
AKP OTORİTERLEŞMEK İSTERSE KENDİNİ BİTİRİR
- 20 Ekim 2022
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 20
İMRALI GÖRÜŞMELERİ – 24
19.10.2022 / ANAKARA
Konular: Fetişgillerin devlet içinde yaptıkları, darbe niyetleri, KCK tutuklamaları, dört temel madde ile ön ilke,
Not: Koyultmalar, dikkat çekmesi açısından, tarafımdan yapılmıştır.
… olan yerlerde gerekli olmadığı düşünülen bölümler atılmıştır.
(Önderlik ve devlet heyeti yemek salonunda ve ayakta heyetimizi karşıladılar. Heyetimiz Önderlikle merhabalaştı. Hatip arkadaşla merhabalaşırken)
…
Heyet: Koster bozuldu Başkanım. Koster değiştirmek zorunda kaldık.
KGM: Siz gecikince bize yöneldi. Bizden kaynaklanan bir engelleme olduğunu düşündü.
A. Öcalan: Ben randevuları önemserim. Bir aksaklık mı oldu diye düşündük tabii. Alman disiplini var mesela. Önemlidir. Biz ciddi bir iş yapıyoruz. Yarın açıklama da yapacağız.
Bu giriş neden oldu, anlıyorsunuz değil mi? (Müsteşara dönerek ve hükûmeti kastederek) Randevulara sadık olunması gerek. Elli beş yıllık maratondan bahsetmiştim. Bu elli beş yıllık maratondan sonra beni yeniden maratona kaldırmayın. Hükûmete de söyleyin. Kandil için de söylüyorum. Sevgi, bağlılık, her şey ciddiyete bağlı. Yoksa bu sevgi ve bağlılığa inanamam. Ben ciddi bir adamım. (Heyete dönerek) Size de eleştirilerim var. Büyük bir emeğiniz var. Ama bu işin bir değeri ve ciddiyeti var. Burada çözüm masası var, görüşmeler var, biz ciddi işler yapıyoruz.
KGM: Doğru, büyük bir disiplin içinde yürütmemiz lazım. Ufak tefek aksamalar olur.
A. Öcalan: Bir de devlet diye bir olgu var. Ben devleti çözümledim.
KGM: Seçim atmosferinde bu açıklamanın sıkıntı oluşturacağını söyleyenlere Başbakanımız güzel bir cevap verdi. “Bu süreç seçim gündeminden ayrı ele alınmalı ve yürütülmelidir” dedi.
A. Öcalan: Son yapılan açıklamalara bakıyorum, feci açıklamalar yapıyorlar.
KGM: Bildiğim kadarıyla güvenlik paketi ile ilgili bir uzlaşma girişimi oldu.
P. Buldan: Hayır, bu konuda istenen yaklaşım gelişmedi. M. Bey bir girişimde bulundu. Ama istediğimiz düzeye gelmedi.
A. Öcalan: Sayın D., bize nasıl nazik bir üslupla aktarıyorsanız hükûmete de aynı nezaketle bu durumu aktarmanız iyi olur. Bu sürecin gelişmesi için çabalıyoruz. Çözüm olmazsa binlerce insan ölecek. Ben bunu kavradım ve gereğini yapıyorum. Onlar da bunun önemini kavramışlar mıdır, bilmiyorum. Onlarla iyi tartışın.
KGM: Ben bunların dışında bir şey belirtmek istiyorum. Siz bütün olaylara günübirlik politikalarla yaklaşmadınız, stratejik yaklaştınız. Tanığım, daha önce tespit ettiğiniz her şey gerçekleşti.
A. Öcalan: Hakan Beyde görülen ciddiyet yüksek. Siyasi arenaya da giriyor artık. Umarım bu yaklaşımını siyasete de taşıyabilir. Siyasete taşıması benim için önemlidir. Şimdi siyaset sanatı lüzumsuz işler haline getirilmiş. …
…
A. Öcalan: Okonuda çok yeteneklisin. Ben de korkunç yetenekliyim. Marks, Lenin vb. devlet çözümlemeleri yaptılar. Hükûmet halen bu devletin sırtına bir rodeo atına biner gibi biniyor. İşte Demirel bir gün gittiği yerde bir çocuk ile karşılaşır. Çocuk kendisine, nedir rodeo atı gibi böyle iniyorsunuz, kalkıyorsunuz diye sorar. Rodeo atına binen böyle göklere uçuyor. Ben o çocuğun tarifine müthiş hayranlık duydum.
Bu rodeo atı örneği önemlidir. Üzerinden attığında felakete de götürebilir. Yalçın’a da söyleyin. Nevzat Bölügiray “Biz Siverek’in üzerinden giderken darbe yapmaya karar verdik” diyor. Darbe tarihi 1979. 12 Eylül darbesi de bizimle alakalı yapıldı. Bugün bizim çaresiz olduğumuz anlamına gelmiyor. Türkiye toplumu tekrar bu felaketleri yaşamasın diye on üç yıldır bir şeyler geliştirmeye çalışıyoruz.
Biraz saygılı olsunlar. Hala idamımı tartışıyorlar. Ben Kandil’in savaş tarzını da benimsemiyorum. Zamanında iki yüz bin insanı da AKP’ye kattınız. İşaret geldi Karayılan’dan. Cizre ayakta. İşte H. Cizre’ye gitti, açıklama yaptı, çocuklar öldürülmeye çalışıldı. Hiçbirinin hesabını soramadık. Devlet zaten bunun hesabını sormaz. AKP Kobane için silah götürdü. Kobane’yi iki gün direnmeden alacaklardı. Öcalan’ı da, kendinizi de kandırıyorsunuz deyin. Otuz yıllık savaş benim irademle olmadı. İlk günden itibaren Özel Harp, Hogir, Şemdin vb. çeteleri yönlendirdiler. Sonuç felaket oldu. Devlet de, biz de sonuna kadar suça bulaştık.
