
TÜRKİYE YÜZYILIYMIŞ
- 19 Nisan 2023
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 19
- Facebook15
- Twitter5
- WhatsApp640
- LinkedIn0
- Telegram0
- Paylaşım
19.04.2023 / ANAKARA
Her zaman geçerli olan bir kural vardır: herkes kendi işini yapsın. Bunu şöyle de okuyabiliriz herkes en iyi bildiğini yapsın. Ne demek istiyorum? Demek istediğim, komedyenlerden rol çalmanın anlamı yok. Komedyenlerden rol çalınan bir yüzyılda yaşamak istemiyoruz.
Bildiğiniz üzere, içinde bulunduğumuz yüzyıl 2000 yılında başladı. Ülkenin mevcut durumunun yönetmeni olan mevcut zihniyet ise iktidara 2002 yılının kasım ayında yapılan seçim ile oturdu. Biz buna düz olsun, kolay olsun diyerek 2003 yılının başı diyelim. Şu anda 2023 yılının ortalarına doğru ilerliyoruz. Kısacası mevcut zihniyet tam 22,5 yıldır iktidarda oturuyor. Kabaca, yüzyılın ilk çeyreğini işgal etmiş durumdadır. Bu ilk çeyrekte yapılanlara bakarak geleceğin ne olduğunu görmek olasıdır. Bakarken, siyasal İslamcıların kendi yaptıkları yanlışlarda “başkalarını suçlama” niteliklerinin varlığını aklınızda tutarsanız iyi olur. Propagandada en geçerli yollardandır.
Propagandalarla işe başlanan yüzyılda propaganda (yalan) konusu olan birçok slogan oldu. Sloganlar, genel olarak, bilgisizler, ezik ve zavallılar ile düşünsel yetenekleri eksik olan insanlar üzerinde etkili olurlar. O sloganlara baktığımızda yapılan propagandanın tamamen yalan içerikte olduğunu görürüz. Ve bu sloganlar her seçim zamanında, halk oylaması sürecinde ve başları sıkıştığında piyasaya sürüldü. Yine bir seçim ve yine bir slogan: Türkiye Yüzyılı. Sözlükte sözcük bol, yan yana getir ve içi boş sloganlar üret. Kim karışır?
Son yirmi beş yıla bir bakalım neler denmiş.
Yasaklara, yolsuzluklara, yoksulluğa karşıyız dediler. Gelinen noktada, neredeyse her konuda, yasak olmayan bir şey kalmadı. İktidarda olup da hakkında yolsuzluk haberi çıkmayan da kalmadı neredeyse. Kimse 17-25 Aralık 2013 sürecini, ABD’deki yargılamayı, Halkbank yargılamasını ve SBK denen adamın ABD’de yargılanacak olmasını ve tüm bunları mevcut iktidar ile olan ilişkisini göz ardı etmesin. Kimse, son yıllarda ülkenin uyuşturucu kaçakçılığında önemli bir konuma yükselmesini görmezden gelmesin. Yoksulluğa gelince etin üç yüz, soğanın otuz, ekmeğin beş lira olduğu ve neredeyse tüm gıda maddelerinin ithal edildiği ülkede varsıllıktan bahsetmek mümkün müdür?
Bu orduya askerlik yapılmaz, bu adalet sistemine güvenmiyoruz, bu devlete vergi verilmez diyerek iktidara oturdular. İşin garibi başı sıkıştığında devletin mali gücüne, ordusuna, adaletine sığınan halk bu propagandaya kandı ve yerin dibini boyladı: ordu dağıtıldı, adalet çökertildi, yandaşların hiçbiri vergi vermiyor, olan borçları ise affediliyor ve akabinde hemen ertesi gün kendine uçak alıyor.
Sınırsız özgürlük, ileri demokrasi dediler ve iktidarı ele geçirdiler. Gelinen noktada özgürlüğün “ö”sü, demokrasinin “d”si yok. Zaten bunlar için demokrasi gidilecek durağa gelene kadar binilecek tramvay değil miydi?
