
SİYASET ÖNGÖREBİLMEKTİR[1]
- 26 Haziran 2022
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 22
- Facebook0
- Twitter5
- WhatsApp255
- LinkedIn0
- Telegram0
- Paylaşım
İMRALI GÖRÜŞMELERİ – 21
26.06.2022 / ANAKARA
Katılanlar: Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken, Pervin Buldan
Konular: Sağlık sorunları (alınmadı), devlete ve AKP’ye yüklenme, heyetin “başkan” yağcılığı, Suriye iç savaşı, kadın meselesi ve yorumları.
*Konuşma metni içinde geçen koyu yerler vurgulanmak maksadıyla tarafımdan yapılmıştır.
*(…) işaretinin görüldüğü yeler bir metnin olduğu ama önemli görülmediği ve kaldırıldığını gösterir.
Açılım ya da çözüm süreci adı altında bir şeylerin planlandığına dair duyumların / söylentilerin arttığı bir zamanda, geçmişte konuşulanlar / yapılanlar çok daha fazla anlam kazanıyor.BAKINIZ. Bilirsiniz, geçmiş geleceğin aynasıdır ve hep de doğru çıkar. Bir süreç olacağı görünmekle birlikte, açılımın ya da çözümün olmayacağı bir gerçektir. Çünkü mevcut zihniyet çözümsüz kalan her konunun kendisi için kullanışlı olduğunu bilmektedir. Kısacası sonuç alınmayacaktır.
(…)
A. Öcalan: (…) Benim için ciddiyet önemlidir. Daha önce aile ciddiyetinden bahsetmiştim. Damat ciddiyetine, gelin ciddiyetine, siyasi ciddiyete değinmiştim. Devlet ciddiyeti de böyledir. Devlet de öyle bir ciddiyet gerektirir. Yanlış anlaşılmasın, ben anti-devletçiyim, yani toplumcuyum. Ama devleti Marks’tan, Lenin’den ele alırım. Bunu devlet de biliyor. Devlet bana ciddi yaklaşmazsa doğru sonuç almamız mümkün değil. Sizin siyasetiniz de bu ciddiyette olmalı. Ama demokratik siyaseti çok hazırlıksız görüyorum. Daha sonuç alıcı olmalısınız.
Yanlış anlamayın, siz halk çocuklarısınız, dürüstsünüz ama siyaset yapmak başka bir şeydir. Bu işlerin ne kadar ciddi olduğunu küçüklüğümden beri arkadaşlarıma veremedim. (…) Sizde bu eksik. Devlet de bu konularda yetersizdir. Devlet içine bile sızmalar var; hatta istihbarat kurumlarına, buraya, benim bulunduğum alana kadar sızmalar var. Bu dağınıklık hepinizde var. Bizim, AKP’nin ciddiyetsiz yaklaşımlarını, bütün bu kusurlarını örtmemiz isteniyor. Bunun için heyeti kullanıyorlar. Heyeti burada üzerimize salmaya çalışıyorlar. Ben devlet heyetini önemsiyorum. Kürt sorununda devlet heyetinin ağırlığını kullanmak istiyorlar.
Kürt meselesini ne hale getirdiklerini biliyoruz. Bu el sıkışma meselesi var. El sıkışmayı önce devlet başlattı. Yani ilk önce onlar el uzattı. Şimdi Başbakan konuşmalarında “Biz teröristlerle el sıkışmadık, el sıkışmayız” diyor. Dedikleri doğru değil. Haftalarca neden böyle düşünüyorlar, konuşuyorlar diye düşünüp taşındım. İnsan biraz ciddi olur, saygılı olur. Ben de saygılı olmak zorundayım. Biz bu yaklaşımı asla kabul edemeyiz. Devlet yetkilileri bu konuda daha ciddi. Sayın Yetkili de zor koşullarda inisiyatif kullanarak buraya geldi, çalışmalar yürüttü. Ben onun yaptığı çalışmaları değerli bulduğum için gayret gösteriyorum. Gerçi biz uzun vadede devleti sönümlendirmek istiyoruz. Ama böyle olsa bile bu işin ciddiyetinin olması gerekir. Ben böyle yaklaşıyorum. Ama devlet yetkilisi Selahattin Beyle görüşmek istemiş. (Sırrı’ya dönerek) Siz sanırım Hakan Bey ile görüşmüşsünüz, kendisi Selahattin Bey ile de görüşmek istemiş. Selahattin neden görüşmemiş? İki eli kanda da olsa görüşmeliydi. Böyle yapmakla acemiliğini ortaya koydu. Kurumsal kimliğini en basit yöntemlerle (kutular vb.) ortaya koyarsan oyunun oranını düşürürsün. Muhalefeti daha bilinçli yapmak gerekir. Erdoğan’a yönelik muhalefeti ben yürütüyordum.
Şimdi hükûmet de bazı adımlar atmamızı istiyormuş. Karadeniz’e kadar gerilla gelmiş diyorlar. Her tarafta hazırlıkların olduğunu söylüyorlar. Şimdi bizim çekmemizi istiyorlar. Beşir Beye de söyleyin, böyle devam ettiği sürece hiçbirini oralardan çekmeyeceğiz. İşte Muğla’ya kadar geldiklerini biliyoruz. Bu koşullarda ben gerillayı çıkarmayacağım. “Öcalan aptal değil, akıllı bir adamdır” deyin. Çünkü bunlar daha birkaç hastayı bile cezaevinden çıkarmadılar. O kanser hastalarının son günlerini dışarıda geçirmelerini bile sağlayamadılar. Yaklaşım bu olursa ben nasıl güveneceğim? Yine bu karakol meselesi var. Bu konuda Kandil’i de sert eleştirmiştim. Kandil tam bir yıl boyunca beni burada çıldırttı. Oysa benim yazdıklarım ortadadır. Ben “Ateşkesin ruhuna en küçük bir aykırılık tedbir almayı gerektirir” demiştim. Bu sürede AKP’nin yapmadığı melanet kalmadı. Sadece Şemdinli’de 47 karakol yaptılar. Yetmedi, her tarafa HES, güvenlik barajları yaptılar. Biz “İç siyasette silah kullanılmasın” dedik. Ama her yere karakol, baraj, su, yol yaptılar. Kandil anında buna yanıt verebilirdi. Karakollara karşı savunma merkezleri oluşturabilirlerdi. Neden yapmadılar? Asker öldürün demiyorum. Neden savunma merkezleri kurmadılar?