Ben özgürlük savaşçısıyım. Savaş bu biçimde olmaz. Ben yıllardır tedbir alın dedim. Orada bir koridor açın dedim. Yok, Barzani izin vermemiş! Sen Barzani’den izin alarak gerillacılık yapamazsın. Barzani’ye bakarsan bittin sen. Böyle bazı durumlar oldu. İşte anlatmıştım, Karayılan bir haber gönderdi. İki asker varmış. Bunların Orgeneral Güreş’in kahvesine zehir katma durumu var. Buraya bir binbaşı geldi ve bu örgütün yapmak istediği şey nedir diye sordu. Ben de bu bizim işimiz değil dedim. Karayılan bana haber gönderdi. Ben ne yapın ne de yapmayın derim, izleyin dedim. Karayılan sorumluluğu üzerime atıyor.
Açıklama: Kahve olayı 1991 yılının aralık ayında oldu. Maksat TSK’nin komuta kademesini değiştirmekti ve azmettirici olarak Murat Karayılan suçlandı. Siyanürü koyan iki garsondan biri 1993 yılında bir çatışmada öldü, diğeri ise hala bulunamadı. Terörist başı Şubat 1999 da hapsedildi.
Bu vahim bir hata, üzerime yıkacaklar. Ezidiler, Aleviler, hepsi böyle üzerime yıkacak. AKP Hükûmeti de üzerime yük bindiriyor. (S. arkadaş Salih Müslim ile ilgili size yazılı olarak gönderdiği notu olduğu gibi aktardı. Başkan sadece şu soruyu sordu: Arabuluculuk mu teklif etmişler?)
S.S. Önder: Geliş sebebi doğrudan arabuluculuk teklifi değil. Bunu Kandil’deki arkadaşlardan da dinledik. Süleymanşah’la ilgili bir geliştir. …
A. Öcalan: Doğru yapmışsın. Zaten o da olacak. Benim önerimdi. Bu operasyonun gerekçesi nedir? IŞİD saldırısı mı? Tabii Esad muhaberatı da var. Tahmininiz nedir?
Heyet: Başkanım, IŞİD türbeyi Türkiye’yle anlaşarak komutanların karargâhı gibi kullanıyordu. Bunun sebebi oranın rejim tarafından dokunulmaz oluşuydu. Bildiğimiz kadarıyla IŞİD karşıtı koalisyona dâhil oluyor hükûmet. Amerikalılardan da izin almışlar. Bence IŞİD’le de zımni bir anlaşma yapmışlar. Tüm bu işleri yapabilmek için de PYD’den yardım istemişler. Genel hatlarıyla budur.
Yorumum: türbeyi IŞİD’in karargâh gibi kullanmasını aklım almıyor ama mevcut zihniyete baktığımda olmaması için de bir neden göremiyorum. Ancak her iki durumda da geçerli olan “o zaman ne demeye bir gece ansızın apar topar orası boşaltıldı ve yıkıldı?” sorusu akla gelmiyor değil.
…
A. Öcalan: Türk sistematiğinde devlet kararını belirtiyorsunuz. Otuz yıllık savaş hesapları diyorum, bilmek zorundayım. Karayılan koridorun açılacağına inandığı an bitti dedim ve gülünç buldum. Aynı şeyi HDD’ye de söyledim. (KGM’ye dönerek) Sizin de öyle. Hakan Fidan yerine seçilen yeni müsteşar var. Bana geldiler o gün. 6-7 Ekim olaylarını durdurmak için mektup yazdım. Yalçın Akdoğan bu olayların gelişmesini benim açıklamalarıma dayandırmak istedi. Bizimki bir emrivakiydi. Ama tereddüt etmedim ve yazdım. Bu olaylar bir tuzaktı.
KGM: Salih Müslim ile görüşüldü. İstedikleri önemli hususlar oldu. Cezire ile Afrin arasında bir koridor açılmasına katkıda bulunmamız ve kolaylaştırmamız istendi ve lojistik ihtiyaçların giderilmesine dair talepler görüşüldü. En önemlisi, irtibat noktası tesisi, yani temsilcilik. Kobane ile Cezire arası koridor, Şenyurt-Dirbesiye kapısının açılması, STK’lara kolaylık göstermek, yüz jeneratör ve şartları değiştirecek geniş boyutlu ihtiyaçlar konuşuldu. …
A. Öcalan: Ben ilk günden beri söyledim. Suriye meselesi AKP Hükûmetinin kaderini belirleyecek. Üç şey var. Biri Suriye meselesi. Ben 20 yıl kaldım orada.
KGM: Biliyor musunuz, oradaki evlerde gördüm. Sizin resimleriniz hala duvarlarında asılıydı.
A. Öcalan: Yıl 1982.Ben sınırı geçtim. Tabii ismim Ali’ydi, Ali ismi ile geçtim. Ne Suriye ne de Filistin yönetimi biliyor, beni tanımıyorlardı. İki buçuk yıl kaldım, Ali ismiyle kaldım.
KGM: Primakov o zaman KGB sorumlusuydu.