Yüksek Hızlı Tren dediler. Sadece Ankara-İstanbul ve Ankara-Konya hattı çalışıyor. İhale edilen ve yapımına başlanan Ankara-İzmir ve Ankara-Sivas hatları yalan oldu. İkisi de durmuş ve türlü yolsuzluklarla aksamış durumdadır. Her ikisi de şimdiye işletmeye alınmış ve edilen masrafı çıkarmış olacaktı.
Yerli tank dediler. Ortalıkta tank yok. Projeyi, daha önce, beş adet, öncel örneklerini hazırlayan grubun elinden tam üretime geçecekken aldılar yandaşlarına verdiler ve tank teneke oldu. Gören var mı? Oysa hiç ellenmeseydi, ordu çoktan yerli tank ile donatılmış olacaktı.
Tam burada zihin açmalıyım. Yerli uçak, tank, gemi, denizaltı, füze gibi tüm projeler düşünsel olarak 1980’li, eylemsel olarak da 1990’lı yılların projeleridir. Sanıldığının tersine, bunların öyle bir başlangıcı yoktur. Hatta başlangıçta bu projeleri, artık kime ne söz verdilerse, engellemişlerdir bile.
Milgem projesi. Bunu da bu işi başarıyla götüren grubun elinden aldılar ve yandaşlarına vermeye çalıştılar. Hatta bunun ses kayıtları internete bile düştü.
Yerli savaş ve yolcu uçakları. Her seçim öncesi oy almak için seçmen kandırma sloganıdır. Seçim geçer unutulur ve ortalıkta uçan bir cisim yoktur. Seçmen ise bir sonraki seçimi bekler kandırılmak için tıpkı ağzı açık ayran delisi gibi…
Tam bu noktada bam teline vurmak zorundayım. Silah sanayinde her silahın her türlü parçası, en ufağı bile, tamamen yerli olmalı. Bunu bu dünyada tek bir ülke yapıyor, Rusya. Eğer öyle olmasaydı tüm dünyanın desteklediği Ukrayna’ya karşı başarılı olamazlardı. Bir ambargoda işleri biterdi. Koyulan her ambargodan güçlenerek çıktılar ve daha da güçlenecekler. Batı ise her hamlesinde daha fazla çöktü. Dahası Rusya’nın eline en sofistike silahları vermek üzereler.
Sorum şu: silahların hepsinin tüm parçası Made in Türkiye mi?
Uçak gemisi. Bu gemi uçak gemisi değildir, havuzlu gemidir ve gemi borda numarası L (Öz Türkçesi ile landing) ile başlamaktadır. Landing Öz İngilizcede çıkarma anlamındadır. Üzerinden SİHA havalanacak olması onu uçak gemisi yapmaz. Bu, içinden küçük çıkarma gemileri çıkaracağından gemi bir matruşka gibi düşünülebilir…
Rabia
Yerli otomobil/TOGG
Darbeciler. Esasında asıl darbeciler kendileridir. Hedef saptırmak için alakasız kişileri suçlarlar.
Teröristler. Bu da aynı.
Hainler. Değişen bir şey yok.
Bizden önce şu yoktu bu yoktu. Evet, çok haklılar bunlardan önce önümüzde ve kıçımızda incir yaprağı vardı. Buzdolabı yoktu, çukur içinde saklardık eti. Çamaşır makinesi yoktu, tokaç ile derede yıkardık.
Yerli malı. Bunlardı yerli malı haftası ile dalga geçenler ama geldikleri noktada ona sığınmak zorunda kaldılar. Bilgisizce ettikleri her laf önce ayaklarına dolandı, sonra boğazlarına dizildi.
Tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek devlet demeye başladılar. Oysa derin milliyetçilik içeren bu sloganlara, bunlar bunu ümmetçi olmalarının getirdiği bir refleks ile karşı çıkıyorlardı. Seçmeni kandırmak için her şeyi yapanlar, kendilerince faşist olan bu söyleme sığındılar.