(…)
A. Öcalan: (…)
Kürt Hareketi’nin önderlik meselesi önemlidir. Bu konuya değinmek gerekir. Ben çok önceden uyarmama, söylememe rağmen gerekli tedbirler alınmıyor. Çok kızıyorum; Kandil’e de, legal siyasete de kızıyorum. Sincar’da yaşanan olaylar çok trajiktir. Katliamlar oluyor, kadınlara yönelik farklı şeylerden bahsediliyor. Kandil de, legal siyaset de beni yanıltıyor. Kandil tedbirini almıyor. Ben bu kadar mesafe kat edeceğim, sen (demokratik siyaset) bir görüşmeye bile tenezzül etmeyeceksin! Böyle Kürtlük olmaz. Bu Kürtlük ölü Kürtlüktür. Böyle Kürtlük yere batsın. Hepiniz kadronuzu yetiştireceksiniz, anlamaya çalışacaksınız! Şimdi basın “Yeni bir yıldız doğuyor ama Apo bu tarihi gelişmenin önünü alacak, engelleyecek” deniyor. El insaf derler yahu! Böyle saçma bir şey olur mu? Toplumu bu temelde saptırıyorlar. Siz de yeterli cevap olamıyorsunuz. Anında cevap vereceksiniz, yeterli olacaksınız. Demokratik siyaseti doğru işletmeniz lazım. Siz beni temsil ediyorsunuz, bunları anlatmanız lazım.
Bin yıllık bir mesele, bu çok ciddi bir olay. Biz öyle Hasso Hüsso gibi ucuz bir iş yapmıyoruz. Küsmekle, kendini yere atmakla, ağlamakla olmaz. Bir devlet adamıyla görüşmeye bile üşeniyor. İşte bugün geldiğiniz aşama ortada. CHP bile artık bitiyor. Siz biraz gayret göstereceksiniz. Ben Selahattin’i severim, sayarım. Eleştirilerimden faydalanmasını söyleyin. Ben onun önünü açmaya çalıştım, adım adım onu büyütmeye çalıştım. O da bu yeterliliği göstermek zorunda. Şimdi HDP çok kritik bir noktaya geldi. Bunu büyütmek zorundasınız. (…)
Yorumum: Selahattin Demirtaş neden tutuklu? Birincisi mevcut zihniyete “seni seçtirmeyeceğiz dediği için, ikincisi İmralı canisi ile ters düştüğü için. Zaten mevcut zihniyet “Edirne’deki, İmralı’ya hesap verecek” derken bunu kast ediyordu. Her ikisi de Selahattin Demirtaş’tan korkuyor. Çünkü her kesimden gelen ciddi bir oy oranı var (%15) ve bunlar gibi “siyasi” değil, dürüst ve gerçekçi. Bu iki niteliğinden dolayı heyetten çıkarılmıştı. Gelinen noktada HDP, Edirne ve İmralı arasında kalmış durumda. Edirne daha öne çıkıyor, İmralı yaşlandı ve bitmek üzere.
Kandile de söyleyin, beni doğru anlasınlar. Şu anda bir ateşkes var, bu çok önemlidir. Ancak ateşkes durumu hiçbir şeye karışmayacaksın anlamına gelmez. Her alana müdahale edeceksin. Kandile de söyleyin: Sadece adam öldürmeyeceksiniz, onun dışında her şeyi yapacaksınız. Hükûmete de söyleyin: İlkeler paketini, siyasi paketi gündemlerine alsınlar. Öyle bayrak edebiyatı yaparak sorun çözülmez. “Tek bayrak” diyorlar. Bayrak zaten yerinde sallanıyor, rüzgâr vurdukça dalgalanıyor. İki ayda silahları devreden çıkartabiliriz. Onlara söyleyin: Bu mesele hal olursa kadına karşı terör de, sokaktaki terör de biter. Bunlar bunu görmüyorlar mı? Bizim sunduğumuz öneri devleti de büyüten bir öneridir. Mustafa Kemal hareketi devleti küçültme, bizim sunduğumuz öneriler devleti büyütme, sağlamlaştırma formülüdür. Beşir Beye de bunları anlatın. Böyle ucuz siyaset olmaz. Biz çok dürüst ve ilkeli bir şekilde siyaset yapıyoruz. Seçimi kazanmış olabilirler, ama savaş kaybettirir. Ben yüz bin gerillayı harekete geçirirsem sen ne yapacaksın? Onlara da söyledim: İşte Kobani’de savaştınız, kaybettiniz. Musul’da da savaşabilirler ama kaybederler. Ben yüz bin gerillayı harekete geçirirsem çok çok beni öldürürler ama ikinci günde kendisi de ölür.
Yorumum: Açık bir şekilde Mustafa Kemal’e dil uzatıyor. Yine açık bir şekilde kendiyle çelişiyor. Yukarıda anti devletçiyim, devleti sönümlendireceğim diyor, burada ise sunduğu önerilerin devleti büyütme, sağlamlaştırma yönünde olduğunu söylüyor. Suç bunlarla el sıkışanlardadır.