A. Öcalan: Asıl silahsızlanma kararını Andropov verdi. Suriye’de asıl bizimle görüşen Rıfat’tır. 82’de kardeşi Esad’ı devirmek istedi. O zaman Hafız hasta mıydı neydi, hastaneye yatırmışlardı. Tıpkı Erdoğan hastanedeyken Cemaat’in 7 Şubat darbesiyle H. F.’yi alma girişimleri gibi. Rıfat iktidarı ele alacak, ama Kürtler ne olacak? Rıfat alelacele “Gidin Ali’yi bana getirin” demiş. Helikopterler falan…
Kürtlere kimlik verilmemesine rağmen bana Suriye kimliği verdiler. O zamana kadar Filistinli lider Naif Havatme’nin bana verdiği kimliği kullanıyordum. Hafız geldi ve Rıfat’ı alaşağı edip sürgüne gönderdi. O zamandan beridir de sürgünde. Darbeye karşı darbe oldu. Onun yerine gelen Cemil Esad benimle ilişki kurdu. …
Sınırı geçtiğim köyde yanımda Mehmet Sait vardı. Kaçakçı kuryelere bizim oralarda Cani derler. 79 yılında sınırdan onların yardımıyla geçtim. Yemek yiyordum. Cani geldi, işi ayarlamış. Kalk dedi.
Pilav yiyorduk. Haydi, gidiyoruz dedi. Baktım askerler, şaşırdım. Önceden askerlere para vermişler. Cani teli kaldırdı, geç dedi. Asker de gülerek “Çabuk hemşerim, çabuk geç” dedi. (Sırrı arkadaşa dönerek) Bu güzel anıların filmini iyi yaparsın. Mehmet Sait nasıl geçileceğini biliyor; böyle ayak parmaklarımızın üzerinde yürüyoruz. O ayağını kaldırıyor, ben de onun ayağının yerine basıyorum mayın tarlasında. Geçtikten sonra bir köyde yüksek bir betonun üzerine uzandım, dünyalar benim oldu zannettim. Diğerlerini razı edemedim Suriye konusunda. Suriye’ye girişimi bir nimet olarak gördüm. …
KGM: Selahattin Bey on maddeyi açıkladı zaten, doğru değildi.
A. Öcalan: Bunlar seçim hesapları. Zaten açıklama olacak yarın.
P. Buldan: Ama sizin köşe yazarlarınız da her şeyi yazdılar. Abdulkadir Selvi de yazdı.
A. Öcalan: Doğru, Abdulkadir Selvi de yazıyor her şeyi. Selahattin’in yaptığı da doğru. Zaten açıklayacağız on maddeyi.
KGM: Genel Başkanınızı savunma duygularınız depreşti. Bu maddeleri direkt okuması doğru değil.
A. Öcalan: İşin özü dizayn ekibidir.
KGM: Ben eleştirmek için söylemedim. Hepimiz bu kurala uymalıyız. …
A. Öcalan: Resmiyete dökülmesi önemlidir. Bütün köprülerin üzerine çizgi çekilmiş. Türk-Kürt ittifakı olmadan Şeddadiler var o zaman. 1071’deki Türk-Kürt İslam ittifakı o dönem gelişti ve bin yıldır da sürüyor. Tuğrul ile birlikte İslam aşkı adına fetihle ittifak kuruyorlar. Krallık tamamen Bizans’ın eline geçiyor. Bizans İmparatorluğu Hakkâri’ye kadar saldırıyor. Birleşerek Ortadoğu’da devrimci hareket olarak karşı çıkıyorlar… Serhat’ı büyük bir zaferle kazanıyorlar. Otuz yıllık ittifak var. Yavuz var, Abdülhamit var. Hepsini inkâr edeceksin. Mecliste neredeyse vekilleri yakacaksınız. Bu milliyetçiliğin kaynağı Washington’dur. Kaşifoğlu Türkeş’in yanına gitti. Hoca… Hikâye uzun. İşte Maraş katliamı oldu. Ardından da darbe geldi. İhsan Sabri Çağlayangil “CIA altımızı oydu, darbe yaptı” dedi. Kürtlerin korkunç öldürülme tarzı bu merkezin imalatıdır. Köylerin yakılması olayları var. İşte Vedat Aydın’lar, Behçet Cantürk, Savaş’ların korkunç öldürülmeleri var. İşte Kobane. Koalisyon ne yaptı? İstenseydi ilk gün bitiyordu. O kapı kapatılsaydı biterdi. Biz burada konuşmuştuk, ben de güvendim. Bu bir uzlaşmaydı. Türk-Kürt kardeşliğinin sürmesiydi. Ne oldu? Koalisyon bombaladı ve Kürtler o tarihten sonra şunu hissettiler: Umutlarını yeniden Batıya bağladılar. Fransa, Almanya, Amerika kapıları sonuna kadar açtılar: Yürü ya kulum, tarih senindir! Ve bütün dünyanın kapıları bize açıldı. Elize Sarayına çağırdılar. Aynı oyun devam ediyor.
…
Türk sol geleneği acayip bir sorumsuzluk içindedir. Devlete karşı en büyük mücadeleyi ben geliştirdim. Devlet inkârcılığı da bir lobi yaklaşımıdır. Denizlerin idamı, Mahirlerin öldürülüşü bende büyük etki yarattı. Beni mücadeleye iten de Mahirlerin öldürülmesidir. Biz müzakerenin önemini biliyoruz. Nevroz mesajında da bunu ilan ettik. O mesajdan sonra Cemaat darbe hamlelerini artırdı. H. ve Başbakanın tasfiyesini yapmak istediler. 7 Şubat darbe girişimini doğru okumak lazım.
KGM: KCK operasyonlarını da Cemaat yaptı.
A. Öcalan: Bunlar şimdi KCK’yi MİT kurdu diyorlar. C. O.’ya tüzüğü hazırlayan adam, E. Bey’e de programı hazırlamış diyorlar. (Başkan burada bir kahkaha attı) Burada biz E. Beylerle tartıştık.
Onlara yeni bir örgüt gerekiyor dedim. PKK illegal kalıyor. Legal örgütü KCK olarak kuracaktım. Cemaat bunun kokusunu alır almaz yöneldi. MİT’i suçlamaları da buradan geliyor.