BOP/GOP eşbaşkanı olmak. Bunu defalarca söyledi ve halk bunun iyi bir şey olduğunu sandı. Oysa ülkeyi ve ülkenin bulunduğu coğrafyayı karıştıracak bir eylemin başkanlığıdır bu.
Şimdilerde Türkiye Yüzyılı deniyor. Sormak gerekmez mi yüzyıllar ülkelere mi dağıtıldı? Pekâlâ, önceki yüzyıl nerenin yüzyılıydı? Tamam, daha önceki kimindi? Peki ya daha daha önceki kimindi?
Türkiye’nin Yüzyılı, bir enkazdan tüm dünyaya karşı hem askeri hem de ekonomik zaferle çıkıldığı hem de üç, beş yıl gibi kısa bir zamanda yapıldığı yirminci yüzyıl Türkiye’nin Yüzyılıdır. İçinde yaşadığımız yüzyıl ise, yüzyılın hemen başında iktidara oturanlar tarafından, en itibarlı halinden en itibarsız haline, en güçlü ordusundan caydırıcılığı olmayan orduya, en güçlü ekonomisinden en güçsüz haline getirildiği bir yüzyıldır. Bu olsa olsa ekepe yüzyılıdır. Peki neler var bu ekepe yüzyılının ilk çeyreğinde?
Kandıranların-Kandırılanların, Yanıltanların-Yanıltılanların Pişkinlik ve Yalancılık Yüzyılı
Pekâlâ, kimlermiş bunlar
Neredeyse, kandırılmayan ve yanıltılmayan; kendine aydın denen ama bence öyle olmayan kişiler, aslında yaratıcılıkları gereği protest olması gereken sanatçı ve edebiyatçılar ile solculuğu Kürtçülük sanan budalalar, sosyalizmi sınıf ayrımı sanan şapşikler, komünist olmamayı faşistlik sayan aptallar kalmadı dersek yeri var. Sonradan bu saflar, budalalar, şapşikler ve aptallar “kandırıldık, yanıltıldık” dediler ve o aşağıladıkları halktan özür dilediler. Bunu neden yaptılar asla anlamadım. Bu safları kim kandırdı sizce? Yanıt mevcut zihniyet ve Fetiş gibi duruyor ama değil. Bence kendi bilgisizlikleri ve burunlarının ucunu görememeleri ve pek tabi ki kuralsızlıkları…
Biraz daha açalım. Aydınlar (bu topraklarda yoktur ve bunları ‘aydınla baydın / aydın, la baydın / aydın la, baydın’ olarak nitelemek mümkündür), edebiyatçılar ve sanatçılar yapıları gereği protest takılırlar. Feodaliteye, diktaya, telkine geçit vermemeleri lazımken ümmetçi, hayatın her alanında gerici olan mevcut zihniyet ve saz arkadaşlarına biat ettiler. İçlerinde çok azı bunu yapmadı ve onlar da bir şekilde cezalandırıldılar. İşte, bu biatçılar günü geldi kandırıldık, yanıltıldık dediler. Kimse kusura bakmasın; feodaliteye, telkine, diktaya boyun eğenler kandırılmaya mahkumdurlar.
Herkesi kandıran ve yanıltan mevcut zihniyet bile, yeri geldi, kandırıldım, yanıltıldım dedi. Bak sen şu işe. İnandınız mı? Hem de simbiyotik ikizi kandırmış o şahsı, gelin de gülmeyin. Siz bir kumpasın iki bacağı değil miydiniz? Siz aynı kumpasa dört nala koşmuyor muydunuz? O kumpasları isteyen şahıs değil miydin? Aynı yollarda beraber kumpas kurmuyor muydunuz? Aynı yollarda birlikte yürümüyor muydunuz, “çalışmıyor” muydunuz, şarkısını terennüm etmiyor muydunuz? Birbirinize ne istediyseniz vermemiş miydiniz? Emirleri var mıymış diye sormuyor muydun? Gel artık, bitsin bu hasret demiyor muydun? Ne oldu da böyle oldu? Yoksa “hareketli bacak” bacakları çok mu açtı? Görünen korkutucu muydu?