Bunlar devleti rant ve çıkar için kullanıyorlar. Ben olağanüstü sabır ve tahammül gösteriyorum, çünkü Türkiye felakete sürüklenecek. Geçenlerde bir ABD’li Leyla’ya “Öcalan nasıl sabrediyor, tahammül ediyor, anlamıyoruz” demiş. Benim oyunların içerisine dâhil olmamı istiyorlar ama ben bunu yapmam. Ama hükûmet de adım atacak. Onlara “Türkiye’yi demokratikleştirmezseniz silahlar iki katına çıkacak. Karakollara karşı iki kat fazla savunma merkezi oluşturulacak. O nedenle ekolojik, ekonomik, demokratik, kültürel ilkelerde ilerleme sağlamalıyız” deyin. Bunlar Ankara’da oturuyorlar; tüm doğayı, vadileri, meraları ihale ediyorlar, peşkeş çekiyorlar. Rant zihniyetiyle hareket ediyorlar, El atmadıkları tek bir mera kalmadı. İşte ekoloji komisyonunu bu yüzden önemsiyorum. Bir ekolojik ilke olacak, kültürel ilke olacak, ekonomik ilke olacak.
S. S. Önder: Başkanım, Leyla ile beraber bölgede sizin belirlediğiniz çerçevede yoğun bir diplomatik trafik yürüttük. Önce Mesut Barzani ve Neçirvan ile görüştük. Selamlarınızı ilettik. Kongreye dair önerinizi yineledik. Öngörülerinizin çıkmış olmasına vurgular yaparak meselenin aciliyetini anlatmamız etkili oldu. Bunu muhataplarımızda da gözlemledik. Barzani’nin eski katı tutumunu esneteceği izlenimi edindim. Neçirvan’la yaptığımız görüşmede bundan daha çok emin oldum. Sanırım Türkiye’nin de bu yönde telkinleri başlamış ya da en azından eskisi gibi ambargo tutumları yok. O kısmı olumlu geçti diyebilirim. Görüşebileceklerini söylediler. Barzani ulusal savunma için PYD’ye her türlü katkıyı sunduklarını ve sunmaya devam edeceklerini söyledi. KCK ile görüşmemizde de onlar bayramdan sonra kapsamlı bir görüşme yapabileceklerini belirttiler. (…)
Daha sonra Süleymaniye’ye geçtik. Sayın Talabani’yi ziyaret ettik. Sağ tarafı olduğu gibi paralize durumdaydı. Bu, beynin konuşma merkezini de etkileyen bir şey. Fakat hafızası ve bilinci yerindeydi. (…) KNK ile görüştük. Onların çalışmaları ve bizim çalışmalarımızı ortaklaştırma zeminlerini konuştuk. Size özel selamları var. İran KDP Temsilcisi Muhammed Salih bizimle görüşmek istedi. Ona randevu verdik. Görüşmeden anladığımız sonuç, size büyük hayranlık ve saygı beslediğiydi. Daha çok bir hatır ziyareti gibi oldu. Size özel selamları var. Biz de onunla hem İran’a dair tespitlerimizi, hem de fazla detaya girmeden bölgenin durumu ve Ulusal Kongre’nin aciliyeti meselesi konularında görüşlerimizi paylaştık.
Daha sonra bizim heyet ile aynı gün Kandil’le görüştük. (…)
(…)
S. S. Önder: Bölge ziyareti genel olarak böyleydi. Onun dışında Demokratik İslam Kongresi’nden arkadaşlarla görüştüm. Kobani ve Gazze gibi meselelerde Konferans adına gür bir ses çıkarmaları gerektiğini, kendilerini kurumlaştırmaları ihtiyacını aktardım. Urfa’yı merkez edebileceklerini söyledim. Bunun dışında Hakan Bey ile görüştüm, ayrıntılarını biliyorsunuz.
A. Öcalan: Biliyorum. Bu Demokratik İslam Kongresi’nin kurumsallaşması ve çalışmalarının süreklileşmesinin önemli olduğunu belirtmiştim. (…)
S. S. Önder: Yalçın Akdoğan beni aradı. (…) Başbakanın görüşmek istediğini söyledi. Ben de kendisine sağlık ve başarı dileklerimi aktardım. Başbakan bana “Biz işimizi bitirdik, siz de inşallah süreci sonuca ulaştıracaksınız, değil mi?” diye sordu. Ben de bunun ancak birlikte, ortaklaşılarak çözülebileceğini, sizi bizi olmadığını söyledim. Sanırım Hakan Bey Dışişleri Bakanı olacak. Onu artık siz kendiniz tebrik edersiniz.
A. Öcalan: Öyle gözüküyor. Önemlidir. Tek başına bu işe başladı. Bulunduğu konum da stratejiktir. Başlangıçta belki etrafında üç kişi yoktu. Bugün bu sorunu aşabildiği söylenemez. Bulunduğu kurum önemlidir ama Dışişleri Bakanlığı da önemlidir.
S. S. Önder: Kabine saçma sapan yetersiz insanlarla dolu. (…) Hakan Bey şimdiki konumu gereği kamuoyuna pek konuşamıyor. Eğer bakan olursa bir siyasal sözcülük işlevi de görecektir sanırım.
A. Öcalan: Evet, bu çok önemli ve dönüştürücü bir işlev görebilir.
S. S. Önder: Hatip Beyle görüştüm. Sizin selamınızı ve önerinizi aktardım. KCK de Hatip Beyin DTK Başkanlığına çok olumlu bakıyor. Destek ve güç vereceklerini söylediler. Hatip Beye bunları aktardım. (…)
(…)
A. Öcalan: Ben sizleri hiç eleştirmiyorum. Siz her konuda çok iyisiniz, sizi çok da beğeniyorum. Sizden rahatsız değilim. Ama çarkları daha da etkin çevirebilirsiniz. Beni temsil ediyorsunuz. Daha etkili cevaplar oluşturabilirsiniz. Bu yukarda belirttiğim tutumlara anında müdahaleler geliştirebilirdiniz.