S. S. Önder: H. Bey’e çok sitemleri vardı. GES’in alınmasıyla Cemaat rahatsız oluyor.
A. Öcalan: H.Bey ketumdur, değerlidir.
KGM: H. Bey darbe mekaniğinin önüne geçen biridir. Buradaki çalışmaların bu aşamaya gelmesinde de payı vardır.
A. Öcalan: Darbeyi buradan önledim. Odönem Taraf Gazetesinin yayınlarına, Kandil’in korkunç hazırlıklarına ve karakol baskınlarına bakarsanız, nasıl büyük bir tehlikenin atlatıldığını görürsünüz. Bese de 2013 yılını savaş yılı ilan etmiştik dedi. Karayılan’a 2013 yılı savaş çizgisi devam etmeli demişlerdi.
…
KGM: Yüz yıldır Türk-Kürt ilişkileri üzerinden çatışma politikası uygulandı. Tehlike sadece Kürt milliyetçiliği değil, Türk milliyetçiliğidir aynı zamanda.
…
KGM: Geçenlerde Meclis Komisyonuna gittik. Orada bize de “Sizi yargılayacağız” diyorlardı.
A. Öcalan: Bunları küçümsememek lazım. Hükûmete de anlatın. Darbe tehlikesi büyüktür. Aposilahlı güçlerin darbe tehlikesine karşı güvencedir deyin. Darbe tehlikesi kalktığı anda silahlı güçler de devreden çıkacak deyin. Yalçın’a da, Davutoğlu’na da bunu anlatın. İran, Esad, IŞİD darbe tehlikesi olduğu müddetçe benden çok Türkiye’nin silahlı Kürtlere ihtiyacı var. Biz bu güçleri nerede konumlandıracağımıza karar vereceğiz. Suriye’de mi, Şengal’de mi, Kandil’de mi, yoksa Cudi-Gabar’da mı konumlandıracağız? Buna karar vereceğiz. Devlet de bunu anlasın. Bu gücü elli milyon Dolar verseniz oluşturamazsınız. Benim için kaçacak diyorlar. Ben burada kalırım, Türkiye’den çıkmam, kovsalar da kalırım, onları çıkarırım.
KGM: Burası sizin toprağınız, ülkeniz, kimsenin haddi değil kovmak.
A. Öcalan: Bazı şeyleri aşmamız lazım. İşte burada benim için bin kişiyi tutuyorlar. Burada geçmişte de özel harp uzmanları vardı. E. Bey en son gelmeden önce bir ekip geldi. Benim mektuplarım vardı. İple bağlamıştım. Böyle bir yüzüme bakıyorlar, bir zarflara bakıyorlardı. Sonra mektupların iplerini koparıp mektupları dağıttılar. Mektuplarımı darmadağın ettiler. Ben de onları öylece izledim. Bir tepki gösterdim. Tam giderken birisi dönüp bana “Unutma, yüz elli metre ötendeyiz” dedi. Hiç unutmam, şimdi bile burada olabilirler. Beni öldürebilirler ya da ben ölebilirim. Bunun korkunç sonuçları ortaya çıkar.
İkinci önemli olay Leyla’ya ait olduğu söylenen bir mektuptu. Silahların devrinin kapandığını söylüyordu. O dönem Leyla’ya çok öfkelenmiştim. Sonra geldiğinde ona sordum. Benim öyle bir mektuptan haberim yok dedi. Belli ki birileri yazmıştı. Üçüncü önemli bir olay vardı. Yine buradaki görevlilerden biri gelmişti. Özellikle iki eliyle kemerini tutarak bana mesaj vermek istiyordu. Kemerine baktım. Yahudi yıldızı, Davut yıldızı parlıyordu. O da dakikalarca öyle bekliyordu. Benim ısrarla mesajı almamı istemişti. Bana “Ben MOSSAD’ım, buradayım”, bunu hissettirmek istemişti. Yani buraya MOSSAD bile girmiştir.
Devlet Yetkilisi: Hatta buraya İngiliz istihbaratı da gelmişti.
A. Öcalan: Evet. O Avrupa’dan gelen heyet içinde varlardı.
Devlet Yetkilisi: Gelen iki avukat İngiliz istihbaratı adına gelmişti.
A. Öcalan: Şimdi koalisyon uçaklarına gelelim. Türklerden rol çalma, Kürtlerin kurtarıcısı olma durumu var. Türkiye’nin yaptıklarına haklı olarak halk tepki gösterdi, HDP tepki gösterdi. Son aşamada koalisyon uçakları devreye girdi. Yani filmin kötü karakterini, Erol Taş karakterini Türk oynadı. İyi karakter ise bir kovboy oldu.
S.S. Önder: Bu konuyu bana sordular. Azrail’in can kurtardığı görülmemiştir dedim.
P. Buldan: Biji Obama sloganı böylesi bir rol üzerine kullanıldı.
A. Öcalan: Onu başardılar. Operasyon Suriye’nin kuzeyine yapıldı. Son aşamada da uçaklar bombalama yaptı. Suriye meselesi hala Türkiye’nin başına bela olacak. Bu Aşme meselesine değineceğim. Bunlar dışarda olduğu gibi içerdi de müthiş bir hazırlık yapıyorlar. Ergenekoncuların hepsi bırakıldı. Yeni Vatan Partisinde olanlara bakın. Beni yargılayanlar orada. Atilla ve benzerleri orada.
Darbe mekaniği devredir, görmeleri lazım. Darbeciler “Anti cumhuriyetçiler cumhuriyeti toprağa gömüyorlar” diyorlar. Onlara göre toprağa gömen biz oluyoruz. Hükûmete deyin sizi de götürecekler, sizi de yargılarlar. (Sırrı’ya dönerek) Seni de pataklayacaklar. Bunlara karşı uyanık olmak lazım.