Burada bam teline vuralım. Bu hem mevcut zihniyete hem de simbiyotik ikizine kanmayan aklı başında bir kitle vardı. Hiç sordunuz mu bunlar niye kanmadı diye? Alınacak yanıt çok basit ve o yanıt sizi korkuttu ey kandırılanlar, yanıltılanlar ve dahi kandıranlar ve yanıltanlar! O yanıt içinde aklı, bilimi, vicdanı, haysiyeti, insan olmayı, ahlakı barındırır ve bunlar sizde olmayandır.
Bir kez daha BAM diyoruz tele vurarak: Sormak gerekmez mi, tüm kandırılanlar ve yanıltılan çevreler elbirliği ile ülke halkını kandırmadılar mı, yanıltmadılar mı? Dikkat ediniz kandık ya da yanıldık demiyorlar, suçu başkasına atıp “kandırıldım, yanıltıldım” diyorlar. Ama böylelikle çocuk zekalı olduklarını itiraf ediyorlar tıpkı çingenenin başkalarının kabahatini anlatırken kendi sirkatini söylemesi gibi… Kendileri tertemizdir, hiç suçları yoktur, hep başkaları kirli ve suçludur. Vay anasını sayın okurlar…
Son bir BAM: Bu toplumda da değerleri kendilerinden menkul bazı lümpen ve müptezeller vardır her toplumda olduğu gibi… Bunlar öteden beri laiklik ve cumhuriyet ile özellikle de Kemalizm ile kavgalıdırlar. Onların dertleri laik cumhuriyetin yıkılması ve yerine ne olacağı belli olmayan, Fransa örneğindeki gibi, sıralı cumhuriyetlerin kurulmasıdır. Bu iş için herkesle her türlü iş birliğine girerler. Sıralı cumhuriyetler sürecinde ise “benim cumhuriyetim iyidir, seninki kötüdür” kavgası süregidecektir. Fransız cumhuriyet dizisi arasında üçlü yönetim, imparatorluk, hanedanlık gibi beş on yıl süren diktalar vardır. Tüm içtenliğim ile söylüyorum, bu ülke yeryüzünde tek bir aydını bile olmayan yegâne ülkedir. Aydın olmak, sömürgeciliğe, yoksulluğa, sağlıksızlığa, geriliğe, fakirliğe, cahilliğe, köleliğe ve tüm dünyaya savaş açan bu gariban ülkenin elde ettiği ve herkes tarafından gıpta ile izlenen Milli Mücadele başarısını yıkmayı değil, onu bir adım daha ileri taşımayı gerektirir. Çevresinde böyle sıfatlı vatandaş gören var mı? İşte böyledir sözde Türkiye özde ekepe yüzyılına adını veren ülke insanının hali, buyurun buradan ilerleyin.
Sözde Türkiye yüzyılı ve o yüzyılda terör örgütleri ile dans. Bu ülkede “Kürt meselesi vardır, terör meselesi yoktur.” dendi mi? Dendi. Ne zaman dendi? Bu yüzyılın hemen başlarındaki bir yılda. Kim mi dedi? Arayın bulun o şahsı, dijital ve somut arşivler ortalık yerde duruyor. Böylelikle 1998 yılında (hangi ülkenin yüzyılı olduğu açıkça belli olan yüzyılın bir yılıdır) bitirilen PKK terörü, bu yaklaşım ile 2004 yılında yeniden tüm şiddeti ile başlatıldı. Böylelikle Türkiye, sözde Türkiye özde ekepe Yüzyılına, geçen yüzyılda bitirilen, terör canlandırılmış bir şekilde başladı. Ne başarı ama ne yüzyıl ama…
Ey Türkiye yüzyılı masalıyla uyuyanlar! Sana ve genetiğine yapılan saldırılardan habersiz misiniz, anımsatalım mı?
Oslo ve İmralı görüşmeleri.
Silopi çadır mahkemeleri.
Terör örgütü başının Nevruz Mesajının okutulması.