S. S. Önder: (…) İşin içerisinde sizi temsiliyet olduğu ve geçmişte bunun bir güç ve iktidar kullanımı şeklinde zaaflar gösterdiği için temkinli yaklaşmaya özen gösteriyoruz. Bu tür müdahalelerde bir güç odağı ya da bir iktidarmış gibi algılanmamasına özel bir titizlik gösteriyoruz. Kendi içimizde yaptığımız değerlendirmede sürece dair rolümüzü şöyle tanımladık: 1- Sizi doğru anlamak, doğru ve eksiksiz aktarmak, doğru bilgilendirmek ve elimizden geldiğince işinizi kolaylaştırmak.
A. Öcalan: Busöylediklerini eksiksiz yaptığınızdan hiç şüphem yok.
S. S. Önder: 2– KCK’yi doğru anlamak. Aynı şekilde doğru bilgilendirmek, şahsi değerlendirmelerimizi mümkün olduğunca en aza indirmek, onların doğru tutum alabilmeleri için elimizdeki verileri tam ve eksiksiz aktarmak. 3- Devleti doğru anlamak. Yerinde ve geliştirici müdahaleler yapmak. Aldıkları ya da almadıkları tutumların muhtemel sonuçları hakkında etkili bilgilendirmelerde bulunmak.
A. Öcalan: Dördüncüsü de AKP’yi doğru anlamak ve aynı gayreti onlara da göstermek.
S. S. Önder: Özetleyecek olursak Başkanım, kendimizi bütün bu kurumlar arasında iletişimi en nitelikli bir şekilde aktaran bir kablo gibi tanımlıyoruz. Sizin bazen etkisizlik olarak gördüğünüz şey bizim kendimizi bu kurumların önüne çıkarmama temkinliliğimizdir. Çünkü KCK açısından da, sizin açınızdan da en küçük kararlar bile tarihsel sonuçlar doğuracak niteliktedir. Biz bunun bilinciyle davranmaya çalışıyoruz. Zaman zaman eksik kalabiliriz ama bunu yanlış bir pozisyon almaya tercih ediyoruz.
A. Öcalan: Bukablo tarifi güzel. Builetişimi daha etkin bir şekilde oluşturabilirsiniz. Kendinizi öne çıkarmadığınızın farkındayım, ama size yetki verdiğimi de unutmayın. Siz bu konuda cimri ve acemi davranıyorsunuz. Başbakana bakın, beni en çok izleyen ve uygulayandır. Tüm bu boşluğu o dolduruyor.
S. S. Önder: Başkanım, sizin bueşbaşkanlar konusundaki titizliğinizi ve yüksek hassasiyetinizi görüyoruz. Siz nakış gibi işliyorum dediniz ya, bunu şu andaki oluşmuş eşbaşkanlar profiline baktığımızda görebiliyoruz. Selahaddin Bey sizin alan açtığınız ve sivil siyasette öne çıkardığınız bir arkadaşımızdır. Önemli bir atılım göstererek sizin başlangıçta önemi yeterince anlaşılmayan HDP projesine önemli katkı sağladı. Figen Hanıma bakıyoruz, sizin keşfiniz ve önerinizdir. Ne kadar isabetli ve etkili olduğunu hem kadın düzleminde hem de sola yönelik söylemlerinde önemli bir yüzünüzü temsil etmeye başladı. Hatip Bey böyle, Selma Hanım böyle, Emine Hanım ve Kamuran böyle. Eski eşbaşkanlar var. Hepsini bir araya getirdiğimizde, sizin değişik özelliklerinizi temsil eden muazzam ve nitelikli bir zirve oluşturmuş durumdayız.
A. Öcalan: Evet, bunlar bir zirvedir. Bunu kurumsallaştırabiliriz. Adına demokratik toplum zirvesi deriz. Üç ayda bir toplanıp birbirlerine güç katabilirler. Hukuklarını gözden geçirebilirler. Alanlar arası kopukluğun önüne geçebilirler. Düşünsenize, bu ne kadar muazzam bir güçtür?
(…)
P. Buldan: DTK 6-7 Eylül’de büyük bir olasılıkla kongresini gerçekleştirecek.
A. Öcalan: Başarı dileklerimi iletirsiniz. DTK’ya ilişkin geçmişte söylediklerim geçerlidir. Proto Meclis olacağını ifade etmiştim. Yeniden yapılandırma, seçim sistematiği, komisyon teşkilleri, konferans, yeni yönetim konularında yoğunlaşmaları devam etsin. Geçmişte DTK içerisinde çalışan herkese bir kez daha teşekkür ediyorum ve başarılar diliyorum.
P. Buldan: PAJK da önümüzdeki süreçte yeni sisteme göre kadrolaşma ve partisel açıdan kendisini yeniden yapılandıracak. Bu konuda sizin perspektifinize ihtiyaçları var. Ayrıca çatı örgütlenmesinin ismine ilişkin değerlendirmenizi bekliyorlar.
A. Öcalan: Ben KJK demiştim.
P. Buldan: İsminin KCK ile çok yakın olmasından kaynaklı bir karışıklığa neden olabileceği kaygısı var.
A. Öcalan: Hayır hayır, hiç karışıklık olmaz. Bu KJK (Komalen Jinen Kürdistan)’dir. KJK olarak değiştirsinler. PAJK’a gelince, PAJK gelinen aşamada dünyanın dikkatini çekiyor. Ben bu duruma günlük olarak yoğunlaşıyorum. Dağdaki kadınlar, Rojava’daki kadınlar hepsi şunu bilmelidir ki, ben bir kadın devrimi için uğraşıyorum. Ama işte Viyan’ın (Ezidi milletvekili) durumu ortada. Mevcut durumun yenilir yutulur bir yanı yok. PAJK’ın jineoloji temelinde bir temsiliyeti var. Avrupa’da bir konferansı yapıldı. Fakat şu sorun var: Toplumsal sorun kolektif sorundur. İşte ben bunun için etik ve estetiği önerdim. Kadının kendi şahsında güzelliğini estetik olarak belirlerdim. Etik meselesine de gelince, “Ben benim” diyeceksiniz. Kendi kendinizin olacaksınız. Kendi kriterlerinizi nasıl görüyorsunuz? Bizim kültürümüzde kadına “Mutlak mülk olacaksın” anlayışıyla yaklaşılıyor. Buna direndiğinde de öldürülüyorsun. İşte PAJK bütün bu sorunlara cevap ve çözüm olmak zorundadır. “Kadın mutlak birinin olmalıdır” diyorlar. Ben bu tutumdan nefret ediyorum. Mesela sen kaç yaşında evlendin?