KGM: Kandil de bu işin farkında değil. Bizim buradaki çözümümüze üçüncü göz diyerek başkalarını bulaştırmaya çalışıyorlar.
A. Öcalan: Kandil’i de değerlendirdim zaten. Yeri gelmişken söyleyeyim: Sol sosyalizm kendini tekrar tanımlamak zorunda. İslam kültürünü içselleştirmek zorunda. Bu coğrafyada sol İslam kültürünü üçüne yedirmezse bir başarı elde edemez.
P. Buldan: Dün Erciş’te partili arkadaşlar bir basın toplantısı yapmak istemişler. E. aradı. “Büyük bir provokasyon devreye girecek, saldırı olacak, basın açıklamasını erteleyebilir misiniz” diye sordu.
KGM: Emniyet Genel Müdürü de aynı bilgiyi akşam bize verdi. Van Valisi ile de görüşmüşler.
P. Buldan: Van Valisi İl Başkanımızı çağırmış, bilgi vermiş. Ayrıca Erciş Kaymakamı da İlçe Başkanımıza aynı bilgilendirmeyi yapmış. Açıklamayı ertelemek zorunda kalmışlar.
A. Öcalan: Bu güçler iş başındadır. Bir Erciş değil kırk Erciş var işin içinde. E.’ye de söyleyin, bu Güvenlik Yasası hiçbir şeyi çözmez. Güvenlik Yasası da dâhil asayiş önlemleri bir işe yaramaz. Biz kamu düzenine inanıyoruz. Bunu tartışıyoruz burada. Bizim çalışmalarımız için “90 yıllık cumhuriyet devrimine karşı Apo, MİT karşıdevrim gerçekleştiriyor” diyorlar. Doğu Perince de öyle diyor. Savaş derinleşecek. “Apo AKP ile ittifak yapıyor” diyor. Bizi bir ihanet hareketi olarak değerlendiriyor. Ben AKP ile demokratik ittifakın sınırlarını çiziyorum. Demokratik vatan, demokratik ulus ve demokratik cumhuriyet için savaşıyorum. Karşı taraf bunu bir darbe olarak değerlendiriyor.
İlk kez Doğu’yu çözümleyeceğim. Babası Sadık Perincek’ti. Tüm veriler Doğu’nun dizayn edilmiş sahte bir Amerikancı olduğunu gösteriyor. Tıpkı Rahim, yani Taner Akçam gibi. İbrahim Kaypakkaya bunu biliyor. O dönem Doğu yakalanınca hemen teslim oluyor. 1971’de ajanlaşmıştır. Özel Harp Dairesine girdiği kesin. Daha öncesi de olabilir. Hatta babasında da olabilir. (Devlet Yetkilisine dönerek) Bunu araştırabilirsiniz. Aslında komuta da Doğu’da değildir. Doğu sadece önde görünüyor. Komuta İsmail Hakkı Pekin’dedir. Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanıydı. AKP’ye söyleyin: Doğu ile ittifak yapıyorsanız kutlu olsun. İran ile ilişkisi önemlidir. İdamlarla İran IŞİD’den daha beter şeyler yapabileceğini de gösterdi. İran bunlarla ilişkiye girmişse bu İran’ı da götürür. İran’da da şu anda müthiş bir iktidar mücadelesi var. Ruhani, Ahmedinejat, diğer kanatlar iktidar mücadelesi yapıyorlar. Bu ittifak İran’ın yıkımını hazırlar.
Devlet Yetkilisi: Son dönemde İran Kandil’e de top atışı yapıyor. Buradaki gelişmelerden oldukça rahatsızlar.
A. Öcalan: Yanlış anlaşılmasın. Arkadaşlar benden daha fedakâr ve benden daha fazla bana bağlıdırlar. Ama politik yönetmek başka bir şeydir. Arkadaşlar bunu anlamıyorlar. Oysa benim somut taslaklarım var. (Bu sırada elindeki taslak belgesini devlet yetkilisine vererek) Siz de okuyun, daha sonra arkadaşlara verirsiniz. Bunlar basit anlaşılır taslaklardır. Bizim güncelleştirdiğimiz Türk-Kürt ilişkilerinin normalizasyonudur. Bu ittifakın düşmanı çok olur. Yasal-anayasal çözümün eşiğindeyiz. Bunun için daha yeni sabotaj teknikleri, kurumlan devreye girebilir. Yoğun bir toplantı, kararlaşma ve tartışmalar programı lazım. Silahlı güçler Türkiye için de altın değerinde bir potansiyel olarak görülmelidir. Kobane direnişi halkın kaynağıdır. Mustafa Kemal bile o haliyle Afrin’de örgütlendi. Afrin’i almak istedi. Ama gücü yetmedi. Urfa’yı Fransızlara karşı Berazi aşireti korudu.
Karayılan da, ben de, Salih Müslim de aynı aşiretteniz. Meşhur bir aşirettir. Ben aşiretçilik yapmasını bilmem. Bundan pek memnun da değildim. Ama Urfa’nın kurtuluşu işgale giden 300 kişilik Fransız askerinin Suruç önlerinde pusuda öldürülmeleriyle oluyor. Antep’te de Karayılan vardır, meşhur. Onların direnişi önemlidir. Yani iyi kötü bir şeyler yaptık. Şimdi o tarihe dayanarak yeni bir ittifak yapmak istiyoruz. Ancak koalisyon elimizden alındı. Kürtler bir anda kıymete bindi. Bu Elize Sarayında karşılamalar vb. bilinçlidir.
Heyet: Danimarka da PYD heyetini çağırmış.