Dolmabahçe Mutabakatı. Dolmabahçe Mutabakatı aynı zamanda Dolmabahçe Ruhu’nun öldürülmesidir. Açayım; Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal son nefesini Dolmabahçe’de verdi. Terör örgütü ile “mutabık” kalınmasının ilanı, çok gösterişli bir şekilde, Dolmabahçe’de yapıldı ve bu mutabakat cumhuriyetin ilkelerine aykırıydı. İşte, bununla, “senin son nefesini verdiğin yerde, cumhuriyetin de son nefesini sayemizde veriyor” dendi. Ben böyle okudum, kim nasıl okudu bilmiyorum ama şunu çok iyi biliyorum ki cumhuriyete ihanettir bu. Cumhuriyet günü geldiğinde, tüm karşı çıkanları hazmetmeyecek, kusacaktır. Ne ülke ama değil mi? Kurucu Ruhun öldürülmek istendiği ülkenin yüzyılına hoş geldiniz!
Şehitlerin “Kelle” denerek aşağılanması,
Şehirleri cephaneliğe çevirmelerine ses çıkarmadık itirafı,
Birkaç Mehmet öldü diye meclis açılmaz pervasızlığı,
Açılımlar sçlımlar… Unuttun mu yoksa? Unuttuysan vay haline!
Devam edelim mi?
IŞİD, ÖSO, Afgan Askerler (200.000 kişi), Doğu Türkistanlı teröristler, Paramiliter gruplar (12.000+ silahlı kişi), SADAT beslemesi hainler (100.000+ kişi), Hizbullah/Hüda-Par gibi yasadışı örgütlerle yapılan iş birlikleri de tipik bir sözde Türkiye özde ekepe Yüzyılı gerçeği değil midir?
Ulusal orduya kurulan kumpasların yüzyılı. Bir çırpıda aklıma gelenleri sayarsam; Şemdinli İddianamesi, Atabeyler Çetesi, Ergenekon, Balyoz, Amirallere Suikast, Kafes Eylem Planı ve Poyrazköy, İstanbul ve İzmir Fuhuş ve Casusluk, 28 Şubat, Bülent Arınç Suikastı, Zirve Yayınevi, İrtica ile Mücadele Eylem Planı, Sahte Çürük Raporu ve Hipnoz Davaları gibi uyduruk davaları unutmadık. Şimdilerde Hablemitoğlu Suikastı üzerinden orduya kurulan yeni bir kumpası izlemekteyiz. Tüm bunlar uluorta yapıldı ve seçmen kandırıldı ve yanıltıldı. Aslında o halk, alnı yere gelenlerin her dediğini doğru kabul edecek kadar bilgi ve zekâ seviyesinde olduğundan sorun teşkil etmedi kandırmak; tereyağından kıl çeker gibiydi adeta… yaşasın tereyağları.
Ülkenin iktidar partisi ve simbiyotik ortağı ordusuna kumpas kurar mı? Kurarmış demek. Gözümüzün önünde gerçekleştirildi ve “arkası yarın” gibi sonra ne olacak diye merakla beklenir oldu. Unutulmasın, kumpasın sabit bacağı mevcut zihniyet, hareketli bacağı ise Fetiş idi.
Yeniden açılım ve sçlım peşine düşen şahsın olduğu yüzyıl. Geldi 2023 seçimleri ve Kürtler önem kazandı.Kürtleri yok saymak bunlarda ama onların oylarını almak için her türlü numaraya yatmak da bunlarda. Hala açılım peşindeler. Kürtleri yok sayarak politika üretilemez ama açılım sçlım ile hiç ama hiç üretilemez.