P. Buldan: 19.
A. Öcalan: İşte aşiret kızı olduğun için belki de zorla evlendirildin.
P. Buldan: Ben aşiret kızıdeğildim, aşiret gelini oldum.
A. Öcalan: Bu aşiret kültürünü aşmak zorundasın. Daha önce de belirtmiştim. Senin bu potansiyelin var, fedakârsın. Derin bir Sati geleneğini[2] temsil ediyorsun. (…)
(…)
Aşiret yapısında da kadınlar mülktür. Eminim sen bunlara direndin. Ben de böyle bir deneyim geçirdim (Kesire örneğini tekrar verdi).
Yorumum: kadına mutlak mülk gözüyle yaklaşılmasını eleştiriyor ama “sati geleneğini” Pervin Buldan’a dikte ediyor. Ne yaman çelişki! Sati geleneği de kadına mülk gözüyle bakan bir düşüncenin ürünüdür. Bir de bunlarla el sıkışanlara bakmak lazım.
P. Buldan: Heval Cuma bize Kesire ile ilgili çok şey anlattı.
A. Öcalan: (Gülerek) Ha, anlattı mı? İyi o zaman. Bir kadın amacı ve ilkeleri ne olursa olsun ben ona kin tutmam. Hiçbir kadını öldürme ve kadınlara küfretme hakkımız yoktur. Senin bağlılığın soyludur. Çok cesur bir kadınsın, fakat sorgulama yapmak zorundasın. Bunun için Sati geleneğini inceleyeceksin. Bunları yaparsan önder olur, on tane Selahattin’i cebinden çıkarırsın, kadın lider de olursun. Bu arada kadın cinayetlerine çok üzülüyorum. Eline bıçağı alıp istemediği ya da beğenmediği kadını öldürüyor ya da tecavüz ediyorlar. Kapitalist sistemde her erkek, her koca tecavüzcüdür. Kadın sosyolojisini dünyada benden daha iyi yapacak kimse yoktur. Kadını güçlendirmek lazım. PAJK’ın bunları bilmesi gerekiyor. Kadın kocasının eşi, babasının kızı değil, kendisinin olacak. Bir kadını alma, kızını verme vb. terminolojisini asla kabul edemeyiz. Kadın etiği dediğim şey işte kadının karar verme gücüdür. Cezaevlerindeki kadın arkadaşlara da bunları yazılı bir şekilde sunarsınız.
Son olarak 21. yüzyılın ideolojisi kadın özgürlüğüdür. Kendini bıçaklamak, yere atmak (Viyan gibi), bunlar rezalet! Tek kurtuluş özgürlüktür. Ben çocukken bile anamın savaş tarzını mahkûm ettim. Urfa’da köy savaşçılığını, namus savaşçılığını çocukluğumda yırtıp attım. O dönem birbirimizi öldürmemiz gereken ailenin çocuklarıyla ilişki kurdum. Elif adında bir yaşıtım vardı, düşmanımızdı, görüşmememiz gerekirdi. Ama ben Elifle de, diğerleriyle de bağımı koparmadım. O geleneğe göre benim 15 yaşında ölmem gerekiyordu. Ben ise yaşamak ve ideallerimi gerçekleştirmek istiyordum. Bu konuda ailenin dayatmalarını kabul etmedim, namusu yırtıp attım. (…)
Ezidi kadınların yaşadıklarını görünce çok üzülüyorum. Adule-Derviş Destanı[3] şimdi aynı şekilde yaşanıyor, yaşananlar bire bir aynıdır, incelenmeye değer. Diyarbakır mitingindeki pankartı gördünüz mü? Anlamlıydı. Bizim de durumumuz budur. Biz yarı ölüyüz ya da yaralıyız, aşkımızın değeri yoktur.
P. Buldan: Başkanım, ben bu aşamaya gelene kadar çok yol kat ettim. On yıl önceki Pervin ile şimdiki Pervin arasında dağlar kadar fark var.
A. Öcalan: Daha da iyi olabilir. Önerdiğim kitapları okuyorsunuz değil mi? Simone de Beauvouir, yine Serpil Sancar ve Fatmagül Berktay’ın kitaplarını önermiştim.[4]
P. Buldan: Fatmagül Berktay’ın kitaplarını okudum, diğer önerdiğiniz bütün kitapları aldım, sırayla okumaya çalışıyorum.
A. Öcalan: Okumaya devam edin.
P. Buldan: Diğer aktarımlarımı da yapayım. Dün Davutoğlu ile bir görüşme yaptık. Olumlu ve sonuç alıcı bir görüşme oldu. Şengal’den Kürdistan tarafına geçen Ezidilerin durumları hakkında görüştük. Gelenlere kamp ve yardım konusunda taleplerimiz oldu. Bizim yanımızda AFAD Başkanını aradı. Yardımlar konusunda eksiksiz yardımların yapılmasını söyledi.