A. Öcalan: Daha hepsi de çağıracak. Ben gitmelerinden rahatsız değilim. Asya Abdullah onları tanırım, bana bağlıdırlar. Ama bunları da bilmek lazım. Benim karşımda içerde de Doğu öncülüğünde bir cephe var. Her biri bir yerden yıpratmaya çalışıyorlar. Bookchin’den yararlanıyorum, onu bile sorguluyorlar. Marks’ı, Nursi’yi bıraktın diyorlar. Hepsinin merkezi aynı yerdir. Washington’dur. Ben buraya geldiğimden beri Türk düşmanlığım bitti. Korktuğum ya da burada olduğum için değil, sorguladığım için bu sonuca ulaştım. Teorim doğru, tüm liderlerden fazla çalışıyordum, ama başarı neden yeterli değil diye hep düşünürdüm. Bunu sorgulayınca sömürgeciliğin tarihini inceledim. Pek çok sonuca öyle ulaştım. Vadettin İnce, Muhsin ve benzerleri bizim teorimizi satmaya çalışıyorlar. Ben iğne ile kuyu kazar gibi teori ile uğraştım.
Heyet: Hepsi şimdi milletvekili olmak için kuyruğa girdiler.
A. Öcalan: Bizim teorilerimizle prim yapmaya çalışıyorlar. Ben 95’e kadar Stalinci bir felsefe, 95’ten itibaren kendi felsefemle yürüdüm. Teorimi geliştirdim. Şimdi buna saldırı var. Biz iki şey üzerinde anlaşacağız: Birincisi, özgür yurttaş temelinde olacak. Mustafa Kemal’in de yazdığı ilk kitaptır özgür yurttaş. Benim kitaplarımdan derlesinler. Özgür yurttaşlık nedir, toparlasınlar, broşür haline getirsinler. Ben de özgür yurttaşlık temelinde bu devlete üye olacağım. Bu devlete en büyük zararı ben verdim. Kanı, ölümleri saymasak bile 1,2 trilyon kayıp var. Bunun sebebi benim. Ama şimdi özgür yurttaş temelinde nasıl üye olacağız, Kandil nasıl üye olacak, onu tartışmamız lazım. Şimdi biz üye değiliz, yasadışıyız. Erdoğan da ‘Yeni Türkiye’ diyor. Yeni Türkiye’nin ikinci üyesi ben olacağım. İkincisi demokratik kimlik statüsüdür.
Yorumum: eski insanlarla yeni Türkiye olması mümkün mü?
İnsan toplumsuz olmaz, insanlık başından beri topluluklar halindedir. Klanlarla başlayan yürüyüş ulusla devam ediyor. Yeryüzündeki tüm halkların bir ulus karakteri vardır. Göbeklitepe’deki kazılarda da ortaya çıkmıştı. Kürtler de en eski halklardandır, en eski kavimlerdendir. Biz bu halkı demokratik bir statüye kavuşturmak istiyoruz. Demokratik statü bir devlet değildir, bir kimlik statüsüdür. Erol Katırcıoğlu partiye üyedir, yazılarını okuyorum. Kimliksiz siyaset yapılıyor diyor. Ben buna açıklık getireyim: Üniter devlete göre herkes bireydir, bağımsızdır. Bir oy hakkı vardır. Ulus-devlet faşizmdir.
Bunu Hitler tek tip ırk yaratmak için kullanmak istedi. Hitler, Musollini insanları nasıl öldürdüyse ulus-devlet de onu yaptı. Türkiye’de de bu yönlü arayışlar oldu, ama gerçekliğe uymadı.
Farklılık olmadan yaşam olmaz. Evren her an farklılaşarak evren oldu. Türkiye’de de farklılıklar temelinde kimlikler vardır. Örneğin dini, etnik, inanç kimlikleri var. Tek bir insanı kimliksiz yapamazsın. Toplumda birçok kimlik var. Yan farklılıkları inkâr etmek evrenin oluşumunu inkâr etmek gibidir. MHP böyle yapıyor. Biz bu bahçede tek tip çiçek olsun istemiyoruz. Hatta tek tip olsa bile, örneğin lale tek tip lale yoktur. Lalenin tüm cinsleri olmalıdır. Teorimiz budur. Biz cumhuriyeti kimliğini herkesin seçeceği bir temelde ele almalıyız. Devlet üstte en gelişmiş üst akıl olarak bu kimlikleri içerde ve dışarda koruyacak. Benim çözümüm budur. AKP’ye anlatacaksınız. Şimdi bu hazırlanan taslağı tartışmak istiyorum. Bunu heyet olarak siz nasıl değerlendirdiniz? Kandil nasıl değerlendirdi? Benden aldığınız alıntıyı okuyorum. Temel maddeler bunlar. İyi düzenlemişsiniz. Benim sözlerimle yazılmış. Asgari müştereğin yaslandığı ilkelerde stratejik temelde karar vermek üzere yazılmış. Ben bu cümleye karşı değilim. On maddeye de karşı değilim. Bunu siz hazırladınız. Bana getirildi. Ben de okudum ve imzaladım. Sizin karşı çıktığınız yerler neresi, onu öğrenmek istiyorum.
Yorumum: ulus-devlet faşizmdir diyor çokbilmiş adam. Benzer yaklaşımı bu ülkenin gizli hizmetinin başındaki kişi de sergilemişti. Bu durumda her ikisi de aynı yerden besleniyor denebilir mi? Ayrıca altını çizmekte yarar var; Hitler Faşist değildi, Nasyonal Sosyalistti ama tüm bilgisizler gibi güç zehirlenmesi sonucunda çığırından çıktı.