Türkiye Yüzyılı ve bombalarla acılara gark edilen güzel ülke. Bazılarının, gelenek ve göreneklerini alıp tapındığı Arap ülkelerinden hiçbir farkı kalmadı yüzyıla adı yapıştırılmaya çalışılan ülkenin. Öyle ki, necip millet denen ama bence hiç de öyle olmayan ve necabette en son sıralarda bulunacak milletin kurduğu ve desteklediği El Kaide örgütü, yüzyılın ülkesini peş peşe patlattığı bombalarla kan gölüne çevirdi. Ne o, kâfirlerin yerini bombalıyormuş… Duy da inanma. HSBC genel merkezi, Sinagoglar, İngiltere konsolosluğu. Buraları onların inancına göre “küffar” diyarından birileri tarafından kullanılıyor ama orası Müslüman ülke toprağıdır. Ne o, yoksa Dar-ül Harp mi diyorsunuz? Sizi aşağılıklar sizi.
Yüzyılın ülkesinin başkenti çok kere sarsıldı bombalarla; Anafartalar Caddesi (Ulus), Tren Garı, Kumrular Caddesi, Güvenpark, Anadolu Vergi Dairesi ve Merasim Sokak. Bunlara Rus büyükelçisinin öldürülmesini de eklemek gerekiyor. Çünkü o da bir terör saldırısıydı; hem de simbiyotik ikizleri olan Fetişistlerden biriydi katil.
İstanbul geri kalır mı? Kalmaz hatta geçer bile, fark attı fark! Atatürk Havalimanı, Emniyet Müdürlüğü, İstiklal caddesi, İstiklal Caddesi Balo Sokak, Maltepe, Reina, Sancaktepe’de askeri araca, Sultanahmet, Veznecilerde polis otosuna saldırı, Vodafone Arena, Maçka Park, Yeni Bosna…
Adana’da valiyi hedef alan bombalı saldırı,
Diyarbakır’da HDP mitingini hedef alan IŞİD, kolordu karargâhını, daha sonra emniyet müdürlüğünü hedef alan PKK saldırıları,
Gaziantep’te düğüne ve polis merkezine,
İzmir’de adliyeye,
Kayseri’de Komando Tugayı bağlısı askerlere otobüste saldırı,
Reyhanlı katliamı,
Suruç katliamı,
Van’daki patlama ve daha niceleri…
Gerçekten hakları var, sözde Türkiye özde ekepe Yüzyılı… geçen yüzyılda bu tür olayların yaşanmamış olması, bu yüzyılda yaşanması ülkenin yüzyıla damgasını vurmasıdır resmen. Yoktur birbirlerinden farkları ama ne de olsa bunlar Osmanlı Kankası’dır.
Peki, bu bombacı çocuklar kimdir? Birincisi, Türkiye’de terör meselesi yoktur, Kürt meselesi vardır diyerek teröristlikleri bir anda ortadan kaldırılan ya da okşanan PKK teröristleridir. İkincisi, ülkeleri Suriye’ye ihanet eden ve yıkılması için ellerinden gelen her şeyi yapan, ne yazık ki, Şam’daki Emevi Camisinde namaz kılmak arzusu ile dolup taşanlar tarafından “öfkeli gençlik” denilerek makbul kılınan ve Türk halkının hakkı olan milyarlarca dolarla beslenen Suriyeli teröristlerdir. Üçüncüsü IŞİD’lilerdir. Dördüncüsü El Kaidecilerdir. Beşincisi Doğu Türkistanlılardır… Hem besledik hem de kanımızı içtiler. Ne yüzyılmış be! Bu arada Emevi Camisi demişken Gazze yolcusu şahıslar yola çıksın artık, çok geciktiler… Hadisenize! Neyi bekliyorsunuz?
