.aspx?dil=1055&metin=2007032322
Yılmaz, T,Uluslararası Politikada Orta Doğu,Barış Platin yayınevi,Ankara,2009
[1] Nejat Göyünç, “Musul Misak-ı Milli ‘ye Dâhil midir? Değil midir?”, Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Atatürk Küldür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1998,s.46
[2] Kemal Mazhar Ahmed, Kerkük Tarih, Politika ve Etnik Yapı, Avesta Yayınları, İstanbul, 2005, s. 23-31
[3] Ali Kerküklü, Orta Doğu’da şeytan Üçgeni Türkler ve Kürtler, Kumsaati Yayın, İstanbul,2006, s.60,61
[4] A.g.e ,s.35-37
[5] Hidayet Kemal Beyatlı, “ Irak Türklerinin Tarih, Dil ve Kültürleri”,Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Atatürk Küldür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1998,s.31
[6] Ali Kerküklü, İstihbarat Oyunları Petrol ve Kerkük, Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul,2008,s.19
[7] Hidayet Kemal Beyatlı, “ Irak Türklerinin Tarih, Dil ve Kültürleri”,Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Atatürk Küldür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1998,s.31
[8] AnaBritannica, Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 13, Kerkük Md. Ana yayıncılık,İstanbul.1989,S.206
[9] Ali Kerküklü, Orta Doğu’da şeytan Üçgeni Türkler ve Kürtler, Kumsaati Yayın, İstanbul,2006, s.33-35
[10] Ümit Özdağ, Kerkük Irak ve Orta Doğu, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul,2007, s.128
[11] Türel Yılmaz,Uluslararası Politikada Orta Doğu,Barış Platin yayınevi,Ankara,2009,s.134,135
[12] Ali Kerküklü, Orta Doğu’da şeytan Üçgeni Türkler ve Kürtler, Kumsaati Yayın, İstanbul,2006, s.138
[13] BBC, Savaş Günlüğü 8-10 Nisan 2003, http://www.bbc.co.uk/turkish/indepth/story/2004/03/040319_iraq_aniversary_0810nisan.shtml
[14] Ültanır,Prof. Ömer Kürkçüoğlu İle Söyleşi,Orta Doğu Labirentinde Amerika Kürt ve İsrail Dayanışması Karşısında Kerkük, http://www.kerkuk.net, 27 Mayıs 2007
[15] Ümit Özdağ, Kerkük Irak ve Orta Doğu, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul,2007, s.427,428
[16] Ali Kerküklü, Orta Doğu’da şeytan Üçgeni Türkler ve Kürtler, Kumsaati Yayın, İstanbul,2006, s.138
[17] Ümit Özdağ, Kerkük Irak ve Orta Doğu, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul,2007, s.48
[18] Judith S. Yaphe, Bahman Baktiari, “The Greater Middle East. Strategic Change”, Global Strategic Assesment 2009, Section II:Assessing Complex Regional Trends, Chapter 9, İnstitute For National Strategic Studies. National Defense University, Washington,2009, http://www.ndu.edu/inss/ s.191
[19] Zbigniew Brezinski, “Hegemonic Quicsand”, National İnterest,Winter 2003/04,s.6,Aktaran:Abdullah Ural, 11 Eylül Sonrası ABD’nin Orta Doğu Politikası ve Türkiye’ye yansımaları,Akademik Kitaplar,İstanbul,2009,s. 71
[20] Ümit Özdağ, Kerkük Irak ve Orta Doğu, Bilgeoğuz yayınları,Ankara,2007,s.36
[21] A.g.e, s.440
[22] Hasan Ünal, Amerika Kerkük’e Fatih arıyor , 17 temmuz2009,http://www.kerkuk.net/haberler/koseyazisi.aspx?dil=1055&metin=200907177
[23] Türel Yılmaz, “Türkiye’siz Kerkük’te Çözüm Olmaz”, 23 Mart 2007, http://www.kerkuk.net/haberler/koseyazisi.aspx?dil=1055&metin=2007032322
Hits: 264
DEVLET ÜZERİNE
- 27 Kasım 2021
PARALI ORDULAR GERİ Mİ GELİYOR?
- 21 Aralık 2021