S. S. Önder: Birincisi, metinde müzakereye geçiş aşaması yazıyordu. Onu metinden çıkarmışlar. Müzakereye henüz geçilmediği için biz de ona çok takılmadık. İkincisi, metinde ateşkes yazıyordu, onun yerine catışmasızlık yazmışlar. Ona da çok takılmadık. Üçüncüsü, on temel başlıkla ilgili maddeleri öne ve çağrının üstüne yazmıştık, onlar bu maddeleri çağrının altına çekmişler. Böylece bu on başlığın yeterince görünür olmasını gölgelemişler.
A. Öcalan: Bunlar çok önemli değil. On maddenin önde arkada olmasına da çok fazla takılmayın. Başka ne gibi çekinceleriniz vardı?
S. S. Önder: Niyet beyanı olarak sizin yazdırdığınız paragrafta “On maddede mutabakat sağlanırsa PKK’yi kongreye davet edeceğim” diye yazdırmıştınız. Onlar ise bunu ‘davet ediyorum’ diye değiştirmişler.
KGM: Burada birbirimize karşı dürüst olmalıyız. Bir önceki görüşmede de aslında çağrı böyle yapılmıştı.
S. S Önder: Bu dürüstlük meselesini birkaç kezdir söylüyorsunuz. Uygun kaçmıyor. Burada birbirimizin dürüstlüğünü sorgulayacak konumda olmamamız lazım. Eğer dürüstlüğümüzden şüpheniz varsa bu heyette olamam.
İ. Baluken: Gecen görüşmede de Başkan’ın söylediklerini biz dikkatli bir şekilde not aldık. Siz metin değişikliğiyle Başkan’ın yapması gereken çağrıyı bize yaptırmak istediniz. Başkan’ın rolünü heyete vermek istediniz.
P. Buldan: Bu dürüstlük meselesiyle ilgili vurgularınızdan hepimiz rahatsızız. Biz işimizi en doğru şekilde yapmaya çalışıyoruz. Böyle bir suçlamayı kabul etmemiz mümkün değildir.
KGM: Beni yanlış anladınız. Ben hepimizi dâhil ederek konuşuyorum.
S. S Önder: Bu dürüstlük olayını bir kaçtır söylüyorsunuz. Eğer bir şey varsa burada açıklığa kavuşturalım. Başkan da yanlış anlayacak.
A. Öcalan: Buraya çok takılmanıza gerek yok, dövüşmeyin. Biz mevcut durumu netleştirmeye çalışalım.
S. S Önder: Ayrıca şöyle bir yöntemsizlik var: Bizim hazırladığımız metin Başkan’a getirilmedi. Üzerinde uzlaşmadığımız metni Başkan’a getirdiniz.
A. Öcalan: Bu da önemli değil. Bu metinde karşı çıkılan hususları öğrenmek istiyorum. Heyetin kaygıları doğrudur. Bu duyarlılığınız için de size teşekkür ediyorum. Ancak ben her şeyi okuyarak imzaladım. Şimdi de okuyarak size görüşlerimi söylüyorum. ‘Davet edeceğim’ yerine ‘davet ediyorum’ demenizde hiçbir sakınca yoktur. Zaten bir iyi niyet beyanı olduğu da burada yazıyor. Asıl çağrıyı hükûmetin tutumuna göre ben yapacağım. Bunun için Meclis bünyesinde bir komisyonun kurulması gerektiğini, İzleme Heyetinden insanların olması gerektiğini daha önce de ifade etmiştim. Eğer bunlar yapılırsa Nevroz Bildirisini aşacak olan bir çağrı yapacağım. Hükûmet de bunu böyle değerlendirmelidir. Ortak açıklama olarak bu metni okumanızda hiçbir sakınca yoktur. Benim imzam sıradan bir imza değildir. Ben 55 yıllık ömrümü bu mücadeleye verdim. Benim imzamın anlamı bilinmelidir. Bu imzanın 55 yıllık emek değeri vardır. Bana Kandil’in çekincelerini aktarın.
S. S. Önder: Elimize bugün ulaşan bir not var. Daha önce de iki kez heyetimiz Kandil’e gitti. Ayrıntılı toplantılar yaptı. Oradaki görüşler bu yazılı notta var. İsterseniz bunu size vereyim, aynı zamanda okuyayım. (S. arkadaş iki sayfalık notu Başkan’a verdi.)
KGM: Bizim bu nottan haberimiz yok.
A. Öcalan: Önemli değil. Şimdi arkadaşlar okusunlar. Birlikte değerlendirelim. (Sırrı, heyetimize gönderilen notu okumaya başladı. Başkan büyük bir dikkatle okunan notu dinlerken iki sayfayı kendisi de okudu.)
KGM: Ne söylendiği biliniyor. Kandil bu işten rahatsızmış gibi duruyor.
A. Öcalan: Heyet benim demokratik çözüm ve müzakere taslağımdan güzel bir derleme yapmış. Burada bazı eksikler var. Çözüm ve müzakere taslağında dört başlıktan bahsetmiştim. Birincisi yöntemdi. İkincisi, Giriş. Üçüncüsü, Başlıklar, eşittir Ana İlkeler. Dördüncüsü, Pratikleşme idi. Benim eksik gördüğüm yan pratik yanlardır. Biz asgari şartla anlaştık. Geriye pratik eksik kalıyor.
S. S. Önder: Başkanım, bu dördüncü başlığın açıklanmasına siz şerh koymuştunuz. Çünkü diğer üç başlıkta adım atılırsa dördüncü başlık geçerli olacaktı. O nedenle biz de metni hazırlarken sizin bu hassasiyetinizi dikkate aldık.
A. Öcalan: Evet, bu dört başlık birbirine girmiş zincirin halkaları gibidir. Benim çağrım Meclis ve sivil toplumdan karma bir komisyonun önünde olacak. PKK’yi olağanüstü bir kongreyi toplamaya davet edeceğim. Siz bu ortak açıklamayı yarın hükûmet yetkilileriyle birlikte yaparsınız. Onların da üç kişi olması lazım. O konuda sanırım bir sorun yok.