Türkiye yüzyılı ve alın teri olmadan elde edilen paracıklar. Yüzyılın başlarında bir zamanda devlet ve özelleştirmelerden sorumlu bakan olan kişinin “O mu, davet edilen her yere gider ama konuyla alakalı bir şey konuşmaz çünkü bilmez. Tek bildiği akşamları, makamında, o gün gelen paraları saymaktır” diyerek, yollar ayrıldıktan sonra betimlediği kişinin, nasıl bir Türkiye yüzyılı tasarladığı kimse tarafından bilinmemekle birlikte apaçık ortadadır. Devletin kurgusuna göre birinci ita amirleri bakanlardır, ikinci ita amirleri ise o tahsis edilen bütçeyi usulüne uygun kullanacak olan makamlardır. Bunlar bile, ellerine para gelmeyen, bırakın gelmeyi görmeyen sadece kâğıt / ekran üzerinde gören makamlardır. Hal böyleyken ahaliye bakanlık dağıtan şahıs akşamları nasıl olur da para sayar? Nereden geliyordu bu paralar? Yoksa bu sahneler “evdeki zulayı sıfırlamanın ayak sesleri miydi?” “Ne Türkiye Yüzyılıymış, tek şahıs para fetişistiymiş, paraları adeta okşuyormuş” demekte olduğunuzu duyuyorum, sakın ha, düşmeyin öyle bir yanlışa. Yaşasın Ro-Ro gemileri ve üzerindeki konteynerler! Yaşasın tek şahsa hizmet veren ulusal gizli servisler!
Bir zamanlar Behçet Nacarımız vardı, parçalıyordu hem de başroldeyken: Parçala Behçet. Yine aynı zamanlarda Bilal İncimiz vardı ve başrol oynardı Yeşilçam usulü o biçim filmlerde: Her Yol Helal, Zıfırla Bilal. İyi ki “Zıbıkla” dememiş. Yoksa vay halimize…
Hem sonra, kamuyu yönetenlerin kamu malını çalma hakları varmış ve buna dinsel kılıf dikilmiş. Bunu da öğrendik o zıbıklama pardon zıfırlama sürecinde. Dinciler/münafıklar her şeyi eğip büktükleri gibi dinsel inancı da eğip büktüler.
CHP milletvekili olan ve devlette hesap uzmanlığı yapmış Aykut Erdoğdu der ki “bu dönemde ekonomiden bir trilyon dolar buhar edildi.” Bence daha fazlası var ama biz uzmanın tespitinden gidelim. Madde vardan yok, yoktan var olmaz. O buhar olan paracıklar bir yerlerde, yeterli basınç elde edildiğinde, katı hale dönüşmüştür ya da dönüşecektir. Ya da buhar ötesi olup plazma haline geçmiştir ya da ne bileyim maddenin yedinci haline… Pek tabi ki, maddenin hallerinde “asır” atlamış bir ülke, haliyle içinde yaşanılan yüzyıla adını verecektir, değil mi yani?
Türkiye Yüzyılı ve Mariana Çukurunu kıskandıran ekonomi. Kısacası çökertilen ekonomi. Neydi? Faiz nedendir, enflasyon sonuçtur. İşte bu! İşte bu! Biz de yıllardır düşünür dururduk ama bulamazdık. Duymak için 2021 yılına yaşamamız gerekiyormuş, ne şanslıyız. Bu cümleyi duyduktan sonra aklı başında olan herkes en az çeyrek yüzyıl yaşlandı. İnsanları yaşlandıran yüzyıl, muhteşem bir şey! Demezler mi “sıfırla o zaman faizi, enflasyon da sıfırlansın, yaşlar da…” Hadisenize, desenize!
Yaklaşık 460 milyar dolar dış borç ve Türkiye Yüzyılı. Kuvvetli bir alkış lütfen. Ne “kaddar” çok borç, o “kaddar” itibar! Ne kaa ekmek, o kaa köfte.
1984’ten 2002’ye kadar, 18 yılda beğenilmeyen ve aşağılanan koalisyon hükümetlerince verilen toplam cari açık 22,5 milyar dolardır. 2003’ten 2022 Eylül’üne kadar verilen toplam cari açık ise makyajlı 601 milyar dolar, makyajsız 624 milyar dolar. Dolup duran, doldukça dolan bir yüzyıl hem de Türkiye yüzyılı. Kuvvetli bir alkış daha! Haydi hep beraber, eller havaya, kalçalar sağa sola!
2002 yılında 16’ncı büyük ekonomi olarak devralınan ama günümüzde 21’inci ekonomi yapılan ülkenin yüzyılı. Haklısınız yirmi bir denen rakam on altıdan büyüktür. Yok mu artıran?