A. Öcalan: IŞİD Türkiye için de bir baş belasıdır. Türkmenleri de astı, kesti ve ellerinde rehineler var. Barzani de, Türkiye de bunu yeni anlıyorlar. Katliam kapının ucundaydı, fakat bunu görmediler. Ben çok önceden uyardım. Benim burada bir yıl önce gördüğümü niye görmüyorlar? O zaman da Ezidilerin içine birkaç adam gönderin dedim, anlatsınlar. Kandil bunu anlamadı. Şimdi de Ezidi halkı katliamlarla karşı karşıyadır. Siyaset böyle yapılmaz. Siyaset, halkının başına bunları getirmeme sanatıdır. (…)
(…)
P. Buldan: Demokratik Bölgeler Partisi kongresini yaptı. Yönetime giren bütün arkadaşların selamları var. Eşbaşkanlar Emine ve Kamuran oldu. Çalışmalara başlamışlar. Eğitim ve kadro çalışmaları aynı zamanda akademi çalışmalarını da başlatmışlar.
A. Öcalan: Onlara da özel selam ve sevgilerimi söyleyin. Profesyonel kadro yetiştirmeye devam etsinler. Her bölgeye özel kadrolar yetiştirip verecekler. Kocaman Urfa’da yirmi yıldır profesyonel kadro yok. Halfeti’de bile profesyonel kadro yok. Bu kabul edilemez. En az her bölgeye otuz, kırk, elli kadro yetiştireceksiniz, Urfa’nın sorunlarını göreceksiniz. (…) Bu yetersizlikleri giderin, üç ayı yoğun bir örgütleme ile geçirmeniz gerekiyor. Türkiye’nin yeni muhalefeti sizsiniz. Şu anda bile müthiş bir yükseliştesiniz. Parti Meclisi toplantılarıyla seçimlere örgütlenerek hazırlanmalısınız.
Selahattin örgüt terbiyesini bilir. Selahattin’e de özel selamlarımı söyleyin. Eleştirilerim yapıcıdır. Daha yoğun katılmalıdır. AKP’nin yaptığı liberal demokrasi politikalarıdır. Biz ise demokratik sosyalizmi savunuyoruz. Selahattin bunu çok iyi formüle edebilir. Pratik politikaya yansıtabilir, bunun dilini oluşturabilir, kitlelere ulaştırabilir. Bu yeteneği vardır, bu konuda yoğunlaşmasını söyleyin. Tabii liberallere tamamen kapalı bir söylem olmamalıdır. Genel seçimlere iyi hazırlık yapın, bölgeler ve iller düzeyinde çalışmalar yapılmalı.
(…)
P. Buldan: Başkanım, Demokratik Bölgeler Partisi logo değişikliği yapacak. Bu konuda bir öneriniz var mı?
A. Öcalan: Bunu ben de düşünmüştüm, hatırlattığın için teşekkür ederim. Bir kadın figürü olabilir. İki elini açmış, elinde buğdayı temsilen başak. Kadın çocuk tutar gibi başağı tutacak, yani ona en değerli varlığı gibi bakacak. Çünkü başağı kadın yarattı. Kadın kırmızı elbise giymiş, iki elinde başak sarı renkte, zemin de yeşil olabilir.
P. Buldan: Biz de kendi aramızda buğday başağının anlamlı olacağını düşünmüştük.
A. Öcalan: Ama kadını düşünmediniz, değil mi?
Heyet: Hayır, düşünmemiştik.
(…)
İ. Baluken: Davutoğlu’yla yaptığımız iki görüşmede Türkiye’nin IŞİD’e destek konusunu ısrarla güncelleştirdik. Bu konuda Türkiye’nin tavrının değiştiği anlamına gelebilecek bazı bilgiler aktardı. IŞİD’e karşı olduklarını ve IŞİD’le mücadele için PYD ve Özgür Suriye Ordusu üzerinden oluşacak bir ittifaka destek verebileceklerini aktardı. Biz de bu durumu Kandil’deki toplantıda arkadaşlarla paylaştık. Özellikle Carablus ve Til Ebyad bölgesinde ÖSO ile ittifak temelinde bazı ilişkiler gelişebileceğini arkadaşlar da aktardılar. Arkadaşlar rejimle PYD arasındaki ilişki konusunda Davutoğlu’nun dile getirdiği bazı hususların çok gerçekçi olmadığını ifade ettiler. Ayrıca Rojava’ya yönelik ambargo ve ablukanın Türkiye tarafında tamamen kaldırılması gerektiğini ilettik. Bu konuda Davutoğlu gerekli adımları atmaya hazır olduklarını ifade etti. Bilmenizde fayda var, bu süre içerisinde Başbakanlık-AFAD eliyle Kobani’ye yardım malzemeleri gönderildi. Bazı sıkıntılı konularda da pratik alanda ilerlemeler sağlandığını söyleyebiliriz. Türkiye, Kamışlı kapısına PYD’nin denetimi alması durumunda hiçbir sıkıntının kalmayacağını ısrarla ifade ediyor. Bizler de buraya gelmeden önce şu bilgiyi edindik. Kamışlı kapısındaki sıkıntılar giderilmiş, arkadaşlar Kamışlı kapısından serbest geçişlerin olabileceğini ifade etmişler.
A. Öcalan: Evet, bu konular önemlidir. ÖSO ile ittifak temelinde bazı ilişkiler kurulabilir. Ben daha önce de Demokratik Suriye Konseyi’ni önermiştim. Diğer halklarla birlikte ortak bir arayışın olması gerektiğini çok önceden ifade etmiştim. Azez-Cerablus-Bap üçgeninde ÖSO ve PYD işbirliği yapabilir. Davutoğlu’na, böyle olursa o bölgeye Esad da, IŞİD de giremeyecek deyin. Bu başarıldığı zaman Esad Üçüncü Cenevre toplantısına çözümü kabul ederek gelmek zorunda kalacaktır. Davutoğlu’nun ilk düşünceleri böyle değildi ama yanıldılar. Şimdi doğruyu bulmak istiyorsa desantralizasyon meselesini kabul etmek zorunda. Suriye’nin birliği, bütünlüğü denildiğinde gelinen nokta ortada. Demokratik Suriye Kongresi bundan sonra toplanırsa anlamlı olur. Suriye konusunda Davutoğlu da, Beşir de, Efkan da bana onaylatma şeklinde değil de görüşümü almaları iyi olur ve önemlidir. Çünkü ben olmadan oradaki dengeleri, aşiretleri bilemezler. Ben onları tarihsel çizgileriyle beraber hepsini tek tek biliyorum. Onun için benim görüşümü almalılar. PYD bu konuda işbirliğine açık olmalı, yani ittifaklar ve tutulacak bölgeler konusunda hazırlığını yapmalı. Şahin onlar görüşebilirler, fakat nihai kararı ben vereceğim.