KGM: İçişleri Bakanı ve Grup Başkanvekili de gelecek.
A. Öcalan: Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın gelmesi önemlidir. Çünkü yasalar Mecliste yapılacak. O da Meclisteki grubun başındadır. Böylece kamuoyuna karşı bu yasaların yapılacağını taahhüt etmiş olacak.
İ. Baluken: Başkanım, bir kaygımı paylaşmak istiyorum. Bu on madde tam bir demokrasi manifestosu ve bu konuda toplumda Türkiye’ye demokrasi Kürt Hareketi sayesinde gelecek algısı giderek oturmaya başladı. Oysa şu anda Mecliste bütün toplumca otoriter olarak değerlendirilen bir güvenlik yasası görüşülüyor. Biz de Mecliste buna direniyoruz.
A. Öcalan: Evet, izledim. Saç saça, baş başa kavga ediyorsunuz. Kavga edebilirsiniz tabii. Ama uzlaşmaya da açık olun. Müsteşar Bey de böyle bir arayışın olduğunu söyledi.
P. Buldan: Grup Başkanvekilleri bize önerilere açık olduklarını söylediler, ama çok samimi bir çaba olduğunu düşünmüyoruz.
İ. Baluken: Biz komisyona geri çekilerek istişare edilmesini önerdik. Onlar bu öneriye olumlu cevap vermediler.
A. Öcalan: Buralara takılmayın. Güvenlik yasası çıkarsa en çok onlara zarar verir. AKP otoriterleşmek isterse kendini bitirir[1], AKP hakiki olmazsa bu sefer gerilla hakiki savaşı başlatır. Anlaşma yok, çözüm yok, barış yok, faşizmi dayatırsa savaş başlar. Bunu onlara da söyleyin. Sizin bu açıklamayı yapmanız önemlidir. Yarın yapmalısınız. Yarın 28 Şubat, bir darbenin yıldönümüne denk geliyor. Bizim gibi darbe karşıtı olanlar için önemlidir. Müsteşar Bey de açıklamaya katılabilir ya da katılmayabilir. Kendisi bilir. Çok emeği var. Katılması uygun olur, ama dayatmıyoruz. Katılırsa bir hakem gibi her iki heyete de iki metre mesafede durmalıdır. Bu daha uygun olur. Taraflar arasında bir hakem gibi görüntü olur. Ama dediğim gibi bu konuda bir dayatmamız yok. Altı yıllık korkunç bir çalışmanın getirdiği bir sonuçtan bahsediyorum.
S.S. Önder: Başkanım, sizin tespitleriniz bizim için önemlidir. Biz fazla seçenek yaratamamış olabiliriz. Ama bu sizin yeni bir hamleniz olarak değerlendirilecektir.
A. Öcalan: Kandil kırk yıldır beni bilir. Beni en iyi bilenlerden biri Abbas’tır. Tarihte Zorun Rolü kitabını Abbas düzenlemişti. Hala anlamadılar. Cizre olaylarına, 6-7 Ekim olaylarına müdahale etmeseydim tüm Cizre ve Diyarbakır’ı katledeceklerdi. Dağda gerilla hazırlıksız, Kobane’de durum kötü, iki yüz bin Kobaneli kaçmış. Bu durumda ne yapabilirlerdi? Ya kaçacaklardı ya da intihar edeceklerdi. Ben bir mektup yazmıştım. O verilmeyen 25 sayfalık mektuptur. Mektubumun iki eleştiri noktası vardı. İlk başladığında bir köylü “Bize bunları anlatıyorsun, ama biz kütüğüz, anlamıyoruz” demişti. Kandil’in durumu da aynıdır. Kuru bir kütükten farkı yok.
İkinci önemli eleştiri, ikide bir “Ey halkımız, kalk ve diren, kalk ve savaş” diye çağrı yapıyorlar. O zaman halk sizi dinleyip ayağa kalksaydı belki katliam olurdu. Cizre neredeyse gitmişti. Hatip arkadaş kendisi gidip gördü. Benim mesajımı götürmüştü. Ben ona bardağın dolu tarafını gösterdin, boş tarafını göstermedin diye eleştirmiştim. P., Erciş’ten bahsediyor. Ben Hasso Hüsso değilim derken bunları kastediyorum. Kandil, Cizre, Kobane… Diyarbakır da katliama karşı hazırlıksızdı.
Silahlı mücadeleyi sonlandırmaya giderken yasal güvence arayacağım. Askerler bile güvence almadan bu adımı atma demişlerdi.
Şimdi bizim yaptığımız niyet beyanıdır. Nevroz için daha geniş ve her tarafı gözetecek bir mesaj yazabiliriz. Kandil’e sormanıza gerek yok. HDP ve AKP Heyeti olarak açıklayabilirsiniz. Benim imzam var altında. Devlet de imzalayabilir ya da imzalamaz. Kendileri bilir. İmzası olursa daha ciddi olur. Bu birinci aşamadır, yani niyet aşamasıdır. İkinci aşama onama aşamasıdır. Parlamento ve İzleme
Kurulu huzurunda uygun görülecek, Anayasa Mahkemesini de dâhil edeceğiz. Devletin huzurunda, parlamento huzurunda yapacağız. Anayasa Mahkemesinden gelene de yaptığımız iş anayasaya uygun mudur diye soracağız. Anayasa mahkemesi Başkanlığına seçilen Zühtü Bey de olumlu biridir.
…
27 Şubat 2015
[1] Bölüme adını veren cümle.
Hits: 413
Sultan II. Abdülhamit – II
- 17 Ekim 2022
TERÖR AMAÇLI PATLAYICI KULLANIMI
- 16 Kasım 2022