İtibarın makam aracı, saray ve uçak filosu ile ölçüldüğü Arap yüzyılı pardon ülke yüzyılı. Aslolan itibarın kişilik, bilgi, ahlak, vicdan… ile ölçülmesidir.
Oradan buradan para dilenilen ülke yüzyılı.
Yöneticilerin güvenlik açığı olduğu ülke yüzyılı.
Yöneticilerin itibar kaybına neden olduğu ülke yüzyılı.
Uluslararası arenada itibar kaybının zirve olduğu ülkenin yüzyılı.
Cehaletin feraset sanıldığı ülke yüzyılı.
Bol bol niteliksiz üniversite açılarak eğitimsizliğin pompalandığı ülkenin yüzyılı.
Binalara, köprülere, taşa toprağa tapılan ülkenin yüzyılı. Bina yapmak sanayi üretimi olmadığından gerçek üretim sayılmaz ve haliyle ekonomiye gerçek kazanç sağlamaz. Yapılan yollardan, hastanelerden, köprülerden bahsediliyor. Bunları yapmak marifet değildir, görevdir ve övünülecek konu da değildir. Bakıldığında o hastaneler doktorsuzdur çünkü en iyileri yurtdışına gitmiştir. O yollar yol değildir, sürekli denize kayan, sürekli bozulun ve böylelikle yandaşa para kazandırılan ve o paradan faydalanılan yolumsulardır ve sürekli bakım ve onarımdadırlar. O köprüler halkı soymak için yandaşlara yaptırılan ve nemalanılan yapılardır.
Depremde geciktirici kullanan ülkenin yüzyılı. Y O R U M S U Z.
Kızılelma yüzyılı. Y O R U M S U Z.
İşi yardım ve kurtarma olan kuruluş tarafından yardım kuruluşlarına çadır ve konserve satılan ülke yüzyılı. Konu ile ilgili tüm yorumlar özenle yapıldığından bana bir şey kalmadı.
Yerli tohumun yasayla yasaklandığı ve çiftçinin İsrail tohumuna mecbur bırakıldığı ülkenin yüzyılı. Çiftçi, mevcut zihniyet tarafından feyz alınan Arapçada gerçeği gömen manasındadır. “Bari yerli gerçeği gömmesinler, Yahudi gerçeğini gömsünler” demiş olabilirler mi?
Daha fazlasını saymak mümkün ve siz değerli okuyucular eminim benden daha fazlasını yazarsınız. Önemli olan bunları hatırlamak ve karşı tedbiri almaktır.
Kimse kendini kandırmasın. Ben kandırmıyorum ve bu tür mavallara itibar etmiyorum. Bu yüzyıl yapay zekanın zirveye çıkacağı, savcılık ve yargıçlık gibi mesleklerin anlamını kaybedeceği, diktatörlerin iyice yok olacağı, soğuk savaşın yeniden başlayacağı, NATO denen terör örgütünün dağılacağı, egemenliğin halka geçeceği ve ulus devlet kavramının zirveye yerleşeceği, emperyalizmin gerileyeceği, cahilliğin daha da azalacağı, ahlakın ve haysiyetin yeniden değer bulacağı, USD’nin itibar kaybına uğrayacağı yüzyıldır ve herhangi bir ülkeye atfedilemez. Sadece ve sadece değerlere ve kavramlara atfedilebilir. Değer ve kavram sahibi olmayanlar halkı kandırmak ve onu sömürmek peşinde koşarlar. Dolayısıyla sürekli slogan üretirler.
Yalancılık ve hırsızlık insanlık suçudur. Yalancılığın ve hırsızlığın tüm insanlığı yok edeceği bir dünya isteğiyle nokta koyuyorum: Kısacası, Türkiye Yüzyılı denen şeyin ne olduğunu insanlara yeniden hatırlatmak görevini yerine getirmek zorunluluğu var olmanın dayanılmaz hafifliği ile örtüşür…
Hits: 535
KİŞİSEL ORDU MU KURULDU?
- 2 Nisan 2023
SEÇİM 2023
- 30 Nisan 2023