S. S. Önder: (Açmak için sordu) Yani Suriye konusunda mı nihai kararı siz vereceksiniz?
A. Öcalan: Evet, doğrudur. Nihai kararı burada devletle biz vereceğiz. Ama onlar her türlü hazırlıklarını yapmak durumundadırlar, her türlü ani gelişmelere cevap olabilmeliler.
İ. Baluken: Pervin Hanım’ın aktardığı Ezidi halkına yardımlarla ilgili Rojava’ya yardım yapılması konusunu da Davutoğlu ile görüştük. Bu konuya da olumlu tavır içerisinde olduklarını, gerekli yardımları yapacaklarını ilettiler.
(…)
İ. Baluken: Başkanım, Ortadoğu’daki gelişmeler sizin öngörülerinizi doğrulayacak şekilde ilerliyor. Rojava’daki gelişmeler, Musul ve Şengal’deki gelişmeler önceden belirttiğiniz Ulusal Kongre’nin ne kadar zaruri olduğunu ortaya koydu. Türkiye’de de son seçim sonuçları demokratik ulus çözümlemesinin, HDP çalışmasının çözüm gücünü güçlü bir şekilde ortaya koydu. Burada hareketin durumunu da bilmenizde fayda var. Hareket bu öngörülere özeleştirisel pozisyonda yaklaşmakla beraber iyi ve güçlü bir konumda. Irak, Suriye, Türkiye ve Ortadoğu’daki konumu ve etkinliği dünya kamuoyunun dikkatini çekecek şekilde her geçen gün artmaktadır.
A. Öcalan: Ulusal Kongre bir an önce yapılmalıdır. Barış gücünün önemini söylemiştim. İşte tam da böyle günler için lazımdı. Ben barış gücü dediğim zaman bunların hepsi kendi hegemonik alanlarını düşünüyorlardı. Oysa siyaset öngörebilmektir[5]. Önderlik de gelişmeler olduktan sonra ne yapacağız demek değildir, gelişmeler olmadan önce öngörmektir. Şimdi bütün bu olan biten neye yaradı? Soruyorum size. Bakalım görebilmiş misiniz? Ben söyleyeyim size. Obama beş kere Kürtlerle ilgili demeç verdi ve Gazze unutuldu. Oradaki vahşete, Batı oradaki katliama sessiz kaldı, bir anda unutuldu. Şimdi bir anda hepsi kendilerini Kürdistan üzerinden aklama yarışındalar. Peki, böyle düşününce nasıl bir sonuç çıkarman gerekir? Demek ki IŞİD bu çevrelerin kontrolünde ya da etki alanında bir örgüttür. Günü geldi kullandılar, günü gelecek vazgeçecekler. Bize düşen bu oyunu önceden görebilmek. (Sırrı’ya dönerek) Tekrar gittiğinde bunları Barzani’ye anlatırsın.
Yorumum: IŞİD, AKP, bu adam ve PKK, Suriye gibi konuları sürekli takip eden biri olarak, dediklerine katılıyorum, haklıdır. Bunun tek nedeni sürekli kendisini geliştirmesidir.
İ. Baluken: Başkanım, belediyeler DBP bünyesinde çalışmalarını yürütüyorlar. Bu konuda bazı kafa karışıklıkları var. DBP’de kalması ya da HDP’ye geçmesiyle ilgili. Bu konudaki sizin düşünceniz önemlidir. Bir perspektifiniz var mı?
A. Öcalan: Belediyeler DBP’de kalacak, dokuz maddeyi belediyeler yapacak. Radikal demokrasi liberal demokrasiden farklıdır. Emine onlara söyleyin, demokratik konfederal belediyecilik için çaba sarf edecekler. Bu, HDP için de geçerli. Demokratik sosyalizmi günlük konuşma diline eğriltecekler. Selahattin’e söyleyin, çoluk çocuk üzerinden başbakanla tartışmak yerine bu konuda yoğunlaşsın, kitleleri etkileyecek bir politika geliştirsin. Daha önce de söyledim, bu konuda yeteneği vardır.
Yorumum: Selahattin Demirtaş ile ilgili olarak kafasının karışık olduğu açıkça belli oluyor.
İ. Baluken: Kandil’de arkadaşlar ülkeye geri dönüşlerle ilgili bir çalışmalarının olduğunu, bunu tartıştıklarını ifade ettiler. Bu konuda sanırım erken olmakla birlikte size danışmamızda fayda var. Geri dönüşler için bir çağrı zamanlaması ne olmalı? Şimdilik sizin tarafınızdan böyle bir çağrıya ihtiyaç var mı?
A. Öcalan: Bu konuda daha sonra çağrılar yapabilirim. Sürecin ilerlemesiyle beraber güncelleştireceğimiz konulardan biridir. İlerde bu konulara değineceğim.
(…)
A. Öcalan: Şimdi pratik önerilerinize geçelim. Beşir Beye hazır olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Öncelikle bu heyetin genişlemesi lazım. Sekretarya konusu önemlidir. Sekretarya kabiliyeti güçlü olan birkaç kişi lazım. Ana heyet ikiye katlanacak. Altyapı çalışması olmadan olmaz. Yolumuzu aydınlatan bir el feneri lazım. Eylülün sonu gelince elinizde proje ya da ilkeler paketi yok. İmzaladığınız şeyleri hayata geçirmeniz lazım. Heyetin teşekkülü bu konuda önemlidir. Kandil’den bir kişi olabilir mi acaba? İsmi herhangi bir olaya karışmamış biri olabilir mi? Bir de kasetle çalışmak istiyorum, kaset önemlidir. (…)
(…)
15 Ağustos 2014
HDP Heyeti ile görüşme gündemi
Giriş: Durum Değerlendirmesi
1- Müzakere sürecinin partisi olarak HDP,
2- Çözüm sürecinin çerçeve yasası olarak veya temel alınarak tarafların konumlanışı. Adlandırma ve işleyiş. Devlet ve demokratik toplum heyetleri, özgür ve belgeli çalışma hakları,
3- Müzakerenin bir parçası olarak İzleme Kurulu teşkilleri, rolü ve işleyişi,
4- Müzakere sürecinin içerik gündemi,
5- Demokratik siyaset ve hukuk,
6- Sosyoekonomik sistem,
7- Güvenlik,
8- Kadın özgürlüğü ve toplumsal katılım,
9- Sivil toplum,
10- Misak-ı Millînin güncellenmesi ve Ortadoğu,
11- Hakikat ve yüzleşme (yakın tarihte),
12- Kültür ve kimlik (Eğitim-tarih-dil sorunları),
13- Ekolojik sorunlar,
14- Serbest Madde,
15- Komisyon teşkilatları ve uzmanlardan yararlanma,
16- Sivil toplum ve medyayla ilişkiler,
17- KCK, DTP ve DBP ile ilişkiler,
18- Demokratik belediyecilik (Dokuz boyut anlamında),
19- Radikal demokratik hareketin temel kadro sorunu, çalışma tarzı ve temposu,
20- Tüm bu süreçlerde A. Öcalan’ın rolünün doğru tanımlanması ve bağlı çalışılması gereği.
Devlet heyeti ile görüşme gündemi (15 Ağustos 2014)
1- Mevcut diyalog hükûmete seçim kazandırır, savaş kazandırmaz.
2- Çözüm süreci boyunca barış değil derinleştirilmiş özel savaş yöntemleri uygulandı. Paralel müdahaleler.
3- Hükûmet seçimler dâhil özel savaş yöntemlerini terk etmedikçe barış ve çözüm sürecinden bahsedemez.
4- Türkiye toplumunun tarihsel derinliği büyük olan bir savaş sorunu vardır. Cumhuriyet tarihi boyunca uygulanan örtülü iç savaş yöntemleriyle bu sorun halledilemez.
5- Barış sorununun derinlikli (radikal) demokratik bir ittifakla çözümü dışındaki yöntemler ancak günü kurtarmaya yarar, sonuçta kaosu ve çürümeyi derinleştirmekten öteye sonuç vermez.
6- Baş sorun düzeyine yükselen Kürt sorununda iki temel yöntem vardır. Demokratik yöntem kabul görmezse ayrılma ve şiddet yöntemi kaçınılmaz olur.
7- Kürt sorunu tam bir Ortadoğu sorununa dönüştü.
8- Tarihsel Kürt-Türk ortaklığı mevcut bölge sorunlarının çözümü açısından öncelik taşır. Devlet milliyetçi yaklaşımlar bu şansı boşa çıkarır.
9- Süreçte kişi olarak rol almam tam, eşit, özgür bir pozisyona geçişle mümkündür.
10- Bunun dışındaki yaklaşımlar taraflar açısından anlamsız ve kördür (Taraflar özgürdürler, bildiklerini özgür iradeleri ile uygularlar).
[1] Metin içinde geçen bir önerme konu başlığı yapılmıştır.
[2] Dul kalan kadınların kocasıyla birlikte yakıldığı bir Hint geleneğidir. Sanskrit kökenli bir kelime olan sati; dürüst, erdemli, iffetli, sadık kadın anlamına gelmektedir. Geleneksel Hint kültürüne ve Hinduizm inancına göre dul kadın; uğursuzluk, fakirlik, kötü şans getirmektedir ve günahkârdır. Dul kaldıktan sonra uğursuzluk, kötülük, günahkârlık sembolü hâline gelen kadının, kendini reddetme (manastıra kapanma, dünyadan soyutlanma) ya da sati geleneğine uyarak ölen kocasıyla beraber canlı canlı yanmaktan başka seçeneği yoktur. Ölen kocasıyla beraber yakılma tercihinde bulunmayan kadın, bir daha evlenemez. Kalan ömrünü, her türlü zevk veren şeyden uzak durarak, münzevi, sefil bir hayat sürerek geçirir. Geleneksel Hinduizm inancında dulluk, kadının eski günahlarından dolayı başına gelen bir cezadır.
[3] Ezidi genci Evdi ile Milan aşiretinin Beyi İbrahim’in ablası olan Rîhme arasında geçen aşk öyküsü anlatılmaktadır. Ezidiler diğer Kürtler gibi İslamiyet’i kabul etmediklerinden ötürü türlü işkencelere maruz kalıyor katledilip barındıkları yurtlarından ediliyor. Farklı iki dini inanç iki gencin aşkını imkânsızlaştırır. Böylelikle daha sonra Evdi sevdasını kalbine gömüp kendisi de Ezidi olan Ayşe ile evlenir ve Dewreş adını verdikleri bir erkek çocukları olur yine aynı ailelerin çocukları arasında bir aşk başlar. Dewreş ile İbrahim Beyin kızı Adule arasında yeni bir aşk doğar ama her türlü oyun ve hile ile ikilinin birbirine kavuşmasına mani olunur.
[4] Saydığı bu isimler birçok siyasetçinin bilmediği isimlerdir. Eserlerin okunmasından bahsetmiyoruz bile.
[5] Bölüme verilen ad.
Hits: 468
Oy Kullanma Tercihleri Neden Büyük Oranda Değişmiy...
- 23 Haziran 2022
Savaş Stresi veya Çatışma Şoku
- 29 Haziran 2022